Günümüzü ve ülke olarak içinde bulunduğumuz durumu anlamlandırmakta zorluk çekiyor ve nereye gittiğimize dair bir fikre ulaşmak istiyorsak, çağımızın felsefi anlayışını bir önceki çağ ile kıyas etmemiz gerekiyor. İşte alıntıladığımız bu metin ortaçağ felsefesi ile modern felsefeyi karşılaştırarak bize bir ışık tutuyor. Çağı anlamak, çağın felsefi düşünce kodlarını anlamaktır biraz da. (Editör)
***
Modern Felsefe: [İng. modern philosophie; Fr. philosophie moderne; Alm. Moderne Philosophie]. Avrupa’da, on beşinci yüzyıldan başlayıp, 20. yüzyıla dek olan felsefe. Modernlik, bir çağın temel özelliklerini, kendisinden önceki çağ ile karşı karşıya getirerek, ortaya koymayı ifade ettiğinden, modern felsefenin temel özelikleri, ortaçağ felsefesinin özellikleriyle karşı karşıya getirilerek şöyle ortaya konabilir:
- Modern felsefe, her şeyden önce oldukça farklı bir siyasî ve toplumsal yapının felsefesidir. Çünkü, ortaçağın birlikli feodal toplum yapısı, yerini çok uluslu bir yapıya, bağımsız devletler topluluğuna, ümmetçilikle, mutlakiyetçilik ve kollektivizm de yavaş yavaş yerlerini ulusçuluk, bireycilik ve düşünce, duygu ve eylemde özgürlüğe bırakır.
- Ortaçağ felsefesinin eser verme tarzı, belli düşünürlerin, özellikle de Aristoteles’in belli eserleri üzerine standart şerhler yazmaktan oluşurken, modern felsefede, filozoflar hiçbir şekilde şerh yazmayıp, özgün denemeler kaleme almışlardır.
- Ortaçağ felsefesi kurumsallaşmış bir felsefe olup, tüm önemli filozoflar, üniversite ders verme işiyle meşgul olmuşlardır. Oysa modern dönemde, önemli filozoflardan hemen hiç biri, en azından on dokuzuncu yüzyıla kadar, üniversitede çalışmamıştır.
- Yine, ortaçağda felsefe, dar bir çerçevede, kilise etrafında ve üniversite içinde gerçekleştirilen akademik bir uğraş olup, teknik bir felsefedir. Halk kitleleri bu bakımdan cahil addedilmiştir. Buna karşın, modern dönemde, felsefe, matbaanın da etkisiyle, geniş kitlelere ulaştırılmaya çalışılmış bir felsefedir. Filozofların hemen tümünde, halkı aydınlatma, bilinçlendirme gibi bir çaba söz konusu olmuştur.
- Ortaçağda felsefenin geleneksel bir yapısı varken, modern felsefe, geleneği tümüyle yıkan bir felsefedir.
- Ortaçağ felsefesinin dogmaya, kiliseye tâbi olduğu yerde, modern felsefe, salt aklın ürünü olmak anlamında, özerk olan bir felsefedir. Başka bir deyişle, ortaçağ felsefesi, teolojiye bağlı, teolojinin hizmetinde olan bir felsefe iken, modern felsefe teolojiden tümüyle bağımsız olmuştur.
- Ortaçağ felsefesinin Tanrımerkezli olduğu yerde, modern felsefe insan merkezlidir. Nitekim özellikle Rönesans ve Aydınlanma felsefesine damgasını vuran akım hümanizdir.
- Yine, ortaçağ felsefesinde, doğa hiçbir zaman ayrı bir araştırma konusu olmamışken, modern felsefede, doğa, özellikle gelişen bilimin etkisiyle, felsefenin en önemli araştırma konusu haline gelir. Başka bir deyişle, ortaçağ felsefesinde, doğa temel gerçekliğin uzak bir gölgesi olarak görülürken, modern felsefe doğanın, dünyanın niceliksel olarak belirlenebilir olan içkin yapısıyla ve dinamik süreciyle ilgilenir.
- Ortaçağ felsefesinde, doğa tanrısal varlık alanının bir uzantısı ya da tezahürü olarak görüldüğü için, teleolojik bir doğa anlayışı hâkim olmuştur. Oysa modern felsefede, mekanik bir doğa anlayışı ön plana çıkar. Buna göre, modern felsefede, doğa, mekanik nedenlerin etkisiyle gelişen, toplam enerji ya da hareket miktarının sabit olduğu, kendi içine kapalı bir sistem hâline gelir. Başka bir deyişle, ortaçağın doğaüstücü varlık anlayışı, modern felsefede yerini doğalcılığa bırakır.
- Bu durum, modern felsefede, ahlâk felsefesi açısından da bir değişime yol açmıştır. Ortaçağın ahlâk anlayışı, Tanrı aşkıyla, ebedi bir saadetle belirlenen bir ahlâk anlayışıyken, modern felsefede, kendi içine kapalı bir sistemde, insanın özgürlüğünü kurtarma ve yeni bir ahlâk anlayışı, dini ya da teolojik ahlâktan bağımsız, özerk bir etik geliştirme söz konusu olur.
- Modern felsefede, felsefenin, ortaçağ felsefesinin tersine, insan merkezli olmasına koşut olarak, insan psikolojisi de gelişir. Bu durum hemen hemen tüm modern filozoflar, ama özellikle de ada Avrupası empirist filozofları için geçerlidir. Locke, Berkeley ve Hume gibi empirist düşünürler, yurttaşları Newton’un fiziki âlem için yaptığını, ruhsal ve zihinsel âlem için yapmaya çalışmışlardır.
- Modern felsefe için, herhalde en belirleyici özellik biraz da bilimsel devrimin etkisiyle, epistemolojinin düşünce tarihinde ilk kez ontolojinin önüne geçmesi ve dolayısıyla varlık merkezli bir düşünce tarzından ben merkezli bir düşünce tarzına geçiştir. Buna göre, ortaçağ felsefesinde, tıpkı ilkçağ felsefesinde olduğu gibi, ontoloji önce gelir ve düşünürler, hiçbir istisna olmadan, realist bir tavırla, zihinden bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu öne sürerken, nesneden özneye geçişte, dış gerçekliğin zihin tarafından bilinmesi sürecinde problematik bir şey olmadığını düşünürler. Oysa modern felsefede, filozoflar, zihinden ya da özneden hareket ederler ve zihinden maddeye geçişte, öznenin varlığın bilgisine ulaşmasında birtakım güçlükler bulunduğunu teslim ederler. Bu tavrın doruk noktası, eleştirel felsefesi ve insan bilgisinin sınırlılığına ilişkin görüşleriyle Kant’tır.
- Ortaçağda, tek geçerli varlık görüşü olan birciliğin yanında, ikicilik meşru olmayan, yasak bir öğretiyken, modern felsefede, ön plâna çıkan anlayış düalizmdir. Başka bir deyişle, madde-form, beden-ruh analizine tâbi tutulabilmekle birlikte, gerek ilkçağ ve gerekse ortaçağ felsefesinde, birlikli, bütünlüklü ve düzenli tek bir töz olan insandan, modern felsefede iki ayrı töz ortaya çıkarılmıştır. Bu ise, bütün bir modern kültüre damgasını vuran ikiciliği gündeme getirirken, zihin felsefesinin, ayrı bir felsefe dalı olarak doğuşuna işaret eder.
- Ortaçağ felsefesinin göksel devlet yeryüzü devleti arasında kurduğu karşıtlıktan ve kiliseyle devlet ilişkisinde, kiliseyi temele alan, siyasete en küçük bir değer vermeyen yaklaşımından sonra, modern felsefede, değişen siyasi ve toplumsal yapıyla birlikte, siyaset felsefesi de önem kazanmıştır.
- Ortaçağ felsefesinde, düşünürler tarafından geliştirilen öğretiler bağlamında da, tam bir monizm söz konusu olup, resmî görüşe uygun olmayan öğretilere hiçbir şekilde izin verilmezken, modern felsefede bir sistemler çokluğu söz konusudur.
- Modern felsefe, yöntem açısından temelli bir değişime tanık olmuştur. Buna göre, ortaçağının tümdengelimsel tasım mantığından, Skolastik yönteminden sonra, modern felsefenin, yalnız tümdengelimden değil, fakat aynı zamanda tümevarımdan meydana gelen yeni yöntemi bir senteze işaret eder. Modern felsefede yöntemin tümevarımsal öğesi Ada Avrupası düşünürleri tarafından savunulurken, tümdengelimsel öğesi daha çok, Kıta Avrupası rasyonelistleri tarafından temsil edilmiştir.
- Modern felsefe, özü itibariyle temelci ve dış varlıktan zihne giden ortaçağ felsefesinin tersine, zihinden yola çıkan, hareket noktası özne olan bir felsefedir.
- Bütün özerk yapısına rağmen bilimden etkilenen ve en azından ana damarı itibariyle çoğunluk bilimci olan modern felsefede epistemoloji ve metodolojinin modern bilimi temellendirme gibi bir görevi üstlendiği söylenebilir.
- Aynı modern bilimi temellendirme çabasının, felsefede en azından on dokuzuncu yüzyıla kadar mekanist ve düalist bir varlık görüşüne yol açtığını söylemek yalnız olmaz.
Ahmet Cevizci
Kaynak: Büyük Felsefe Sözlüğü, Ahmet Cevizci, Say Yayınları, 2. Baskı, 2020, II. cilt, Sayfa: 1339-1341