İçimdeki Felsefe Kendini Çürütüyor IV

Dünyayı tanıma ve anlamlandırma insana özgü bir niteliktir. İnsan, dünyayı tanımlarken onu kendi anlam dünyası için süzerek, anlaşılır hale getirir. Tüm insanların dünyayı anlamlandırma gibi bir çabası vardır. Fakat herkesin anlamlandırdığı dünya kendi dünyasından ibarettir.

Herkesin kendine göreliği büyük karmaşalara neden olacağı için sessiz bir uzlaşı ile insanlık birçok konu etrafında anlaşmışlardır. Sunulu ve verili anlamlar dünyası içinde büyük farklar sadece verilen-sunulan anlamın deşilmesiyle ortaya çıkar. Anlamın deşilmesi başka anlamları da anlama sürecinin içerisine çeker.

Bazen birçok düşünceyi bir arada barındıracak “çatı”ya ihtiyaç duyar insanlar. Bu “çatı” düşünüleni yansıtsın, ifade edildiğinde ifade edenin meramını karşısındaki anlatsın istenir. Kavramlaştırma bu sebeple insanlara çok büyük kolaylıklar sağlar.

Kavramlar, ifade edileni ifade bütünlüğü içerisinde saklayan kapsüllerdir dersek yanılmış olmayız. İçerisinde birçok düşüncenin özü bulunur ve kişi karşılaştığı kavramdan ifade edilenin ne olduğunu anlayabilir. Zamanla kavramların içeriği değişse de bu böyledir. Bu yüzden kavramlar bir düşünce kapsülüdür. Düşünce, bu kapsüller aracılığıyla kişiye ulaşır.

“Çatı”dan kapsüle doğru gittiğimiz şu ana kadar anlamın bir bakıma semboller aracılığıyla yansıtıldığı sonucuna erişebiliriz. Fakat anlam sadece “çatı” veya “kapsüller” aracılığıyla yansıtılır dersek yanlış olur. Anlamın aktarılmasının birçok yolu vardır. Bahsettiğimiz “çatı” ve “kapsül” ifadesi bunlardan yalnızca biridir bundan ziyade yazı, görme biçimleri, algılama biçimleri ve konuşma, ilham, rüya da anlamın aktarılması noktasında önemli unsurlardır.

Bir yaşama evrenine ait olma, dil ve eylem yeteneğinin ön dayanaklarına bağlıdır. (Habermas: 2011, 592) Dil anlamın ve evrenin insanlık için ayrımını ve aktarımını ifade eden belirli sembollerle ifade edilişin aracıdır.

Dilin anlamı aktarmada dayandığı tüm semboller belirli bir kavram çerçevesi içerisinde değerlendirilebilir. Anlamın sağaltılıp kelimelere yansıtılması ise insan bilincinin “yaradılıştaki kabiliyetine” yaslanır.

Anlama müptela olan bilinç, hakikati temaşa ettiğinde karşısına çıkacak anlam onun mutluluğun özünü elde etmesine yardımcı olacaktır. Elde tutmak için anlam katmanlarını ayrı ayrı geçmesi ve “gerçek anlama” ulaşmayı hedeflemesi gerekmektedir.

Anlam kendi özbilinç halinden içbilincine oradan da dışbilincine yaslanarak verilen ile yetinen hali değil arzulanan-istenilen ile yetinme haline erişecektir. Burada niyet yani amaç kendini gösterir. Kendi niyetini belirterek anlamı anlamaya koyulan kişi seyr-i sülüğe çıkan bir derviş gibi çeşitli basamaklardan geçerek onu elde etmeye çalışır.

Bilal Can

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir