Her insan biraz da yetiştiği ve büyüdüğü yerin çocuğudur. Kişinin düşünce sistemi ve hayata bakışı sosyal ve kültürel çevresi ile son derece bağlantılıdır. Bu sebeple her bakış kendi manzarasını oluşturur. Mesela “deve” ile ilgili Arapçada onlarca kelime bulabilirsiniz. Aynı şekilde bir kuzey kutbunda yaşayanların dağarcığında da kar ile ilgili pek çok kelime vardır. Bu sebeple bir Eskimo, bizim “kar”da göremediklerimizi görür ve kar; onların anlam dünyasında bizdekinden çok daha fazla yer kaplamaktadır.
Bir ABD vatandaşı için Ortadoğu ve Müslümanlar olumlu bir imaja sahip değildir. Aynı şekilde genel bir Müslüman için ABD; kendi halkının menfaatleri için dünyayı kana boyayan bir ülkedir. Amerika, Orta Doğu’ya demokrasi ve özgürlük değil kan ve ölüm getirmiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Sözün özü insan içinde bulunduğu coğrafyanın bakış açısından âzâde değildir.
Önyargı
Sınırları belli bir bakış açısının savunulmasına önyargı denir. Bilgi edinilmeden verilen hükümlerin tamamı buna dâhildir. Bazı kişilere ya da toplumsal gruplara karşı hoşgörülü olurken bazılarına tam tersi bir tavır takınmak da hakeza… Dolayısıyla önyargı diğerine karşı gösterilen olumsuz tavırlardır. Aynı şekilde sevdiği ya da istediği kişi ve gruplara gösterilen taraf tutma halidir. Ana özelliği ise yargısız infazı içermesidir. Zira önyargı; sorgulamadan varılan sonuçlardır. Daha çok genel geçer bir görüş ve içgüdüler tarafından belirlenir. Peşin hüküm de diyebileceğimiz bu durumun arkasında kişinin kendini savunma isteği, ihtiyaç ve arzuları yatmaktadır. Böyle kişilerin elinde basmakalıp sözler ve basit çıkarımlar vardır.
Önyargılar yılların birikimi ile oluşur. Yani insan, doğumunun hemen akabinde önyargıyı talim etmeye başlar. Kendini bilir hale geldikçe anne-baba ve eğitim sistemi sayesinde bu oran günden güne artar. Kültürel ve bilhassa sosyal olaylar kişi üzerinde etki yapar ki bir zaman sonra bu durum önyargı olarak kişide tebarüz eder.
Önyargılarımızı bir çanta gibi yanımızda taşırız. Gerekli ortamı bulunca ise hemen çantayı açıp sergileriz. Mesela bir Türk için bir Japon çalışma hastası, son derece onurlu ve çiğ hayvan yiyen birisidir. Açıkçası insan, önyargıları ile hem kendini hem de çevresini değerlendirir ve peşin hükümlere varır. Peşin hükümlerin sonunda genellemelere gider. Genellemeler ise çoğunlukla insafsız ve kör bakış açısı ile verilen hükümlerdir.
Kendine Karşı Önyargı
Önyargının en büyüklerinden biri kişinin kendine karşı önyargılı olmasıdır. Mesela insan kendinin işe yaramaz biri olduğu, her yaptığı işi eline yüzüne bulaştırdığı ve insanlara zararı dokunduğu önyargısına kapılırsa hayata küsebilir ve kendini toplumdan tecrit edebilir. Bu durum ise kişinin tembelliğe düşmesine ve yaşama umudunu kaybetmesine sebebiyet verir. Aynı şekilde kişi her zaman kendisinin haklı olduğu, verdiği kararların hep isabetli olduğu ve diğer insanlardan üstün olduğunu düşünürse bu sefer gayet bencil ve kibirli bir insan haline gelebilir. Böyle kişiler sürekli son sözü kendilerinin söylemesini istedikleri gibi bir yere gittiklerinde hemen ilgi ve alaka görmek isterler. Benliğin kutsanması hali de bundan başka bir şey değildir.
Önyargı Örnekleri
İnsanların zengin olmak ve lüks bir hayat sahibi olmanın iyi olduğuna dair görüşleri önyargı olamaz mı? Tüketmek için üretmek ve üretmeyi tüketmeye bağlamak başlı başına bir önyargı değil midir? Hiç ölmeyeceğimizi sanıp evlerimizi eşyalarla ve kasalarımızı paralarla doldurmak önyargı değil midir? Günün en güzel ve aydınlık saatlerini işyerlerinde ve ofislerde geçirip gecenin karanlık saatlerinde sokaklara çıkmanın yanlış olduğunu düşünsek ve bu sebeple çalışma saatlerinde değişiklik istesek bir önyargımızı yıkmış olmaz mıyız? Batı’nın tüm ülkelere dayattığı “ilerleme” denen olayından vazgeçsek yine bir önyargımızı kırmış sayılmaz mıyız? Tarım toplumu neden sanayi toplumundan kötü olsun ki? Hangi devirde bu kadar kısa sürede insanlar öldürüldü, isterseniz bir düşünün. İlerleme denen şey atom bombalarını ve kimyasal silahlara mal olmadı mı? Yani yüzbinlerce insanı ilerleme ve teknolojik üstünlük adına öldürmedik mi? Suriye ve Irak’a hâlâ demokrasi gelecek değil mi? Tabii eğer geriye halk kalırsa!
Batı’da bilgi güce karşılık gelir. Güç ise üstünlük getirir. Üstün olmak için yapılan her şey mubahtır. Şimdi bu paradigmaya bir daha bakalım ve karşısına şöyle bir alternatif ile çıkalım: Bilgi merhametten doğar ve hikmete dayanır.
Sorular
Neden yaşam standardımızı yükseltmek gibi bir göreve kendimizi adadık? Yaşam standardı yerine insaniyetimizi yükseltsek olmaz mı?
Kişi başına düşen milli geliri arttırmak için harcadığımız yılları dünya barışına harcasaydık kişi başına düşen barışı arttıramaz mıydık?
Sadece lüks tüketime harcadığımız gelir, dünya genelindeki açlığı bitirmeye yetmez mi?
Bir düşünceyi savunmak için illa binlerce hatta milyonlarca o düşünceyi savunan insanın mı olması gerek? Deliler köyüne girmiş akıllı olamaz mıyız? Tüm sahih düşünce hareketleri bir kişiyle başlayıp sonra milyonlara ulaşmadı mı?
Sürekli teknolojik keşifler yapıyor, bir ilerlemedir tutturmuş gidiyoruz. Ya ilerleme denen şey tam bir önyargıysa ve ilerleme derken insanlığımızı öldürüyorsak?
Putları Yıkmak
Hasta bir kişi hastalığını kabul edip doktora gitmedikçe şifa bulamaz. Aynı şekilde önyargılarını fark edip bunları kendisine itiraf etmeyen biri de önyargıları ile bir ömür sınırlı hayat yaşamaya mahkûmdur. O halde ilk adım kişinin önyargılarını kabul edip onlarla yüzleşmesidir. Diğer bir mesele ise kişinin kendinin hata yapabileceğini kabul ettiği gibi toplumların da hata yapabileceğini kabul etmesidir. Üçüncü evre kişinin kendini kıyasıya eleştirmesi yani kendi kendisini masaya yatırmasıdır. Çünkü insan en çok kendinin körüdür ve bu körlüğün asıl sebebi sorunsuz ve zahmetsiz bir hayat yaşama isteğidir. Hâlbuki hayat bir imtihan yeridir ve her an bela ve musibetlere maruz kalmaktayız. Kendimizi kandırmanın hiçbir makul yanı yok. Kandırmak, sadece düşünmemizi engeller ki işte bu da koskoca bir önyargının sonucudur. O halde önyargı sahibi kişi kendini eleştirmekten çekinememeli ve yeri geldiğinde yanlışını kabul etmelidir.
Önyargıların oluşmasında çevrenin etkisi son derece açıktır. Bu sebeple gerektiğinde kişinin yeni insanlarla tanışması ve hatta gerekiyorsa oturduğu yeri değiştirmesi önyargılarını yıkmakta bir etken olabilir. Kişinin, bilhassa önyargılı olduğu kişiler ile arkadaşlık kurması bu durumun azaltılmasında etkilidir.
Önyargıların en büyük düşmanı bilgi, en büyük dostu ise cahilliktir. Körü körüne ve araştırılmadan varılan hükümler önyargılarımızı besler ve büyütür. İnsan, gerçeğin ağırlığından ötürü önyargılarına sarılır ve gerçeklerden kaçar. Sorun şu ki bu kaçış en son Azrail’le buluşma ile sona erer.
Sulhi Ceylan
1 Yorum