Ertan Babacan, Edebifikir okurları için fanatizmi yazdı. İlgiyle okuyacağınız bir yazı siz bekliyor…
***
Bir duygu aktivitesi olan bağlanma yönelimi, kişinin kendini geliştirmesine imkân veren dinamik bir irade eylemidir. Fanatizm ise irade ve muhakemenin bağlanılan tarafa rehin bırakılması, hayatı ve olayları dar ve sınırlı açılardan değerlendirerek düşünce perspektifinin belirli bir noktaya sabitlenmesidir.
Fanatiklik, kişinin kendini ifade etme çabasının bir sonucu olarak şahsiyetin bir bölümünü, tutkuyla bağlandığı ideolojiye/gruba ipotek etmesidir. Önce haz veren, ardından alışkanlık halini alan, sonra baskıya dönüşen fanatizm, bir bağlanma sorunu olarak, bağımlılıkla sonuçlanan bir irade erozyonudur.
Türkçede bağnaz sözcüğü ile karşılığını bulan fanatik, “bir düşünceye aşırı ölçüde bağlanıp ondan başka bir düşünce kabul etmeyen mutaassıp kimse” anlamında kullanılmaktadır.
Söz konusu kelimenin Latince kökü “tapınak, kutsal yer” anlamına gelen “fanum”dur. Fanaticus, kendini tam anlamıyla aşırı bir çılgınlıkla tapınağa adamış kişileri nitelemek için kullanılan bir sıfattır. İngilizcede fanatic sözcüğü “dinsel çılgın, hayalci ve mantıksız tutkuları olan kişi” anlamındadır.
Arapça “taassup” kavramı fanatizme karşılık gelmektedir. “Yakalamak, kuşatmak, sarmak, bağlamak” anlamındaki asb (usûb) kökünden türeyen ve “körü körüne bağlanmak” manasına gelen taassub; inanç, düşünce, siyaset, milliyet gibi birçok alanda koyu bir tutuculuğu, değişik anlayışları küçümseyip yok etme eğilimini, farklılıklara karşı katı bir hoşgörüsüzlüğü ifade eden bir terim olarak kullanılmaktadır.
Mutassıb kimsenin kişilik özelliğini İmam Gazâlî şöyle açıklamaktadır: “Ortaya konan delile rağmen, mensubiyet ve bağlılığından ötürü gerçeği kabullenmeyip görüşünde ısrarla direnen kimse.”
Gabriel Marcel, fanatizmi; soyutlama arızası olarak değerlendirir. Marjinal olanın tavrında bütünü göz ardı etme ve bir şeyi diğerlerinden soyutlama eğilimi vardır. Bütün içerisindeki bir öğe yüceltilmekte, diğerleri ise küçümsenmektedir. Dolayısıyla fanatizm, somut gerçekliğin bütünlüğüne yönelik değer kaybına yol açan indirgeyici bir yaklaşımdır. Marcel, bu indirgemenin zekâyla değil tutkularla ilgili olduğunu ve bir tür sevgi eksikliğinden kaynaklandığını savunur.
Afşar Timuçin Felsefe Sözlüğü’nde, bu terimi “dar kafalılık” kelimesiyle karşılamaktadır. Timuçin’e göre, bir fikre ya da gruba körü körüne bağlılık anlamına gelen dar kafalılık, kendi görüşünü hiçbir tartışmaya gerek duymadan doğru sayma eğilimi olması itibarıyla hoşgörünün karşıtıdır. Timuçin, fanatizmi ruhsal bir durumla ilgili olmaktan öte bilgi eksikliğine bağlı, kalıpçı ya da dogmatik bir bakış açısıyla ilişkilendirerek açıklamaktadır. Kör inançlı kişi, doğru bildiği şeyleri tartışmadığı, değişime kapalı olduğu için fikri sabitlenmiştir. Bu kimse, akıl ve mantık kurallarını hiçe sayacak kadar bir felsefi ya da siyasi öğretiye tutku ile bağlanarak, onun dışındakileri ısrarcı bir biçimde görmezden gelme eğilimi içindedir.
Taassupta ortaya çıkan durum, öznenin yabancılaşmasıdır. Kişinin sahip olduklarına tutku ile bağlanışı, sahip olduklarının kendi üzerinde nüfuz sağlayabilmesine neden olurken; sahip olanın sahip olduklarına bağımlılığı, onun bizzat kendi varlığına yabancılaşmasına sebebiyet vermektedir.
Kolay ve ucuz elde edilen kimliklerle beslenen; ötekileştirme, düşmanlık duygularıyla palazlanan fanatizmin en dikkat çekici niteliği bağlanmanın biçimidir. Radikalizm’de neyin savunulduğu değil, nasıl savunulduğu belirleyicidir. Düşünceden bağımsız bağlanma, adaletten yoksun taraf tutma, şuurdan arındırılmış şekilsellik… gibi özellikler marjinalliğin tabiatından kaynaklanır.
Sanılanın aksine fanatizmdeki hastalıklı bağlanma bilinçli değil, bilinçdışıdır. Dolayısıyla mantıklı tartışmalar, ikna yöntemleri böylesi kişilerin görüşlerini değiştirmez. Radikallik, şahsiyeti gelişmemiş kimsenin hem vicdanının sesini hissetmesini engeller, hem de hayatın içindeki belirsizlikten duyduğu temel varoluş kaygısını yok eder.
Kişinin bağlandığı, aslında aradığıdır. Bağlanmaya giden yolda gerçekleşen bir kaza olan fanatizm, esas itibariyle kendini unutmuş bilincin, aradığını bağlandığı şeyde bulacağına dair kurduğu halüsinasyondur.
Kendini inşa sürecinde başarılı olamayan ferd ve toplumlar, gelişen teknoloji ve değişen yaşam tarzına ayak uydurmakta zorlanarak, fanatizme sürüklenir. Makul olmayan inançlar zamanla takipçilerini içe kapanmaya ve marjinalleşmeye sürükler. Bu durumun hiddet ve şiddet doğurması kaçınılmazdır. Radikal unsurların birbirleriyle çatışması kadar küresel emperyal devleri keyiflendiren başka bir mücadele türü yoktur.
Bilgiden yoksun bir inançtan radikallik çıkar. Aristo “Dar akıl daima taassuba sürükler” derken fanatizmin beslendiği ana kaynağın cehalet olduğunu işaret eder. İnsanın bağlanma ihtiyacını haz eksenli fanatik yönelimlerle köreltmesi, derinlere teveccüh imkânını sınırlar. Hayata ve anlama dair yeni açılımlar kazanıldıkça taassup yerini hoşgörüye bırakır. Diğer bir ifadeyle dış âlemle ait keşif arttıkça fanatizmin gücü ve etkisi azalır.
Bilme/bilgi hakkındaki tavrımız, fanatizm konusundaki yerimizi belirler. Yeni bilgiler edindikçe cehalet paradoksu genişler. Bilme çoğaldıkça aykırılıklar ve çelişki artar. Bütüne dair kapsayıcı anlayış geliştikçe düşünceler arasındaki tartışmaya açık ve kesin yargı içermeyen karşıtlıklar gün yüzüne çıkar.
Bilginin bütününü kuşatabilme konusundaki acziyet idraki; her tür iddiadan, tek yönlü bakıştan kaçınmayı ve hakikatin farklı yansımalarına saygı göstermeyi öğretir insanoğluna. Böylece bilgi güneşiyle aydınlanan zihin, fanatik karanlıklardan kurtulur.
Ertan Babacan