1. Yeryüzü Cenneti İdeali Mümkün müdür, Yahut Ütopya Nedir?
İnsanoğlu, her zaman içinde bulunduğu tarihsel dönemin koşulları içerisinde yakın ve uzak geleceği, mevcut olandan daha güzelleştirilmiş bir formda tasarlama hayâli içerisinde olmuştur. Bu tasarım, her dönemin kendine özgü koşullarından beslenerek ortaya çıkar ve aslında, mevcut sistemin olumsuz durumuna bir eleştiridir. Yani, mevcut durumun daha iyi olabilirliği üzerine kurgusal imgelemelerden hareketle ortaya konulan bir idealdir. Bu idealin adı da ütopyadır.
Ütopya, etimolojik olarak Antik Yunan’da “hiçbir yer” anlamına gelir. İlk defa 1516’da kullanılan, Latince ve Grekçe kökene sahip ütopya kavramı, Thomas More tarafından kullanışmıştır. More, Grekçede yok anlamına gelen “ou” ön eki ve yer anlamına sahip “topos” kelimesini birleştirerek, olmayan yer anlamını temsil edecek “ou-topos”u oluşturmuştur. Bu anlam, soyut bir hayâl ürünü ya da gerçekleşmesi umut edilen fakat gerçekleşmeyecek bir durum olarak değerlendirilir. Yani aslında ütopya, “olmayan” ya da “olmayacak olan” veya “olmayacak olan yer”dir. Ütopyalar, içinde oluştukları tarihsel dönemlerin imkânlarını içermekle birlikte hem kendi döneminin hem de geleceğe yönelik ideal yaşamın “projeksiyonu” görevindedir.
Sosyolojide ütopya, “Kusursuz ya da ideal devlet olarak kabul edilen gerçek ya da hayal ürünü toplum, yer, devlet” olarak tanımlanmaktadır. Ütopya için; “Ütopyalar Tarihi” adlı eserin yazarı Hikmet Pala’nın da ifade ettiği gibi- “hem hiçbir yerdir, hem de iyi bir yerdir. Mümkün olmayan ancak insanların bulunmak için can attıkları bir düş ülkesidir” demek mümkündür.
Ütopyaların temel noktalarından biri “bir topluluğu neyin bir arada tutması” gerektiği meselesidir. Toplumsal yaşama inanarak, toplumsal sistemin iyileştirilmesi için ortak çıkar ve bağlılık arayışının ve elde edilen yaşam alanının sürdürülebilirliğinin esas alındığı ya da alınmaya çalışıldığı bir düştür. Olması istenilene doğru tasarlanan bir ütopyada, yaşam alanlarında yaşamın gerekli kıldığı her türlü sosyal, politik, ekonomik, ticarî, bilimsel, dinî vb. ihtiyaçların göz önünde bulundurulması, ütopyayı gerçekliğe yakınlaştırır. Fakat ütopyalar, gerçekliğe ne kadar yaklaşırsa bir o kadar da ütopya olmaktan uzaklaşır. Yani, bir ütopya tamamıyla gerçekleşiyorsa o artık ütopya değildir.
Ütopya, geniş bir anlam yelpazesine sahip olup edebî, felsefî, ticarî, dinî, siyasî, mimarî, politik, ekonomik vs. her alanda kullanılıyor. Bir mimarın projeye başlamadan önce zihninde oluşturduğu taslak; bir siyasetçinin özgün bir toplum oluşturma çabaları, bir filozofun “ideal bir devlet” problemine kafa yorması gibi… Bu durum, “Olması hayâl edilen veya olacağına inanılan” bir düşüncenin ütopyalarla ifade edilmesidir.
Söz konusu bir düzenin gerçeklik olarak algılanması, edebî kurmacalarda, düşte ve düşüncede kurulmuş; mutlu, refahı bol, bereketli toprakların tükenmediği; doğru, eşitlikçi ve düşlenen bir toplum düzeni olarak karşımıza çıkar. Bu düşünce, dünyada insan eliyle ve saf insan bilinciyle oluşturulmaya çalışılan bir toplumdur. Krishan Kumar, kurmaca bağlamından hareketle ütopya kavramını, “mümkün olmayan, ancak insanın bulunmak için heves ettiği bir dünyada yaşamak” olarak tanımlar. Bir nevi şu anlamı çıkarabiliriz ki, ütopyalar insanlığın mevcut, hâkim/egemen sisteme verdiği bir tür alternatif ama sürekli kendisini yenileyen bir cevaptır; çünkü nerede bir sıkıntı ve çatışma varsa insanlık bu çözümsüzlük dönemlerinde ütopyalara başvurmaktadır.
Lefebvre ütopyayı; yakınlardaki düzeni, uzaklardaki düzenle birleştirici niteliğine vurgu yaparak tanımlamaktadır. Abensour’a göre ise ütopyalar, toplumsal başkalık hedefine sahiptir; diğer bir deyişle ütopyalar bambaşka bir toplumsallığı gözetmektedir. Ahmet Cevizci’ye göre ütopya; “İdeal olan toplum düzenini ya da yönetim biçimini ortaya koyan tasarımdır.” Afşar Timuçin’e göre ise ütopya; “gerçekle ilgisi olmayan ve gerçekleşmesi imkânsız gibi görünen siyasal ve toplumsal düzen tasarımıdır.” Robert Nozick, tanımında; “insanların hem özgürce hem de gönüllü olarak bir araya gelip, ideal bir topluluk içinde kendilerince iyi olan bir yaşam tarzını sürdürmeye çalışacakları, fakat hiç kimsenin kurguladığı ütopya vizyonunu başkalarına empoze edemeyeceği bir yerdir.” Fredrich Jameson’da ütopya “varolan tüm dertlerimizi anında çözecek ısrarlı ve saplantılı bir arayıştır.”
Genel bir ütopya tanımı yapacak olursak; saf insan bilincinin veya zihninin ürünü olan, sürekli istenilen, ısrarla aranan fakat gerçekleşmesinin imkânsız olduğu; mevcut düzenin yerine gerçekleşmesi beklenen veya düşlenen ideal toplum yahut devlet tasarımları diyebiliriz.
Sonuç olarak ütopya, her zaman daha ideal olanı önerdiğinden sınırlı bir tanıma sıkıştırılamaz. Bu nedenle, bu yazı dizisi içerisinde ütopyayı tanımlamaktan çok onu, daha anlaşılır kılmayı amaçlayacağız. Yazı dizimizde edebiyat, felsefe, sosyoloji, sinema gibi birçok disiplin üzerinden ütopyaları incelemeye çalışacağız.
Bu yazı dizisinde şu soruyu tartışacağız; Ütopya, Hazreti Âdem’den (a.s.) beri aradığımız cennet düşü müdür yoksa o cennet düşünü yeryüzünde inşâ etme mücadelesi midir?
Adem Suvağcı
Kaynakça
Cevizci, A. (2010). Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayınları.
Kumar, K. (2005). Ütopyacılık. (A. Somel, Çev.) İstanbul: İmge Kitabevi Yayınları.
Kumar, K. (2006). Modern Zamanlarda Ütopya ve Karşıütopya. (A. Galip, Çev.) İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Marshall, G. (2020). Sosyoloji Sözlüğü. İstanbul : Bilim ve Sanat Yayınları.