“Yokuş Halkındır, Halkın Kalacak!”

(Edebifikir Haber Ajansı, 18 Mayıs 2013 Cumartesi – İstanbul)

18 Mayıs 2013 Cumartesi günü Edebifikir’in Mostar Gönüllüleri Derneği ile ortak tertip ettiği “Sezai Karakoç’ta Aksiyon” başlıklı konuşma saat 16.00 sularında başladı.

***

Davut Bayraklı nedense seminerde gözükmedi. Her geçen gün kendisinin daha bir ehli dünya olduğunu düşünüyoruz. Kendisini güzellikle ikaz ediyoruz, ilme irfana daha çok vakit ayır, bırak şu gafleti.

***

Mustafa Yıldız’ın konuşmayı açmasıyla başlayan bir buçuk saatlik sohbet, Üstad Muharrem Cezbe’nin “Sezai Bey evladımın yanına bir uğrayalım bakalım.” teklifiyle nihayet buldu. Konuşma boyunca Sezai Karakoç’un takip ettiği tavrın fitne, haset, kin gibi kötülüklerin ortaya çıkmasını engellediği vurgulandı. Karakoç’un bu tavrının yanlış algılandığı, kendisini “mütevazı, derviş, mülayim” gibi laflar sıralayarak gerçekte kendi köşesinde bir münzevî gibi gösterilmeye çalışıldığı söylendi. Bunun fevkalade yanlış olduğu, Sezai Karakoç’un bütün bir hayatı boyunca dava sancısıyla yaşadığı, davasının izzet-i nefsini bir ömür muhafaza ettiği çeşitli anekdotlarla izah edildi. Sezai Karakoç’un akranlarının, sınıf arkadaşlarının bakanlık, bürokratlık yaparken kendisinin Cağaloğlu’nda bir evde açlıktan ölmek üzereyken kurtarıldığı çarpıcı bir misal olarak aktarıldı. Sezai Karakoç’un mağrur yönü, davasında ısrarcılığı, kalabalıkların teveccühüne bakmaksızın yolundan ayrılmadığı bilhassa konuşmada öne çıkarıldı.

***

Türkiye’de aksiyon denilince akla gelen şeylerin çok sathî olduğunu iddia eden konuşmacılar, devlet kadrolarını elde etmek, para ve güç sahip olmak gibi çabaların asla ve asla Türkiye’nin hayrına faaliyetleri yapmak için değil, bu çabayı sarf edenlerin nefislerine çalışmak için gösterildiği belirtildi. Konuşmacılar Sezai Karakoç’un şiirindeki “Ağustos Böceği”ne atıf yaparcasına, onun yıllarca aynı istikamette çalışarak adı zikredildiğinde kişiye güven telkin ettiğini, bir Müslümanın da ismi geçtiğinde böyle anılmayı istemesi gerektiği ve bunun en büyük aksiyon olduğu ısrarla vurgulandı.

***

Konuşmacılar Sezai Karakoç’un dergicilik ve particilik faaliyetlerinin kesif olduğu yıllar ile Necip Fazıl Kısakürek’in aksiyonunun vukû bulduğu yılların çok farklı olduğunu söyleyerek ikisinin tefrikini yaptılar. Türk toplumunun son çeyrek asırdaki değişiminin bu iki isme gösterilen teveccühte önemli bir etken olabileceğini argüman olarak öne sürdüler.

Son olarak Sezai Karakoç’un hayatı boyunca ortaya koyduğu tavrın bugün bizim ne işimize yarayacağı gündeme getirildi. Bugünkü aksiyon faaliyetlerinde Karakoç’un tavrından hangi derslerin çıkarılabileceği konuşuldu. Türkiye’de Sezai Karakoç’un aksiyonunun konuşulmadığı ve sekseninci yıl armağanı diye kuru, boş övgülerin yağdırıldığı günlerde Mostar Gençliği ve Edebifikir, Sezai Karakoç’un aksiyon yönünü ortaya koyarak hayırlı bir hizmet yapmış oldu.

***

Seminer 17.30 civarında nihayete erdiğinde Kadıköy’deki arkadaşlarımızdan mesajlar yağmur gibi telefonumuza düşüyordu. Bizi bekliyorlarmış…

***

Üstad Muharrem Cezbe önderliğinde bir kafile Sezai Karakoç’un mekânına, Derin Han’a doğru hareket etti. Bu esnada Sulhi Ceylan, Mehmet Necip ve Mustafa Yıldız’ı bir şövalye edasıyla terk edip “Benim Kadıköy’e çabuk gitmem lazım!” diye gürlediği ve vapura seğirttiği sonradan görgü şahitlerinden öğrenildi.

***

Üstad Muharrem Cezbe önderliğinde gençlerden oluşan ve kıymetli hikâyecilerimizden Mehmet Erikli’nin de dâhil olduğu grup Sezai Karakoç’un Derin Han’daki küçük ofisine doluşmuş, Sezai Bey’i dinlerken Sulhi Ceylan, bir şövalye edasıyla vapura doğru gidiyordu. O esnada Mustafa Yıldız ve Mehmet Necip, şoför mahallinde Yıldız’ın olduğu cipte Boğaz’ın sularına bakarak karşıya geçiyorlardı. Ömer Ertürk, Mustafa Çolak ve Aydoğan K ise Kadıköy’de çaylarını hüpürdetip bir yandan eski bekârlık ve Kadıköy günlerini yâd ederken bir yandan da gizliden gizliye evliliğin kendileri için ne kadar zor bir şey olduğunu itiraf ediyorlardı. Ömer Ertürk onlara kıs kıs gülerken bu itiraf şenliği Sulhi Ceylan’ın meclise mülâki olmasıyla şıp diye kesildi tabiatıyla.

***

Saat 18.40 gibi teker teker Beşiktaş iskelesinin yanındaki kafede yerimizi almaya başladık. Düşünün, Mustafa Cemalettin bile geldi. O kadar yani…

***

Ömer Ertürk’ün üzerinde hiç öğrenci havası yoktu. Aydoğan K’nın ise nedense yüzünde bir yenilmişlik okunuyordu. Mustafa Çolak’ı hiç sormayın. Onu biz Allah’a havale ettik. Mustafa Cemalettin her zamanki gibi her an evlenme modunda ve 40 yıllık aile reisi gibiydi.

***

Nedense Mustafa Cemalettin ve Aydoğan K. birbirine dönüp koyu bir muhabbete başladılar. Mustafa Cemalettin gelinlik gipüründen bahsederken Aydoğan K yeni alınacak bir çamaşır makinesinde olması gereken teknik özellikleri anlatıyordu. Ekibin garip garip kendilerine baktığını hisseden ikili: “Kaçış yok, siz de eninde sonunda bu muhabbetleri yapacaksınız!” dedi. Bu cümle üzerine Sulhi Ceylan’ın sert sert bakışı ikilinin konuyu askıya almasına yetti.

***

Üstad Muharrem Cezbe her zamanki gibi nutuk çekmeye ve görüşlerinin genel geçer doğrular olduğunu iddia etmeye devam ediyordu. Kendisini dinlerken nedense “ya Sabr” ismini zikrediyorduk.

***

Sulhi Ceylan buluşma boyunca hiç kadınlardan bahsetmedi.

***

Mehmet Necip’in gelmesiyle tartışmalar alevlendi. Zira kendisi hep haklıdır.

***

Akşam ezanı sonrasında nedense Yokuş bizi uzaktan uzağa çağırıyordu. Kadıköy’ün günahkâr sokaklarını arşınlaya arşınlaya Yokuş’a geldiğimizde çay kazanının kapatıldığını fark ettik. Duruma sinirlenen Muharrem Cezbe “Yokuş halkındır, halkın kalacak” diye slogan atmaktan kendini alamadı ve biz de Bahariye’deki Çaykur merdiven altında soluklandık.

***

Mehmet Necip’in orada bulunmasından ötürü bir Sezai Karakoç tartışması çıktı. Necip’i artık biraz tanımışsınızdır diye düşünüyoruz… İyi ki Davut Bayraklı orada yoktu. Davut sen de polemiği bırak, kitap yaz artık. Ne çektin be Davut! Ne çektin be evladım? Önce Baykonur Uzay üssü çarptı, ardından bütün Kazakistan gençliğini elinden aldı. Belgesel filmleriyle, Yeşilçam filmleriyle ve dahi Trabzonspor maçlarıyla kitap yazacağın vakitleri yedin bitirdin be Davut! Ne çektin be Davut!

***

Bahariye’de hoş bir sürpriz de yaşandı bizim için: Gürkan. Üsküdar’da Kuşkonmaz Camiinin önünde Edebifikir’i tanıma imkânı bulan Gürkan’la daha önce Süleymaniye’de Mostar Gönüllüleri’nde görüşmüştük. Tıpkı Üsküdar’da karşılaştığımız gibi yatağını arayan nehir gibi dolaşıyordu Kadıköy’de. Artık bu kadar sık karşılaşmak bir işarettir diye düşünüyoruz, senin kaderin Edebifikir’e yazılmış Gürkan.

***

Bahariye’yenin sakin sokaklarına bakarken gençliğin tükenişini bir daha hissettik. Allah hidayet nasip etsin, âmin.

***

Saat 22.30 olduğunda ekip sessizce kalkıp Kadıköy’ün günahkâr sokaklarından yürüyerek evlerinin yolunu tuttu. Sokaklar hâlâ günahkârdı ve Edebifikir hâlâ sokakları almakta ısrar ediyordu.

***

Abdullah Karaca diye birini tanımıyoruz.

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • mehmet necip , 20/05/2013

    sulhi ceylan’ı hepimiz severiz ancak üzülerek söylemeliyiz ki medyanın gücü onu da sarhoş etmiş; güç insanı sarhoş eder sulhi ceylan, bunu bil!

    [şu yazacaklarımızı yayınlarsa bu kanaatimiz tam olarak sarsılmasa da bir nebze kendinden geçebilir!]
    ;
    sulhi ceylan’ın mezkur gün lüx bir arabaya bindiğini;
    eminönü havalisinde arka sağ koltuğuna kurulduğu arabanın penceresinden gariban seyyar simitçiye üç kuruş uzatarak üç simit aldığını ve sonra simitçiye yazıklandığını,
    necip’e verdiği mükellef ziyafet sözünü, su bile vermeden bir simitle geçiştirmeye çalıştığını,
    yola birlikte çıktığı mustafa yıldız ve mehmet necip’i, sepetçiler kasrı civarında, harem feribotunu beklerken ‘kadıköy’de beni bekliyorlar, acil gitmem lazım, siz yetişirsiniz’ bahanesiyle yarı yolda bıraktığını,
    evlilik hakkında büyük laflar eden sulhi ceylan’ın; ‘büyük lokma ye büyü laf etme evladım’ nasihatini genelde kulak ardı ettiğini,
    bu ettiği büyük lafların istikbalde midesine oturacağını, biliyor muydunuz?

  • Niğde Gazozu , 20/05/2013

    ne bereketli günmüş!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir