“Yazıyor Yazıyor” Demenin Dünü Bugünü

Hâlâ Gazete Okuyor musunuz?

Geçen senenin başında ülkemizin meşhur bir gazetesi, 69 kupon karşılığında ansiklopedi vereceğini duyurmuştu. Ben de hem kütüphaneme bir ansiklopedi eklemek için hem de “kupon biriktirme”nin nostaljik çağrışımının etkisiyle kampanyaya katılmıştım. Aynı biriktirmeyi, hatır belası bir arkadaşım için de yapınca iki buçuk ayın sonunda bir çuval dolusu gazetem olmuştu. Bu süreçte tuhaf şeyler de yaşamıştım. Yazıdan çok fotoğrafla dolu bu kâğıt yığınını sırf kuponu için almakla beraber, ödeme yaptığım kasanın başında, muhtelif gazete okuyucularının alaycı bakışlarına maruz kalmak gibi. Kuponu kesme işiyse, cerrahın pis bir cesetten sağlıklı organı almasına benziyordu. Zira gazetenin manasız haberlerinden ve alaka cezbeden fotoğraflarından gözümü sakınmaya çabalardım. Bir kupon uğruna!

Bu tecrübeden evvel gazetelere özel bir ilgim yoktu. Şimdi, merakımın meyvesi birkaç notu paylaşmaya çalışayım. Öncelikle bugün birçoğu dedikodu kumkuması halini almış olsa da “gazete” mefhumunun tarihi serüveni ve bilhassa çıkış noktası önem arz eder. Modern Kapitalizmin Doğuşu adlı eserinde Sée, para ticareti bakımından “borsa”ların, fuarları sollamasının ticareti, siyasete karşı daha duyarlı kıldığını ifade eder. Gazetelerse bu noktada, ortamı yoklaması icap eden tüccarların ihtiyaç duyduğu havadisleri onlara ulaştırma amacıyla belirir.

Osmanlı’da ise farklı bir menşe söz konusu. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı çalışmasında, İmparatorluk’un “ideolojisini ve icraatını” içeriye ve dışarıya anlatmak arzusuna işaret ediyor. Bu gayeyledir ki ilk resmî gazete Takvim-i Vekayi çıkarılmış ve dahi yabancı gazete ve gazeteci satın alma yolu tutulmuştur.[1] Ek olarak burada Ortaylı’nın bir cümlesini doğrudan alıntılamak istiyorum: “19. yüzyılda hemen hemen bütün Türkçe gazetelerde iç ve dış haberlerin, resmî tebliğlerin dışında, bilim, sanat ve edebiyat üzerinde okuyucuyu eğitmek görevini üstlenmişlerdi. Türkiye’de basının bugün dahi bu niteliğini terk ettiği söylenemez.”[2] Yani ilk Türkçe gazetelerin, eğitici bir yanı vardır.

Artık gazetelerin serencamında bir eksen kayması yaşandığı görülüyor. Ticarî, siyasî hatta didaktik kaygı ve gerekliliklerin sonucu ortaya çıkan gazeteler nasıl oldu da toplumda meydana gelen en tiksinç olayların sayfalarına boca edildiği, saçma, renk cümbüşü paçavralara dönüştü? Bunda “bulvar gazeteciliği” diye tabir olunan bir gazetecilik anlayışının piyasaya hâkim olmasının etkisi yadsınamaz. Bulvar gazeteciliğinde temel amaç okuyucunun ilgisini çekmektir. Bunu yaparken de çeşitli yöntemler izlenir: Haber yapılacak vaka tercihi, bold yazı tipi, fotoğraf ağırlıklı görüntü ile kısa, anlaşılır ve vurucu dil gibi…

Fakülteden bir hocamın, sohbet sırasında Almanya’da renkli gazetenin peyda oluşuna dair belirttiği görüşünü de buraya iliştireyim. Kendisi, bu tür faydasız matbuat aracılığıyla peş peşe iki dünya savaşı çıkartan Almanları, bilhassa gençlerini, meşgul etmenin ve neticede akıllarını iğdiş etmenin amaçlandığı kanaatinde.* Bu tür saklı bir amaç güdülmese bile temelde bilgi ve haber vermek amacıyla var olan bir müessesenin, varlık amacıyla alakasız bir şekilde ve sığlaşmak pahasına süslenip püslenerek karşımıza çıkmasının bu sonucu doğuracağı açıktır.

Bitirirken Alman edebiyatçı Heinrich Böll’ün bir romanına değinmek istiyorum. Varlık amacından sapan her şey gibi bir gazete de zararlı ve zehirli bir hâl alabilir. Ve bu da toplumların yalpaladıkları her yerde hazır olması gereken edebiyatçılardan birinin müdahalesini doğurabilir.  Böll, Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru romanıyla bulvar gazeteciliğinin sözde gazetecilik faaliyetini yürütürken neleri kırıp döktüğünü ortaya koyuyor. Böll’ün kitabıyla Almanya’nın en büyük bulvar gazetesi Bild Zeitung’un satışlarının azalmasına sebep olduğu söyleniyor.[3] Elbette bugün sosyal medya iyi ve kötü taraflarıyla, gazeteleri solda sıfır bırakacak bir noktada. Ve bu konu, alanında yed-i tûlâ sahibi bir edebiyatçının hakkında yazmasını arzular gibi iyice kızışmakta.

Ferhat İnan

[1] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, (İstanbul: Kronik Kitap, 49. Baskı, 2018), s.202.
[2] İlber Ortaylı, a.g.e. s.201.
[3] Eylem Şentürk Kara’nın “Almanya’da Bulvar Gazeteciliği ve Hürriyet Gazetesinin Konumu” makalesinden yararlandım.

*Burada bahsettiğim hocam İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Ana Bilim Dalı başkanıdır.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir