Transandantal Şiir ve Dahası

Ne mi oldu?

Edebifikir mail adresine her gün birçok mail geliyor. Genelde de okurlarımız yazdıkları şiirleri gönderiyorlar. Fakat gelen şiirlerin çoğu vasat. Bu sebeple birkaç kelam etmek istiyoruz.

Şiir öyle kolay yazılan bir tür değil.  Şiir salt düşünce olmadığı gibi salt mefkûreden yola çıkan metinler de değil. Tıpkı salt duygunun işlendiği metinler olmadığı gibi. Fakat şiir tüm bu bahsedilen unsurların “kararınca” eklenerek üretildiği eserlerdir.

Şiir, çok okuma-yazma ile kendini ortaya çıkartır. Biraz poetik, biraz kurgu ve başlangıç olarak da “niyet”.  Şiire ilkin niyetle başlanılır. Ne niyetle şiir yazdığını kişi unutmamalıdır. Şiirini kurgularken içeriğin güncelden beslenen bir yanı da olmalı. Aksi takdirde kendini okutmayacaktır. Ve poetika… Şiir yeni bir tür değildir. Hatta denilebilir ki şiir bilinen en eski edebi türdür. Bu bakımdan iyi okumalar yaparak şiirin geçmişinden geleceğine doğru gelişim aşamaları gözlemlenebilir, şiir yazanlar da bu gelişim evrelerinden kendine dersler çıkartabilir.

***

Bu haftanın en önemli yazısı Celal Kuru tarafından gerçekleştirilen “Sahaflık İkinci El Kitap Satıcılığına mı Dönüyor?” başlıklı sorgulama dosyası oldu. Beyoğlu Sahaf Festivali’ne katılan sahaflara yönelttiğimiz sorulara gayet ilginç cevaplar aldık. Sahaflar açıkçası okurları suçluyor…

***

İlhan Berk bir şiirinde şöyle der: “Üç kez seni seviyorum diye uyandım / Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim / Bir bulut almış başını gidiyordu görüyordum

Siz hiç böyle bir “uyanış” yaşadınız mı hayatınızda? Sabah kalkar kalkmaz burnunuz hasretle sızladı mı? Bugün de günboyu acı çekeceğim ne güzel, diye iç geçirdiniz mi?

***

Artık hayatımıza Kont Ercan da girdi. Transandantal şiirin Türkiye’deki öncüsü ilan ettiğimiz Kont Ercan hakkında Atilla K. Sezer ilgi çeken bir yazı kaleme aldı. İlham, trans, haykırış, buhran ve cinnet gibi kavramları şiirini okurken hayata geçiren Kont Ercan’ın videosunu izlemenizi tavsiye ediyoruz.

***

Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin talebelerinden biri sohbetlere katılmaz olur. Sebebini merak eden Cüneyd-i Bağdadi hazretleri onu ziyarete gider. Talebesi; “Beni her gece Cennet’e götürüyorlar ve nimetlere gark ediyorlar. Ben artık kemale erdim.” gibi sözler sarf eder. Bu durum üzerine hocası “O halde Cennet’e gittiğinde Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm, duasını oku” der ve gider. O gece yine Cennet’e götürülen talebe duayı okur okumaz bir anda kendini çöplükte buluverir. O güzelim yemeklerin çöpteki artıklar olduğunu görür.

İşte söylüyorum ya modern hayat o çöplükse ve biz kendi kendimizi uyutmuşsak?!

***

Edebifikir söyleşilerimiz geçen hafta başladı. Mükerrem Mete’nin “İmgenin Nesli Tükeniyor” başlıklı söyleşisi ile Bismillah dedik. 17 Ekim’deki konumuz ise “Diriliş Dergi Ekseninde Sezai Karakoç’un Tarih Anlayışı”. Konuğumuz ise hikâyeci Yunus Emre Özsaray…

***

Mücahit Emiz Türk günlüklerini yayımlamaya devam ediyor. “bu şehrin ekmekleri ne zaman düzelecek mehmet abi?” başlıklı günlüğünde yaşadığımız günlerin komikliklerine ve insanların vurdumduymazlığına dikkat çekiyor. İşte 19 Şaban 1435 tarihli günce: “acaba belediyeler, kendilerine evlilik için müracaat eden çiftlerden üç adet düğün davetiyesi istese nasıl olurdu? belediyede muazzam bir arşiv oluşmuş olurdu. tam mehmet raşit’in “hatıra saklama ofisi”ne yakışacak türden bir proje.”

Edebifikir Haber Ajansı

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • . , 13/10/2015

    Okuldan çıkıp otobüse bindim. Boş yer bulmanın verdiği mutlulukla, yüksek binaların arasında yolculuğa devam ederken şu çarpıcı cümleyi okudum:
    “İşte söylüyorum ya modern hayat o çöplükse ve biz kendi kendimizi uyutmuşsak?!”
    Evet akşam akşam iyi geldi. Bazen böyle çarpıcı cümlelere ihtiyacımız oluyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir