Soruyoruz Ama Sormayın Neler Çekiyoruz!

Ne olacak bu dünyanın hâli? Ne olacak bizim hâlimiz? Bu soruların birbirinden farklı gibi göründüğüne bakmayın, aslında iki sorunun cevabı da aynı. Bizim hâlimiz neyse dünyanın hâli de o. Yoksa meselenin böyle olduğu zehâbına kapılarak kendimizi mi kandırıyoruz? Yoksa dünyadaki anarşi, zihnimizdeki karmaşanın bir tezahürü değil mi? Niçin Türkçedeki soru ve sorumluluk, sual ve mesuliyet kelimeleri aynı kökten gelirken, tam aksine İngilizcedeki cevap ve sorumluluk kelimelerinin kökleri aynı? Bunca tezat niçin? Camiü’l-Ezdâd olan Allah’ı ne kadar biliyoruz? Soruyoruz ama sormayın neler çekiyoruz! Aklımız hem aç hem de kifayetsiz, gönlümüz epeyce yorgun ve ruhumuz tedirgin. Canımız sıkılıyor bu yüzden. Birbirimizi özlüyoruz. Tebdil-i mekânda ferahlık vardır fehvasınca Üsküdar’ı Kadıköy’e tercih edelim dedik bu sefer. Bir araya geldik ki sorularımız cevaba vasıl olsun, sevenler kavuşsun. Kavuşsun ki dünya denen mahalde vuslatın muhal olduğu bir kez daha anlaşılsın!

Dünya falan derken memleketi bir hayli ihmal ettiğimizi fark ettik. Bundan ötürü sohbete memleket meselelerini konuşarak başladık. Mesela demokrasi bir erdem midir yoksa mahkûmların gardiyanını seçme hürriyeti mi? Türklerin devlet felsefesi, siyaset anlayışı nedir ve nasıl olmalıdır? Kaşgarlı Mahmud bir Türk milliyetçisi miydi yoksa feraset ehli samimi bir Müslüman mı? Asırlarca önce Anadolu’da sağlanmış olan Osmanlı vahdetinin sırrı neydi? Tarihi doğru okumak ve bugünü daha iyi anlamak için ne yapmalıydı? Şayet fikirlerimizi burada beyan etsek muhtemelen bütün siyasî partiler bizi milletvekili adayı olarak göstermek isterler fakat bizim siyasette gözümüz yok. Sözü fazla dallandırıp budaklandırmadan kaskatı kesilen kalplerimizi yumuşatacak bir konuya geçtik. Sulhi Ceylan, Ataullah İskenderî Hazretlerinin Hikem-i Atâiyye’sinden birkaç hikmet okuyup bunları şerh etti:

Günah işleyince ümidin azalması amele güvenmenin alâmetlerindendir
“Derviş kendinde benlik görmediği gibi yaptığı amele de güvenmez. Çünkü bilir ki ameli yaptıran da Allah’tır ve bu sebeple derviş ameline değil Allah’a güvenir. Ayrıca kişinin ameline güvenmesi nefsine güvenmesi demektir ki bu hal başlı başına benliktir.”

Sohbet öyle bir kıvama gelmişti ki, şiir okumak kaçınılmaz olmuştu. Feyyaz kadim şairlerin berceste beyitlerinden bir deste şiiri masaya bırakınca mekâna bir ferahlık yayıldı, çehreler mütebessim bir hâle büründü. Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Gâlib ve Dertli’den birkaç şiir inşat eyledik. Mevzu döndü dolaştı aşka geldi. Sulhi “Aşk aklın inkârıdır” deyince Feyyaz hemen Fuzûlî’yi şahit göstererdi:

Düştüm belâyı aşka hıred-mend-i asr iken
İl şimdi benden aldığı pendi bana verir

(Asrın en akıllı kişilerinden biri iken aşk belasına düştüm, evvelce halka verdiğim nasihatleri şimdi halk bana vermekte)

Yeni mekânımızı sevmiştik. O kadar çok çay içtik ki garsonun yorulduğunu görünce artık kendimizi sokaklara doğru bırakalım dedik. Kafamız yine allak bullak olmuştu. Zihnimizde yük olarak gördüğümüz sorular cevaplandıkça birer yükümlülüğe dönüşüyordu. Üstelik her cevap sorularımızı daha da artıyor ve bu da bizi tedirgin ediyordu. Her birimiz başka bir yöne doğru hareket ettiğimiz hâlde yarım saat geçmeden tekrar bir araya gelmiş olmanın hayret ve süruru ile tekrar ayrılık. Ayrıldık ve vuslatı dünyada tecrübe etmenin serap gibi bir şey olduğunu bir kez daha anladık.

Edebifikir Haber Ajansı

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • başkan. receb tayyib erdoğan , 21/04/2017

    ya siz nasıl,nasıl memleketi ihmal edersiniz ya.siz kimsiniz!evliya mısınız!üsküdar’ı kadıköy’e nasıl tercih edersiniz ya? devletimiz felsefe ile yönetilmedi yönetiilmeyecek arkadaşlara talimat verdim gereği yapılıyor…
    edebifikir’deki yazarlardan ne haber var.evli ya var mı.ülkemdeki kuşlardan da haber yok.Allah’ım mezardan konuşanlar derneği mi burası.çankaya köşküne nereden gidiliyor?

    • Müdaim , 21/04/2017

      Başkanım sakin olun önce Ankara’ya gitmeniz gerekiyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir