20 Eylül Cuma Günü Kadıköy’ün yalnızlığında Sulhi Ceylan’ın yaşadıklarına dairdir.
***
Sulhi Ceylan Cuma günü saat 18.40 civarlarında metrodan indiğinde hüznün gelip yüzüne çarptığını hissetmiş. O an, bu günün diğer günlerden farklı olduğunu ve Edebifikir için bir milat olduğunu anlamış. Merdivenlerden Kadıköy’ün günahkâr sokaklarına doğru yavaş yavaş yürürken derin bir terkedilmişliğin sokaklar arasında dolaştığı ve sonra hüznün atına binip kendini denize bıraktığını görmemezlikten gelememiş.
***
Nedense insanların yüzünde bilmedikleri bir acı varmış ve bu acıyı sadece Sulhi Ceylan görüyormuş. Hayırdır inşallah diyerek bir kitapçıya girip Yaşar Kemal’in yeni çıkan “Tek Kanatlı Bir Kuş” kitabını alıvermiş. Kitabı sessizce çantasına koyduğunda, çantasında yıllardır koruduğu ihanet kesesinin yerinde olmadığını fark etmiş. Hemen Rabbine sığınmış ama kader geliyorum diyormuş. Geliyorum…
***
Yolu Alkım Kitabevi’ne düştüğünde yanında Edebifikir ekibinden kimseciklerin olmadığını hücrelerine kadar hissetmiş. İsyan ve terk edilmişlik duyguları ile yeni kitapları incelerken içinden şöyle dediğini sanıyormuş ama o sırada Alkım’daki tüm insanlara ona bakıyormuş: “Sanma ki yaşamak gün gelir kolaylaşır.” Meğer Sulhi içinden değil dışından haykırıyormuş da farkında değilmiş.
***
Acele olarak kitapçıdan çıkıp sokaklarda yürümeye devam etmiş. Eylem yerlerini gezdiğinde Edebifikir yazarlarına küfür etmeye başlamış. Küfür etmenin bir duruş olduğunu ve hayata tutunmanın başka bir yöntemi olduğunu düşünüp kendini kandırmaya da devam ediyormuş.
***
Aydoğan’ı, Davut’u, Mustafa’yı, Ömer’i ve Bilal’i hatta Abdullah’ı bile düşünmüş ki düşünmez olaydım diyesiymiş. Bu arkadaşları düşündükçe “Waldo sen neden burada değilsin?” diye havaya cümleler fırlatıyormuş. Kurşun ağırlığındaki cümlelerinin hedefini bulacağından hiç de şüphe etmiyormuş. Bu arada yanından geçen yüzlerin hepten belirsizleştiği ve gittikçe bir hayale döndüğünün farkına varmıyormuş.
***
Öyle ki sokaklarda iki saat boyunca yürümüş ama bu iki saat boyunca ne yaptığını bir türlü hatırlamıyormuş. Eğer saati olmasa bunu dahi hatırlamayacakmış.
***
Bir ara elini yumruk yapıp gökyüzüne savurmuş ve insan en büyük yumruğu kendine atar diye bir kilişeyi kilişelikten çıkarıp önce kendi yüzüne sonra gıyabında Edebifikir’in yazarlarının yüzüne vurmuş. Aldığı darbe sonucu kanla tanışan Sulhi Ceylan, “Bu daha hiçbir şey. Ölümümü ölmedim henüz” demiş.
***
Durumun, hiss-i kable’l vuku farkına varan Mehmet Raşit hemen ilk uçakla İstanbul’a geliyormuş. Arkadaşlarına attığı mesajda; “Davranın, küçük kıyamet gelmek üzere, ben yoldayım, siz de Sulhi Ceylan’ı bulun” demiş.
***
Rivayetlere göre Sulhi Ceylan Kadıköy’ün günahkâr sokaklarında bir daha bulunamamış. Diğer bir rivayete göre Kadıköy günahkâr sokaklarından birinde bulunan küçük bir camiye girmiş ve bir daha gören olmamış. Bir başka rivayete göre ise Sulhi Ceylan diye biri hiç olmamış.