Ne Çare ki Dünyanın Her Yeri Gurbet

Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden çıkıp düzenlerin çıkmazına karıştık yine; dedik belki bu sefer bir çıkış yolu bulabiliriz. Ne çare ki dünyanın her yeri gurbet, bir gurbetten ötekine çıkıyor bütün yollar. Fakat gurbette olma şuuru bizi tedirgin değil, ümitli kılıyor. Dönecek bir sılamızın olduğuna inanmak güzel. Her şeyin aslına döndürüleceğine inanmak çok güzel. Korona sebebiyle istemeyerek aksattığımız buluşmalarımızı artık tazeleme ihtiyacı duyduk. Gözlerimiz birbirine değmeli, gönül birliğimiz pekişmeliydi.

İlkin Sulhi Ceylan geldi Kadıköy’e, dostlarıyla buluşacak olmanın heyecanını duyuyordu. Bununla birlikte onu asıl heyecanlandıran baskısı tükenmiş bir kitabı Kadıköy’deki bir sahafta bulma ihtimaliydi. Nihayet aradığı kitabı Patika Sahaf’ta buldu. Bulmanın hazzı kısa sürse de o, kendini, kitaptan öğreneceklerinin hazzıyla avuttu. Feyyaz Kandemir geldi sonra. Sulhi Ceylan’ın acıkmış olduğunu duyunca şaşırmadı; ne de olsa karnı tok sırtı pekti. Feyyaz evli bir adam olarak düzenli bir hayata adım atmıştı, düzenli görünen düzensiz bir hayatı sürdürmekte kararlı Sulhi’nin aç açına dolaşmasına neden şaşırsındı? Yemek meselesi çabucak halledildi ve mutat kitapçı ziyaretine geçildi. O sırada sürpriz bir telefon geldi, arayan Murat ağabeydi, Kadıköy’e geldiğini söylüyordu. Çok memnun olmuştuk. Bizim gözümüzde Murat ağabey, Milli Mücadelenin destansı tarihini yazarak tarihçilerin kutbu nasıl olunurmuş gösterecek potansiyelde bir adamdı. Hemen Çaykolik’e geçip koyu bir muhabbete koyulduk.

Antikacılar sokağının sonundaki Çaykolik sanki haftalardır bizi bekliyordu. Önce yüzümüze bakmadı, kendince naz etti ama sonra, artık cuma akşamları kendisine uğrayacağımızı söyleyince sakinleşti ve hemen çaylar geldi. Murat abi aramızda olunca haliyle son dönem Cumhuriyet tarihini masaya yatırdık. Bu aralar gündemde olan soyadı tartışmasının üstünden geçtik. Sığlığın her tarafımızı sardığını bir daha gördük. Çünkü insanlar bir konuyu enine boyuna ve derinlemesine tartışmak değil sadece ezberlerine inanılmasını istiyorlardı. Vücut güzelliğine gösterilen ilgi aklın geliştirilmesine gösterilmiyordu. Sözün özü bir tiyatronun içindeydik. İnsanlar ise kendilerine biçilen sahte rollerden memnun. Kimse çıkıp da bu bir oyun ve biz “gerçekten” perdelendik diyemiyordu. Oyun her zaman daha cazipti. Kimsenin durup ağır meseleler ile yüzleşemeye ne vakti ne de isteği vardı.

Derken konu hurafe bahsine geldi. Murat abi önceleri hurafeye mesafeli bakıyordu ama hurafenin dini sahiplenmenin bir tezahürü olduğunu duyunca düşünmeye başladı. Kendini alamayan Sulhi, türbelere çaput bağlamanın manasını bile anlattı. Fakat birbirimizi bulmuş olmanın süruru ile bir konuya bağlı kalamıyorduk. Bu sefer Feyyaz eline sazı aldı ve Hüseyin Rahmi Göktaş’ın “Bensenoğ Türkçenin Ruhu” kitabı hakkında konuşmaya başladı. Kitap “n” ve “ğ” harflerinin açıklanabilmesi için yazılmış. İlk başta tuhaf gibi geliyor ama yazarın iddialarını dinleyince gayet ciddi ve önemli bir kitapla karşı karşıya olduğumuzu anlıyorduk. Kısacası Göktaş, harfler düzeyinden dili irdeliyordu. Seslerden harflere, harflerden kelimelere nasıl ulaşıldığını merak eden herkesin okuması gereken bir eserdi.

Gece bitmeye yaklaştığında konuşacak milyarlarca konu olduğunu fark ettik. Çaykolik’e sessizce veda edip Meşşailer gibi hem yürümeye hem de kalan konuları tartışmaya başladık. Gece bitmeden bir şeylerin sonuna varmak gerektiğini biliyorlar ama zaman ellerimizden kayıp gidiyordu. Yüzümüzde günlerin değil yılların izi… Bilginin güç doğurması, yeni çıkan şiir dergileri, Yusuf Kaplan’ın bitmek bilmeyen enerji ve heyecanı, hayatın anlamı derken birer birer adımlarımızı kendi evlerimize doğru yönelttik ister istemez.

Sözün özü korona, maske, mesafe derken sıklaştırılamayan safları, kaynaşamayan insanları daha bir mesele ettik. Dilimizden şu motto dökülüyordu: Ya tahammül ya sefer! Şimdilik tahammül safhasındayız, başlatacağımız sefer için hazırlanıyoruz.

Geceye bir şiir: “Denize değin ırmak idi adın / Ko andan ötesin denize daldın”

Edebifikir

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Nargilemin marpucu , 27/09/2020

    Neredesin aziz dost?
    “Sabahı beklemeyin” sesin nerede?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir