Kendine Adım Atmak

Her buluşma ayrılığa gebedir ve her bir ayrılık buluşma çağrısıdır. Buluşma ve ayrılık arasında kendini bulmak ya da kaybetmekle hükümlü olan insan, seçiminin çocuğu değildir de nedir! Bu düşünceler içindeki Edebifikir ekibi 16 Ekim Cuma günü Kadıköy’ün izbe bir çay ocağında buluştu: Çaykolik.

Doktora araştırmasını yapmak için İstanbul’a gelen Ömer Ertürk, artık cuma buluşmalarımızın olmasa olmazı olmuştu. Günlerini kütüphanede Osmanlıca gazeteler okumakla geçiren Ömer, buluşmalarımız sayesinde kendine geliyordu. En son yürürken tüm insanları Osmanlıca bir harf olarak görmeye başladığından beri buluşmalarımızı dört gözle çekiyordu.

Bu hafta Muhammed Furkan da aramıza katıldı. Diplomasını almak için İstanbul’a gelmiş. Diplomada diploma hani. Onur öğrencisi. Çaykolik’te oturduğumuzda ilk olarak diploma ve onur belgesini gösterdi. Tabiî kendisine taziyelerimizi bildirdik. Hatta Sulhi bu durumu şöyle ifade etti: “Hayatımda hiç onur belgesi almadım. Hatta üniversiteyi iki sene uzattım. Şimdi düşünüyorum da az uzatmışım sanırım!”

Derken her nasılsa konu “İttihad Terakki” ve “Enver Paşa” meselesine geldi. Ömer, Enver Paşa’yla ilgili; Şevket Süreya Aydemir, Nevzat Kösoğlu ve Murat Bardakçı’nın kitaplarının okunabileceğini söyledikten sonra, “Bu arada Enver Paşa demişken, unutulmamalıdır ki, İttihatçılar ölür İttihatçılık ölmez” diyerek İttihat ve Terakki’nin “ne”liği üzerine bir tartışmanın fitilini ateşlemiş oldu. Furkan “İttihat ve Terakki benim çok merak ettiğim bir konu” diyerek sırasını savarken, Sulhi Ceylan “Niye başladıkları değil, nerede ve nasıl devam ettikleridir önemli olan” diyerek Ömer’in İttihatçı damarına bastı. Ömer hemen, Makedonya’daki Bulgar komitacılarını, Enver Paşa’nın bunlarla nasıl mücadele ettiğini, ayrıca Sultan II. Abdülhamid saltanatının sonlarına doğru yaşanan birkaç isyanı sayıp ‘İttihatçılar memleketi sattı’ diyeneler memleketin battığını maalesef görmek istemiyorlar” deyip net bir tavır koydu ortaya. Sulhi Ceylan “Peki ama Cumhuriyet’i, tüm bu olanlar içinde nereye oturtacağız” deyince, Ömer Ertürk doktora öğrencisi klasiği olarak önce okunması gereken kitaplar listesini sıralayıp, sonra “Cumhuriyet”i anlamak için mutlaka siyaset felsefesi okunması gerektiğini ve Kemalizmin çarpık yanlarını kısaca anlattı. Bunun üzerine Sulhi, “Haftaya Murat abiyi de çağıralım ve bu konuyu detaylı ele alalım diyerek” hem haftaya yapılacak toplantının müjdesini vermiş hem de Ömer’i, Murat abiyle tarih konuşmanın inanılmaz zevkli dünyasının hayaline daldırmıştı.

Onlar yeni buluşmanın kararını alırlarken, Furkan, elindeki poşetten mezuniyetini kutlarcasına birçok yiyecek çıkarıp masayı kendince donatmış ve Ömer “Furkan sana ne kadar onur derecesi verseler azdır” deyip yemek+mutluluk denklemini gözlerinden altyazıyla muhataplarına okutmuştu.

E tabiî her mutluluğun, Sulhi Ceylan tarafından “Yazı yazmıyorsun, söylediğim kitapları okudun mu?” cümleleriyle baltalandığı bir realite olduğunu ikisi de kısa sürede anladı. Ömer’e “İstanbul’a geleli on beş gün oldu fakat hâlâ yazı yazmadın, ayda en az iki yazı istiyorum yoksa kaldığın yurdu basarım” diyerek o güzelim nimetleri boğazına dizdi. Hızını alamayan Sulhi “İhyâ-u Ulûmu’d-dîn’i hâlâ bitiremedin, sana kırk dört (44) gün süre veriyorum, o süre zarfında bitecek” diyerek, Furkan’ın da yemek ve mutluluk denklemini baltalayıp yaptığı işin doğruluğu ve eminliğiyle çayını yudumladı. Sonra hıncını alamamış olacak ki, Furkan’a Feyyaz Kandemir’i arattırıp, alttan alta ona da birkaç laf çarpıp telefonu kapattırdı.

Ve konu her zamanki gibi şiire geldi. Ömer, Hâfız’ın “Mecusi bin yıl ateş yaksa / İçine düştüğünde ateş yine onu yakar” beytini masanın üzerine koyuverdi. Beytin ağırlığı sebebiyle masadan çatırtı sesleri yükseldi. İnsanın yapıp ettiklerine anlam vermemesi, ezbere yaşamlar, akıl ve iman dualitesi, imandaki kaygı problemi, iradenin niyete etkisi ve birçok mesele o an ekibin zihnini meşgul etmeye başladı. Dakikalar geçiyor ama herkes kendi zihni ile meşgul olduğu için ses seda çıkarmıyordu. İşte ne olduysa o an oldu. Furkan, Ömer ve Sulhi ayaklanıp kendilerini Bahariye Caddesi’ne attı. Hayır hayır, çokluğun içinde kendilerini kaybetmek için yapmadılar bunu. Bilakis çokluğun gölge varlık olduğunu idrak etmek ve böylece sorularına cevap bulmak için adımlarını saymaya başladılar. Her adım bir sonraki adımın habercisiydi. O halde insanın attığı ilk adım kendinden uzaklaşmaya bir atıftı. Madem öyle adımları geri geri atıp o ilk adıma dönmek gerekiyordu.

Gece üstüne örtü çekmeye hazırlanırken ekibimiz geri geri adım atmayı sürdürüyordu.

Edebifikir Haber Ajansı

DİĞER YAZILAR

5 Yorum

  • Oku Yamayan , 20/10/2020

    Bir derin “ahhh” çekerim içimden ama o kadar sessiz, ıssız, yalnız kalır ki ben bile farkında olmam çoğu zaman. Ancak ve ancak bu yazı farkına varmamı sağlar varlığının. Farkına varmak yeterli olur mu? Elbette hayır!

    Çığlıklar duyulur mu sokaklarda, yoksa başka yalnızlıklara mı yolculuk? Neredesiniz? Gelmediniz!

    Muhabbet hangi şehrin kaldırım taşları, vefa hangi çay ocağında çaya tad? Ayrılık hangi şehirde daha zor, vuslat hangi mevsime yakışır?

    Bu buluşmalar yeni bir yazı neslinin habercisi midir merak ederim.

    Sesimiz duyulur mu oralardan? Ozlendiniz!

  • Pörsümüş Beyaz Kulaklık Cakı , 19/10/2020

    18 yaşımdan bu yana, edebifikir’i seyrediyorum, altı sene geçti. Sizinle olduğumdan haberiniz yok diyemem. Siz de hissediyorsunuz eminim. Peki ama burada olmanın ne kadar haz verici bir şey olduğunu bilebilir misiniz? Bilemezsiniz. Belki de bilmezlikten gelirsiniz. Bilmiyorum. Adımlarınızı her nereye atarsanız atın, vefadan başka bir şey görmeyeceksiniz. Konuyla alakası yok bunların tabi. Ama bu yorumun konusuna denk düşen bir yazı çıkar elbet yakında. Sadece ben bekleyemedim.

    • Aşkabat , 19/10/2020

      Vefakarlık başka bişey yine de kulaklıklarını değiştir bence :(

  • Sosyalist Parti , 19/10/2020

    a. karaca’sız, m.r. küçükkürtül’süz, m. erikli’siz bir buluşma, konsere diye evden çıkılıp çay bahçesine doğru yol alan bir garip üzüntüye dönüşür.

    sulhi ceylan ne yapmak nereye varmak istemektedir? toplayın şu adamları artık.

  • Kahrında hoş diyemeyen adam , 19/10/2020

    Yalnızlıkta gerek lakin fikir alışverişi yapacak dostlarda gerek Rabbim güzel dostlukları mübarek ve ahiretlik kılsın. İmrendim doğrusu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir