Yaşadığımız evrende hemen her şeyi bir bedel ödeyerek alıyoruz. Aldığımız enerjinin bedelini yine enerjiyle ödüyoruz da denilebilir. İnsan bu kadar enerjiyi nereden alıyor? Aldığı enerjinin sonu var mı veya toplamı nedir? Mesela ben, her kilo vermek istediğimde kalori hesabı yaparken aslında enerji hesabı yapmıyor muyum? Birkaç gün evvel sohbet ettiğimiz esnada “Para, enerjidir.” diyen Feyyaz Kandemir aklımda bu soruların oluşmasına, enerji üzerine daha detaylı düşünmeme sebep oldu. O an zihnimi yoklayıp bu görüşe muhalif olacak bir bilgi bulmak istedim ama olmadı; oysa ille de itiraz etmeli, o küçücük gözenekli süzgecimden bu iki kelimelik cümleyi geçirmemeliydim. Muhalif olmanın konforu harika bir şey gerçekten! İşin aslı itiraz tartışma sırasında haz veriyor, sonraya sarkınca tadı kaçıyor. Tadım kaçtı, enerji ve evren üzerine bilimin rehberliğinde detaylıca düşünmeye başladım.
Evren, sırlarını çözemeden bizzat bir sır olarak içinde bulunduğumuz harikülade bir mekân. Mekan, imkanın olduğu yer demektir. Bu harikülade evrende her şey birbirini tüketiyor ve yine her şey ilahi bir denklem içinde birbirini var edebiliyor. İnsan da bu anlamda imkanları tüketen ve yeni imkanlar var edebilen bir varlık: Enerjiyi tükettiği gibi üretebiliyor da.
Her bilim dalı kendi usulleri çevçevesinde evreni izaha hizmet eder. Galileo, “Tabiatın dili matematiktir.” demişti. Emmy Noether ise, 1917 yılında şöyle demişti: ”Herhangi bir sistemde bir değişiklik yapıldığında sistemin kendisi değişmiyorsa buna simetri denir.” Simetri Teoremi olarak adlandırılan bu görüş, modern bilimin temel taşlarından biri oldu ve evreni anlamlandırabilmek için ciddi bir imkan sundu.
Bir kare hayal edelim. Bu kare 90, 180, 270 ve 360 derece açıyla çevrilirse simetrisini korur fakat bunlar dışında hangi açıyla sağa veya sola çevrilirse çevrilsin asimetrik bir görüntü sunacaktır. Bir çember ise hangi açıyla çevrilirse çevrilsin simetrik bir şekil arz eder. Tabii şunu hatırda tutalım: Bir şeklin simetrisinin olması ile simetrik bir şekil olması aynı şey değildir.
Noether, bu teoremi bilim dünyasına sunduktan ve Einstein ile kısa bir vakit geçirdikten sonra teoremin sadece şekillerle sınırlı kalmaması gerektiğini düşünür ve şöyle der: “Baylar, bayanlar! Yaşadığımız bu evren de bir simetriye sahip.” Daha da ileri gider ve modern bilimin mihenk taşı olabilecek o muazzam teoremi tarihe kazır. Teorem özetle şöyle:
“Evrenimizin bir simetrisinin sonucunda ortaya çıkan ve zamanla değeri değişmeyen zımbırtıya enerji diyoruz.”
Evrenin simetrisi; öteleme simetrisi ve zamanda öteleme olarak ikiye ayrılmakta:
- Yazdığınız bir yazıyı ister evinizden isterse yüzlerce kilometre öteden Edebifikir’e gönderdiğinizde editör bu yazıyı beğenirse sonuç aynı olacak ve o yazı, siz değerli Edebifikir okurlarına takdim edilecektir. Yani gönderdiğiniz yerin bir önemi yoktur. Buna evrenin öteleme simetrisi denir.
- Yazdığınız bir yazıyı bugün veya yüz gün sonra yolladığınızda sonuç yine değişmeyecek ve editör beğenirse şayet yine sizlere takdim edilecektir. Buna da evrenin zamanda ötelemesi denir.
Edebifikir okurları olarak bir “Edebifikir Ülkesi” kurduğumuzu düşünelim. Her şeyin sıfırdan başladığı bu ülkede yüz tane “1 Edebifikir Lirası” adıyla para basıp piyasaya sürdüğümüzü hayal edelim. Halkımız paraya sahip olduktan sonra bu paralar ile bir şeyler satın alacak. Peki piyasaya para sürdükten sonra üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin bastığımız 100 Edebifikir Lirası değer olarak bir artış veya azalma gösterecek mi? İnsanlar para ile ülke içinde ticari faaliyete başlayacak ama ne kadar süre geçerse geçsin 100 Edebifikir Liramız asla değişmeyecek. Sadece bastığımız bu paraların vatandaşın birinde daha fazla diğerinde daha az olacak şekilde dağılımı değişiklik gösterecektir. Dünyanın parası da enerjidir. Yani, ne yaparsak yapalım, bir şeyler gerçekleştirdiğimizde karşılığında bir bedel ödememiz, diğer bir deyişle enerji harcamamız gerekiyor. Bu enerjiyi bize sağlayan banka ise güneştir. Dünya üzerinde toplam bir enerji var ve hepimiz bu enerjiyi kullanıyoruz, aynı zamanda bu enerjiyi elde etmek için çaba sarf ediyoruz.
Bu enerjiyi, harcadığımız enerji bedeliyle kazanmış oluyoruz. Güneş, bu enerjiyi ağzı açık bir musluk gibi insanoğluna akıtırken insanlar, aldıkları enerjiyi çeşitli şekillerde kullanıyorlar, mesela çikolata yapımında, enerji santrallerinde veya bombalarda. Yediğim bir tadellenin (diğer çikolatalar da aynı) bir dinamitten yaklaşık 5 kat daha fazla enerji içerdiğini hesapladığımda çok şaşırmıştım. Elde edilen enerjiyi dışarıdan farklı bir şekilde gözlemlemenin farklı olma sebebi ise insan fizyolojisi, aldığı enerjiyi geniş bir zaman diliminde sürekli olarak serbest bırakırken, dinamit, içindeki enerjiyi milisaniye gibi çok küçük bir sürede dışarıya yayıyor.
Eğer hikayenin başlangıcını düşünürsek, yediğimiz çikolataların yapıldığı fabrikalar çikolatayı üretebilmek için gerekli enerjiyi benzinden sağlayabilir. Bu benzini ise insanoğlu, canlıların yediği besinleri sindirdikten sonra oluşan moleküller arası kimyasal bağlarda depoladığı ve ölümün ardından, bu biriken enerjiyi dünyaya bırakarak oluşan fosillerden elde ediyor. Dolayısıyla evrendeki hiçbir şey yok olmuyor, form değiştirerek enerjiye dönüşüyor.
İşte bu noktada aldıklarımızın ve verdiklerimizin hesabını yapmaya koyulup yüzlerce denklem ortaya koyan bilim dünyası evrendeki enerjinin toplamının kocaman bir sıfır olduğunu keşfediyor. Edebifikir Ülkesine tekrar döndüğümüzde ise şu sonuca ulaşıyoruz: Ülkemizi kurduğumuzda elimizde hiç para yoktu ve 100 Edebifikir Lirası ortaya çıktı. Bu parayı, aslında vatandaşlar bir yerden yüz Edebifikir Lirası borçlanarak üretti. Yani, elimizdeki toplam para, ülkenin toplam borcu olan yüz Edebifikir Liralık borcumuza eşittir.
Emmy Noether’in bize anlatmak istediği şey bundan ibaret. Yalnız o, tüm bunları şöyle ifade etti: ”Eğer günden güne ve mekana göre fizik kanunları değişmiyorsa, evrenimizin zaman ötelemesi simetrisi ve öteleme simetrisi varsa, enerji dediğimiz şey asla değişmez.” Fizikçiler bunu “Enerjinin Varlığı ve Korunumu Yasası” olarak anlattı. Matematik ise şöyle formüle etti:
[A=B ve B=C ise A=C’dir. Veya A+(-A)=0]
Peki insanoğlu dünyaya güneşten gelen bu enerjiyi hiç kullanmazsa ne olur? Öncelikle insanın var olduğu bu denklemde bunu görebilmemiz maalesef mümkün değil çünkü insan, arzularının ve heveslerinin kurbanı olarak güneşin dünyaya yaydığı enerjiyi adil bir şekilde paylaştırmıyor ve tıpkı zaman gibi bu sermayeyi de çok yanlış şeylere harcayarak dünyanın düzensizliğini artırıyor. Halbuki insanın var olmadığı dünyada, canlılar bu enerjiyi adil bir şekilde kullanacak ve düzensizliğe geçit vermeyecekti. Bugün Termodinamik İlkelerinin en önemli yasası olan Entropi Yasası da bunun böyle olduğunu ispatlıyor. Sözün özü insan dünyanın ağrısıdır. Dünya ise insanın ağusu…
Fethullah Polat
3 Yorum