Eleştirel Düşünme dersinin yedinci ve son oturumu, 14 Haziran Çarşamba günü İstanbul Mostar Gençlik Derneği’nde yapıldı. Sulhi Ceylan bu derste eleştirel okuma konusunu anlattı.
***
“Niçin kitap okuruz?” sorusuna verilecek en makul cevap “düşünmek”tir. Başka cevaplar da verilebilir (haz almak, eğlenmek vb.) ama bunlar bizim ilgi alanımıza girmiyor. Kitap, amaç değil bir araçtır. Amaç ise düşünmek… Okuduklarımız üzerinde düşünüp yeni bir bilgiye ulaşmaktır kitap okumaktan gaye. Kısacası kitap bir vesile. Durduğu yerde durmaz. Biz onu (yazılanları) kendi zihnimize aldığımız andan itibaren uyanış, iç devrim başlar. İşte o devrimi tetikleyen unsurdur kitap.
***
Hazzı; bedenin, aklın ve kalbin hazzı olmak üzere üç ana sınıfta inceleyebiliriz.
1. Bedenin Hazzı: Vücudun ihtiyaçlarını giderirken elde edilen hazdır. Yemek yemek, cinsellik vb. Bu haz çeşidinde insan ile hayvan ortaktır. Bedenin hazzını hayatın anlamı olarak belirleyenleri Aristoteles “Öküz yaşamı”nı seçmekle itham eder. Çünkü akıl kişinin işlerine eşlik etmemektedir. Sufiler de, eğer günde üç öğün yemek yiyorsan kendini bir ahıra bağla, zira onlardan farkın yok, derler. Yani yemek yemeği ve cinselliği hayatının merkezine koyanlar, insan olma sıfatını kaybeder.
2. Aklın Hazzı: Bilmek haz verir. Bilmenin hazzı bedenin hazzından çok daha fazla ve etkilidir. Bilmenin bir sonu yok gibidir. İnsan bildikçe daha çok bilmek ister. Akıl da yürümeye (koşmaya) devam eder. İki bilinmeyenden yola çıkarak bir bilinmeyeni bilinir kılmanın verdiği haz bedenin basit hazları ile karşılaştırılamaz. Bu hazza, aklını kullananlar yani düşünenler ulaşır. Filozoflar da bu sınıftadır.
3. Kalbin Hazzı: Filozoflar ve sufiler bedenin hazzının basit olduğu konusunda hem fikirdirler. Anlaşamadıkları nokta ise aklın üstünde bir bilme aracı olup olmadığıdır. Sufiler aklın sınırlı olduğunu ve bu sebeple metafizik âleme açılamayacağını söyler ve kalbi işaret ederler. Çünkü kalp, Hakk’ın evidir. “Ben göklere ve yere sığmam, fakat mümin kulumun kalbine sığarım.” (El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ) kutlu sözü bu manayı anlatmaktadır. Akıl yaradılışı gereği sınırlıdır.
Arapçada “engellemek, alıkoymak, bağlamak” gibi anlamlara gelen “akıl” mastarı özü gereği sınırlıdır. Bağdan azade değildir. Kalbin hazzı için bu bağları yırtmak ve kanatlanmak gerekir. Bu hazza ulaşmak için kişinin kendi benine savaş açması gerekir; yani nefis terbiyesi ya da seyr ü süluk dediğimiz olayın gerçekleşmesi lâzım. Yoksa bağlardan kurtulunamaz. Açıkçası kişinin kendini aşması ve ilahileşmesi sonucunda kalbin hakikati kendini gösterir.
Eleştirel Okuma
Eleştirel okuma, dikkat, şüphe, değerlendirme ve sorgulamanın eşlik ettiği bir okuma biçimidir:
- Dikkatli okuma.
- Şüphenin eşlik ettiği okuma
- Değerlendirerek okuma
- Sorgulayarak okuma
Eleştirel okuma; kişinin okuduklarını kendi kültür, birikim ve deneyimlerinden geçirip sağlamasını yaparak okumasıdır. Daha iyiye, daha güzele kısacası en doğruya ulaşmak için yapılan okumadır. “Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.” Yani; hakikat şimşeği (ışığı), fikirlerin çarpışmasıyla ortaya çıkar. Gerçeğe giden yol, fikirlerin çarpışması sonucu belirir. O hâlde eleştirel düşünmenin olmadığı yerde hakikat güneşi doğmaz. Fikir hürriyetinin olmadığı yerde gerçeğe ulaşamayız. Baskının olduğu yerde gerçek ortaya çıkmaz. Gerçek için ana şart özgürlüktür. Özgürlük yoksa hakikate ulaşamayız.
Niçin Eleştirel Okuma?
Okuduğumuz metni doğru anlamak, yanlışa sürüklenmemek ve yazarın güdümüne girmemek gibi için eleştirel okuma şarttır. Her okuduğu doğru kabul eden birinin kişiliği oluşmadığı gibi özgür bir zihni de yoktur.
Şüphenin Eşlik Ettiği Okuma: Genelde yazarlar, okurlarını durdukları yere çağırır. Bu sebeple durdukları yere güzelleme yaparlar. Bu son derece normal. Bu sebeple de eleştirel okuma şarttır. Metni okurken şüphe duymak, metnin gerçekliğinin ortaya çıkmasını sağlar. Şüphe bizi araştırmaya iter. Metni başka metinler aracılığı ile sorgularız.
Değerlendirerek Okuma: Her okunan metnin doğruluk, yanlışlığını değerlendirmeye tâbi tutmadan zihne taşımak okuyucuya fayda sağlamaz. Okumaya aklın eşlik etmesi demek metnin değerlendirmeye tâbi tutulması demektir.
Amacımız doğruya ulaşmak, kandırılmanın önüne geçmek, gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak ve bilgimizi artırmak… Bu sebeple okumak gözle değil akılla gerçekleştirilir. İnsan aklıyla okur, değerlendirir ve sorgular.
Güneşe baktığımızda küçük görürüz. Peki, güneş küçük mü? Hayır elbette. O zaman gözümüz mü yanlış gördü? Elbette hayır. Göz o kadar uzaklıktaki varlığı küçük görür. Gözün gördüğünü aklın anlamlandırması gerekir. Eğer akıl, göze göre değerlendirseydi güneş bir tabak boyutunda diyecekti. İşte akıl duyulara, duygulara eşlik etmezse duyular ve duygular insanı yanıltır. Dolayısıyla okumaya da akıl eşlik etmezse insan kanar ya da kandırılır.
Değiniler
Her zaman kitap okunur mu? Elbette hayır. Hüzünlü, sevinçli ve heyecanlıyken kitap okunmaz. Odaklanmanın gerçekleşmeyeceğini anladığımız anlarda kitap okumamalıyız. Çünkü böyle durumlarla okuduğumuz metinden bir fikir devşiremeyiz.
***
Kitap okumak boş zaman işi değildir. Kitap, boş zamanlarda okunacak kadar basit bir iş değildir. Boş zamanlar, kitap okumaktan kalan zamanlar olmalı. Kitap okumak başlı başına bir eylemdir. Çünkü insanın en değerli organına hitap eder, yani aklına. İnsanı insan kılan şey akıl. Akla hizmet eden bir araç olan kitap, boş zaman işi olamaz.
***
Kitap hangi dilde okunuyorsa o dile son derece vukûfiyet gerekir. Türkçesi az olan birinin iyi bir kitabı okuması ve anlaması beklenemez. Dilbilgisini ve dil oyunlarını bilmeyen, benzetmeleri, mecazları anlamayan biri ironiyi gerçek sanabilir.
***
Kişinin bir metni anlamasında ana etkenlerden birisi kelime dağarcığıdır. Kelime dağarcığını arttırılması için roman ve hikâye okumak gerekir. Kişi kendi dilini iyi bir şekilde öğrenmedikçe yüksek bir fikre ulaşması imkânsızdır. Çünkü fikirler dilde kendine yer bulur. Heidegger’in “Dil varlığın evidir.” ve Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” cümlelerini hatırlayın.
***
Nermi Uygur diyor ki, “İyi okuyucu sadece okuduğunu anlamaktan sorumlu değildir. Anladıklarından yeni düşünceler de üretmelidir.” İşte eleştirel okuma burada başlıyor diyebiliriz. Okumak, düşünmeye, düşünmek yeni fikirlere gebe olmalıdır.
***
Geçtiğimiz hafta işlediğimiz safsata çeşitleri, eleştirel okuma yaparken bize son derece fayda sağlar. Salsüpür genelleme, sahte ikilem, indirgeme, çetecilik, kısırdöngü vb. safsataları bilmek eleştirel okuma için şarttır.
***
Eleştirel okuma hakkında geniş bilgi için Musa Çifçi‘nin Eleşirel Okuma makalesine bakabilirsiniz.
Aktaran: Adem Suvağcı
Eleştirel Düşünme Ders Notları – 1
Eleştirel Düşünme Ders Notları – 2
Eleştirel Düşünme Ders Notları – 3
Eleştirel Düşünme Ders Notları – 4
Eleştirel Düşünme Ders Notları – 5
Eleştirel Düşünme Ders Notları – 6
Eleştirel Düşünme Ders Notları – 7