Bizde Şakir’e de Çay Var

“Değer taşıyan tek hikâye, bedelini ödediğinizdir” der, Céline. Biz de Abbara cafede o tek hikâyenin hikâyesini konuşmak için her salı buluşuyoruz. Hikâyelerimizi hikâyelerimizle hüzünlendiriyoruz.

21 Kasım Salı günü Çaykolik buluşmalarında yerimizi aldığımızda Mehmet Necip’in arkadaşlarıyla mekânı basacağından hiçbirimizin haberi yoktu. Tam çaylar gelmiş, simitleri mideye indiriyorduk ki beş kişilik ekibiyle Mehmet Necip Abbara’yı teşrif edip masanın en başındaki koltuğa oturdu. Ve hemen ekibine hayata dair çıkarımlarına anlatmaya başladı.

O esnada İbrahim Aksu yeni çıkan İslam Düşünce Atlası’nın önemini anlatıyor ve gençlerin bilhassa okumalarını salık veriyordu. Muhammed Furkan ise simitleri yemekle meşgul olduğu için henüz sohbete katılamamıştı.

Derken konu varlık meselesine geldi. Kâinatın varlığının sebebi meselesi tartışılmaya başladı. Kâinatın gözbebeğinin insan olduğunu söyleyen Sulhi Ceylan’a, Mehmet Necip yaratılış gayesini hatırlatarak konuyu başka bir boyuta çekti ve tartışma başlamış oldu. İnsani olanın İslami olup olmadığının tartışıldığı esnalarda İbrahim Aksu “Azizim, kavramları tartışalım, konuyu çok vülgarize ediyorsunuz” dercesine kalbine çekildi. Belki de sorunun cevabının kalplerde bulunacağına işaret ediyordu. Bilemiyoruz. Tartışma hararetlendikçe dinleyenler de konuya dâhil oldu.  “Allah, zuhurunun şiddetinden gaiptir” ve “Allah’ı idrak O’nun idrak edilemeyeceğini idraktir” köşe taşları tartışmayı bambaşka bir seviyeye çıkarmışken Sulhi kendisini geri çekip Mehmet Necip‘in tartışmadan zaferle çıkmasını sağladı.

Süleyman Salih Şahin, köşede sessizce tartışmaları dinliyor ve ileri bir tarihte kullanmak üzere sanki konuşulanları not alıyordu. Yüzünde her an polemik çıkartacak gibi bir bakış vardı. Sinemanın diliyle yani abartarak konuşuyordu, yoksa o da anlaşılmak mı istiyordu.

Mehmet Necip‘in zaferle çıktığı münazara akabinde küçük sohbet grupları oluşmuş ve herkes sorularını masaya bırakmıştı. Bir köşede İbrahim Aksu felsefeyi yardıma çağırıyor, diğer köşede Mehmet Necip kendi aynasındaki hakikatlere sığınıyor ve Sulhi Ceylan ise dervişlerin nefeslerine güzellemeler yakıp soruları göğüslüyorlardı. Fakat tam bu esnada Avukat Süleyman nedense sürekli dışarı çıkıp çıkıp geri dönüyor ve meşhur gülümsemesi ile kalplerimizi fethediyordu. Biliyorduk, yol yürünerek açılırdı. Süleyman ise açtığı yolun doğru yol olup olmadığının derdindeydi.

Saat 22.00’a doğru Mehmet Necip ekibiyle birlikte kalkınca Çaykolik’in tüm müdavimleri artık gitme vaktinin geldiğini anladı. Çünkü her gidiş aslında bir dönüşe gebeydi. Hakikate gebe olan insan ise kendisini dünyanın koşturmacasına kaptırdığı için âlemin gözbebeği olduğunun farkında değildi. Hâlbuki “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur” hikmeti o esnada Üsküdar’ın semalarından okunuyordu.

Not: Şakir’i merak ediyorsanız haftaya salı günü Çaykolik buluşmamıza bekleriz.

Edebifikir Haber Ajansı

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Eskide kalma muhabbetiniz bile güzel.

  • sakir , 28/11/2017

    benim sakir

  • Birisi , 23/11/2017

    Şakir ben miyim acaba?Neyse haftaya gitmeyeyim de Şakir bensem beni merak eden bulamasın. Ben değilsem, Şakir bu sefer de benim yerime çaya kansın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir