Bir Çanta Dolusu Para ve Petibör Yasası

Oğuzhan Yılmaz alışılagelmiş dışında bir şey vadetmediğini düşündüğü bir güne uyandığında gün içerisinde olacaklardan habersizdi. Zil çaldığında açıp açmamakta tereddüt etmiş ve bütün zorluğuna rağmen kapıyı açmıştı. Kargocu nezih, sakin, elit, güzide bir semt olan Gülsuyu’na gizemli bir kutu getirmiş ve Sulhi Ceylan’a pek müstacel bir şekilde ulaştırılması gerektiğini söylemişti. Oğuzhan’ın kargocudan müstacel kelimesini duyması olayın şokunu ikiye katlamıştı. Hemen Adem Suvağci’yi uyandırdı. Adem ise dünyaya tekrar gözlerini açmanın verdiği öfke ve hayal kırıklığıyla kutuya bakakalmıştı. Günün alışılagelmiş tarafı bütünüyle yok olduktan hemen sonra, Oğuzhan ve Adem kutuyu sağ salim Sulhi’ye ulaştırmak için pergel, gönye ve T cetveli yardımıyla bir harekât planı oluşturdu. Harekât planını iki kişiyle yapmanın büyük bir risk teşkil edeceğini düşünen Adem, Feyyaz Kandemir ve Muhammed Furkan Kahya’ya hızlıca durumun mahiyetini bildiren bir mesaj iletti. Feyyaz’ın “Nasip” mesajı masaya ünlemiyle birlikte düşmüş, Furkan’ın cevap dahi vermemesi masadaki ünlemi paramparça etmişti.

Hafta sonu telefonu genelde kapalı olan Sulhi Ceylan’a ulaşmak için İbn Arabî hazretlerinin adını 7 kez tekrarlayan Adem, elini yüzünü yıkadıktan hemen sonra Oğuzhan’a dönerek “Bu böyle olmayacak. Çabuk bana kitaplığımın sağdan 3. soldan ise 7. sırasındaki en üst rafından, sağ baştan saydığında 17. sol baştan saydığında ise 4. sıradaki kitabı getir.” dedikten sonra Oğuzhan hızla kitaplığa yönelmiş, nasıl bu kadar detay biliyor olabilir diye düşünürken artık şaşırmaya bile mecali olmadığını tam fark edeceği esnada Abdurrahman Mıhçıoğlu’nun “Sulhi Ceylan’a Ulaşmanın 101 Yolu” adlı risalesini bulmuştu. Adem risaleyi hızlıca karıştırmaya başladıktan bir buçuk dakika sonra Oğuzhan’ın anlamadığı bir yolla Sulhi’ye ulaşabildi.

“Maltepe… Tamam… Çay ocağı… Tamam.”

Gülsuyu’ndan yola çıkan ekip tedirgin adımlar ve şüpheli bakışlarla yol boyunca etrafı kolaçan etti. Olay yerine intikal ettiklerinde Sulhi’yi görmenin verdiği ferahlıkla kutuyu derhal mahfazasından çıkarıp teslim ettiler. Adem ve Oğuzhan görevi başarıyla yerine getirmenin verdiği hazla, saatlerdir bastırdıkları açlık hissini uzun zamandır görmedikleri bir dostu görür gibi müşfik bir tavırla karşıladı. Masa baştan aşağı donatıldı. Sulhi “Yeni yemek yedim. Size eşlik edemey…” diyecekti ki lafını bitirmesine fırsat bulamadan masada ne var ne yok bittiğini gördü. Gördüğü manzara karşısında dehşete düşen ve bir türlü bu manzarayı anlamlandıramayan Sulhi, “Tok karın sahibinin kalbine Allah tecelli etmez. Tecelli açlıktadır.” diyecekti ki yan masadan feveran eden bir ses duydu: “Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men / Ez derûn-i men necüst esrâr-i men / Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nîst / Lîk çeşm ü gûş râ ân nûr nîst” Duyduğu sesle irkilen Sulhi, söylemek istediği sözden vazgeçti. Oğuzhan ise son lokmasıyla ezanın başlama vaktini denk getirdiği için mutluydu.

Derken konu bir anda Elon Musk’a kadar gelince Edebifikir Twitter sayfasına mavi tik almanın vaktinin geldiğine hükmeden ekip, yerleri ifşa olmasın diye konumu Angola olarak değiştirdikten hemen sonra sponsorlar aracılığıyla gelen bir çanta dolusu parayı Elon Musk’ı biraz daha zengin etmek için kullandı. Elon Musk’ın zenginliğini zerre umursamadıkları her hallerinden belliydi. Bir işi daha bitirmenin hazzıyla yeni bir cami keşfetmek üzere yola koyuldular. Yatsı namazı sonrası planları ise henüz yoldayken belirlenmişti. Kitabevine gidip İbn ArabΠhazretlerinin yeni kaleme aldığı kitaplara bakacaklardı!

Saat gece 23.00’a geldiğinde kitabevine girip kitapları uzun uzun incelediler. Sonrasında içeceklerini alıp kafe bölümüne geçen ekibin sessizliğini Adem içeceğinden bir yudum aldıktan hemen sonra bozdu. Kant’ın Evrensel Ahlak Yasası’nın Petit Beurre (Petibör) Yasası’ndan müteşekkil olduğunu, Tarkovski’nin bu konuya Stalker filminde değindiğini ve tüm bunları Hakkari’de bir ilkbahar akşamı kruvasan yerken aniden fark ettiğini söyledi. Konu Kant’tan açıldığı için Sulhi, Kant’ın ödev ahlakına değinecekti ki aniden Oğuzhan’a dönerek: “Bugünü yazma işi sende. Süren başladı. 24 saat 50 dakikan var.” deyiverdi.

Oğuzhan, konunun İbn Arabî, Kant ve Petibör Yasası’ndan nasıl kendisine geldiğine bir türlü anlam verememişti. Artık ayrılık vakti gelmiş, günün olanca ağırlığı ekip üyelerinin sırtına eşit miktarda dağılmıştı. Ekip yorgun ve birçok işi halletmiş olmanın mağrurluğuyla eve dönüş yolu tuttu.

Sulhi eve vardığında kendisine ne zorluklarla ulaştırıldığından habersiz olduğu kutuyu kitaplığının köşesine bıraktı. Adem ve Oğuzhan ise eve vardıklarında masanın üzerinde duran T cetvelinin, pergel ve gönyenin tam ortasına küffarın bağrına saplanan mızrak gibi saplanmış bir vaziyette durduğunu fark edip duaya durdu.

(28.07.2024)

Edebifikir Haber Ajansı Resmi Yazarı Oğuzhan YILMAZ

 

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • neyname , 08/08/2024

    Farsça Beyit Tercümelerini yazmağa geldim:

    *Herkesî ez zann-ı hod şüd yâr-i men, Vez derûn-i men necüst esrâr-i men.
    “Her kimse, kendi zann-ı cihetinden benim yârim oldu. Benim içimdeki, bâtınımdaki sırlarımı istemedi.”

    Kâmil insanın içinin sırlarını görmek ve anlamak rûh gözüyle olanaklıdır. Sâdece söz ve ilimle kâmil insan olunamaz.

    *Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nîst, Lîk çeşm ü gûşrâ an nûr nist.
    “Benim sırrım nâlemden uzak değildir; fakat gözün ve kulağın o nûru yoktur.”

    “Sır”dan murad, Hz. Mevlânâ’nın latîf olan rûhudur; “nâle” ise ilâhî sırlar ve rabbânî hakîkatlere dâir söylenen sözlerdir. His gözü ve his kulağı bu sırları anlayamaz. Hz. Mevlânâ demek istiyor ki: “Benim sırrım ve rûhum, benim sözlerimden uzak değildir; fakat cismin his gözünde ve kulağında benim bâtınımı görecek ve rûhumun seslerini işitecek derecede nûr ve kuvvet yoktur.”

  • petit beurre yasası muhalifi , 30/07/2024

    Tek kelimeyle ”ŞAH-I ESER”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir