Yunus Emre’nin Muhalif Olduğu İnsan Tipleri

Muhalif Olmak dosyamızın dördüncü yazısını Feyyaz Kandemir yazdı.

***

Yunus Emre (1240-1320) deyince akla sevgi, bilhassa insan sevgisi gelir. Yunus Emre’nin yanlış ve tek yönlü oluşturulan portresi yüzünden böyle bir algı ve yanılgı var. Bu yanılgı Yunus Emre’yi hümanist olarak itham etmeye kadar varıyor. Nitelemek yerine itham etmek diyorum çünkü hümanizm Tanrı’dan soyutlanmış bir insan anlayışını cari kılma düşüncesidir. Yunus’umuz böyle bir ithamın muhatabı olamaz. Aksine vahdeti, tevhidi, Hakk’ı çekip çıkardığımızda Yunus’a dair elimizde hiçbir şey kalmaz. Onun bütün düşüncesi mutlak tevhid inancına/anlayışına dayanır.

Her birinde Hakk’ın tecellilerini gördüğü çiçeklerle, böceklerle, nehirlerle konuşmasına bakıp onu panteist olarak itham edenler de yanılgı içindedir. Yunus’taki bu tavrın kaynağı da tevhittir; “Yunus Hak tecellisin şair dilinden söyler” , “Dost bahçesine girdim överim gülzarını”. Ona göre cümle eşya Hak ile irtibatlıdır. Her şey canlıdır çünkü her şey hayat verenin kuludur. Dolayısıyla âlemdeki bütün canlılar -birkaçı müstesna- Yunus’un muhatabı olabilir. Gel gelelim Yunus Emre muhataplarının hepsine sevgi diliyle hitap etmez. Onun tahammül edemediği insan tipleri de bulunmaktadır; bu yönü ihmal edilir. Bu ihmal sayesinde seküler zihniyetin kabul edebileceği bir Yunus portresi ortaya çıkar. Çünkü Yunus’un bu tiplere karşı muhalefet ederkenki hassasiyeti Müslümanca ve tasavvufi endişelerden kaynaklanır. Seküler bir düzende bu hassasiyetlerin değeri yok, tehlikesi çoktur. “Her kim bu sözden almadı, beş vakit namaz kılmadı / Bilin müslüman olmadı, cehenneme girse gerek” diyen bir Yunus bırakın sekülerleri, çoğu Müslümanın bile uykularını kaçırır. Bu yüzden onun bu yönü perdelenmek istenir. Yunus Emre’nin kasten sakalsız resmedildiği portresinin yaygın kılınması bile onu seküler bir zemine oturtma hamlesi olarak değerlendirilmeli. Bu indirgemeci yaklaşımları aşmak ve daha gerçekçi bir Yunus Emre portresine ulaşmak için onun muhalefet ettiği tiplerin de gündeme getirilip bilinmesi gerekir.

Kendinin Muhalifi

Yunus Emre öncelikle kendinin, yani nefsinin muhalifidir. Elinden çuvaldızı düşürmez, fırsat buldukça nefsine batırır. Halka verdiği öğütleri evvela kendisinin tutması gereklidir, bu konuda kendini sık sık uyarır: “Yunus bu sözleri çatar halka marifet satar / Kendisi ne kadar tutar söylediği yalanı gör” Yunus’a göre kendi özünü suçlu bulan kişiye fâsık denilmemelidir. Şu şiir Yunus’un kendi kendini nasıl muhasebe ettiğine güzel bir örnektir:

“Sofuyum halk içinde, tesbih elimden gitmez,
Dilim marifet söyler, gönlüm hiç kabul etmez.

Boynumda icazetim, riya ile taatim.
Endişem ayrık yerde, gözüm yolu gözetmez.

Söylerim marifeti, saluslanırım kati,
Miskinliğe dönmeğe, gönlümden kibir gitmez.

Hoş dervişim sabrım yok, dilimde inkârım çok,
Kulağımdan gireni, hergiz içim işitmez.

Âlem çıraktır sadır, gönlüm bunu gözetir,
Nideyim Hak korkusu asla içimden gitmez.

Görenler elim öper, taç ve hırkama bakar.
Şöyle sanırlar beni, zerrece günah etmez.

Dışımda ibadetim, sohbetim hoş taatim.
İç pazara gelince, bin yıllık ayyar etmez.

Görenler veli sanır, selam verir utanır,
Anca iş koparaydım, elim ermez güç yetmez.

Dışım derviş, içim boş, dilim tatlı, sözüm hoş,
İlla ben ettiğimi, dinin değşiren etmez.

Yunus, eksikliğini Allah’ına arz eyle,
Onun keremi çoktur, sen ettiğin o etmez”

Erenlere Muhalefet Edenlerin Muhalifi

Yunus Emre’nin muhalifliği cüretkârlığından kaynaklanır. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Tasavvufta cüret ve tekebbür sahibi kişiler eğer istidatları da varsa celal ile terbiye edilirler. Burunları sürtsün, nefisleri ıslah olsun diye onlara pek iltifat edilmez, ağır hizmetler verilir. Yunus Emre ve Aziz Mahmud hazretleri celalle terbiye edilmiştir; biri odunculuk yapmıştır yıllarca, diğeri çarşıda, pazarda sakatat satmıştır. Yunus Emre, mürşidi Tapduk Emre hazretlerinin terbiye usulüne muhalefet ederek dergâhtan ayrılmıştır. Dergâhın oduncusu kalarak kemale eremediği zehabına kapılıp aldanmıştır. Sonra pişman olup dönmüş, mürşidinin yoluna toprak olmaya ahd etmiştir: “Miskin Yunus erenlere tekebbür olma toprak ol / Toprakta biter küllîsi gülistanı toprak bana” Muhtemelen yaşadığı tecrübeden dersini aldığı için erenlere muhalefet edenlerin muhalifi olmuştur.

Divanında hedef tahtasına oturttuğu, bazen çok sert eleştirilerde bulunduğu insan tipleri vardır. Kimdir bunlar? Münkirler, münafıklar, cahiller, kâhiller, bâhiller, müddeiler, bazı müftü, fakih, danışman, hoca ve âlimler, zerrak ve saluslar, kolmaşlar, gammazlar, gönül yıkanlar, aşksızlar, dertsizler… Bunlarla başı hoş değildir Yunus’un. Temelde hepsinin ortak özelliği ise tasavvufa, erenlere, aşka ve âşıklara münkir olmalarıdır.

Aşağıda Yunus Emre’nin muhalif olduğu insan tiplerinin tanıklı sözlüğü var. Kelimeleri Yunus’un lügatindeki anlamlarıyla açıkladım, mısralarda kullanılan anlam neyse onu aktardım. Az bilinen kelimelerin lügat manasını da verdim. Her açıklamanın altına beyit ve şiir örnekleri ekleyerek sözlüğü tanıklı hâle getirdim. Anlaşılması kolay olsun diye şiirleri günümüz imlasına yaklaştırarak verdim. İstifadeniz bol olsun…

Yunus Emre’nin Muhalefet Sözlüğü

Âlim: Yunus’un lügatinde âlimler hem olumlu hem olumsuz anlamlara sahiptir. Âlimlerin amelsiz olması, halkı gözetmemesi, aşka talip olmaması, hakikati kitaplarda araması fakat aşk kitabını hiç okumaması, hırka, takke, cübbe gibi nesnelere değer verip dini ve diyaneti boş vermesi eleştirilir:

“Âlimler okuyup tutmaz
Halkı görüben gözetmez”

“Âlim midir ol ilmine lâyık ameli yok”

“Değme âlimler okumaz bu âşıklar kitabını
Zîrâ ki ol yazmış anı ezel ebed oldur bâkî”

“Hırka ve takke yol vermez feraceyle (cübbe) âlim olmaz
Din diyanet olmayınca neylersin bunca varakı” 

Aşksız: Yunus’un lügatinde en hacimli yer (ilahî) aşka ayrılmıştır. O hayatını aşka eşitler, aşksız hayat süremez: “Ben aşksızın olamazım, aşk olunca ben ölmezim / Aşktır hayatım hâsılı, aşktan gayrısın bilmezim” Aşk ona bildiklerini dahi unutturmuş, aşktan gayrı nesneyi bilmez ve de bilmek istemez olmuştur. Yunus kendisine artık kocadın aşkı bırak diyenlere “Bu aşk bize yeni değdi, henüz dahi turfandadır” diyerek aşkın insanı diri ve dirlikte tutan yönüne işaret eder. Aşka rûzigâr (zaman) uğramaz, aşkın tek ve daimi mevsimi bahardır. Âşıklar her dem yeniden doğar. Yunus’a göre aşksız âdem hayvandan farksızdır. Öğüt almaz. Kalbi taşlaşmıştır, viranedir, katı kış gibidir. Aşksızlar yok hükmündedir. Çünkü dir(i)lik ancak aşk ile sağlanabilir; aşksız açan çiçek bile solar: 

“Aşksızlara benim sözüm, benzer kaya yankısına
Bir zerre aşkı olmayan belli bilin yabandadır

Yalancılık eylemeyin, aşka yalandır demeyin
Burda yalan söyleyenin orda yeri zindandadır”

“Aşksız âdem dünyada belli bilin yok durur”

“Aşksızlara verme öğüt, öğüdünden alır değil
Aşksız âdem hayvan olur, hayvan öğüt bilir değil”

“Hayf durur aşksızlara aşktan haber söylemek
Kim gerçek âşık ise ben râzım ona derim” 

“Aşksız biten çiçek soldu, aşk iledir dirlik hoşu”

“Aşkı olmayan gönüller, viranedir şâr olmadı” 

“İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül misal-i taşa benzer

Taş gönülde ne biter, dilinde ağı tüter
Nice yumşak söylese, sözü savaşa benzer

Aşkı var gönül yanar, yumuşar muma döner
Taş gönüller kararmış, sarp katı kışa benzer” 

Bahil: Cimri ve tamahkâr demektir. Yunus’un lügatinde bahiller Tanrı’nın dahi bizar olduğu kimselerdir. Bunların yüz bin gözü olsa bile Hakk’ın cemalini göremeyeceklerdir:

“Eksik olman ehillerden kaça görün cahillerden
Tanrı bîzâr bahillerden bahil didar görür değil”

“İkrar erin yâridir varsa Uçmak yeridir
Bahil uçmak görmeye yüz bin gözü var ise”

Cahil: Yunus’un lügatinde cahiller; manadan nasipsiz, dünyanın fani olduğunu idrak edemeyen, irfan yolundan habersiz, uzak durulması gereken, gönlü taştan beter, er olmaktan uzak, elest bezminden beri inkârcı ve Resul-u Kibriya Efendimizi ölü zanneden kişilerdir. Yunus bunlarla muhatap olmak dahi istemez:

“Kalu bela denildi münkir muhib bilindi
O demden tuta geldi cahiller inkârını”

“Cahildir maniden almaz oturur kararı gelmez”

“Dünyaya gelen göçer bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer câhiller anı bilmez”

“Ol iki cihan güneşi zahir dünyasın değşirdi
Cahil anı öldü sanır ol hod ölmez ölür değil”

“Taştan çıkar türlü sular ayağından biter neler
Cahil gönlü taştan beter cahil gelmez gelir değil”

“Danışmanın cahili onamaz dervişleri
Derviş ile danışman yavlak arışgan olur”

“Bîçare Yunus’un altın sözünü
Cahile söylemen kızıl pul eyler”

“Bu kelamın mânisi evliyanın hânıdur
Yedirmegil cahile, şekkerimiz aşı değil”

“Yunus sen bu gevheri harceyleme nadana
Bu yolda neler çektin ol kâna erişince”

Dertsiz: Yunus Divanında dert kelimesi 100’den fazla yerde geçmektedir. Yunus Emre için dert en mühim kavramlardan biridir. Dert = derman demektir. Dertsizler bu sırrı keşfedemediklerinden derde olumsuz bir mana yükler, dertten kaçarlar. Hâlbuki dert aşığın en büyük sermayesidir. Derde katlanmak sabırla olur; Allah sabredenlerle beraber olduğu için âşık, derdini derman bilir. Yunus kendisi gibi dertliler bulamamaktan şikâyet eder, dertsizleri sevmez:

“Ben derd ile ah ederdim derdim bana derman imiş
İster idim hasret ile dost yanımda pinhan imiş”

“Ah bu aşkın eseri her kime uğrar ise
Derdine sabretmeyen yolda kalagan olur”

“Bir dem derdim demeğe bir dertli bulamazam”

“Dertsizlere benim sözüm benzer kaya yankısına
Hâldaş bilir hâldaşının gönlündeki şol râzını”

“Erenlerin sohbeti artırır marifeti
Bî-derdleri sohbetten her dem süresim gelir”

“Gelin hey dertliler gelin, bu derdimden siz de alın
Dertli bilir dertli hâlin, ya dertsizler bunda n’eyler”

Gammaz: Yunus’un lügatinde gammaz, hınzırdan bile aşağı bir varlıktır. Gammazın cemalullahı görmesi mümkün değildir, ahiretteki hesabı da çetin olacaktır:

“Bir kişinin kötü sözün varıp da kimseye deme
Biz uludan işitmişiz, hınzırdan geridir gammaz”

“Bu dünyada üç kişi Hak didarın göremez
Bir dikçi (âsi), bir kovucu, biri gammazdır peşe”

“Ey dostunu düşman tutan gaybet yalan söz söyleme
Burda gammazlık yapanın orda yeri dar olacak”

Gönül Yıkıcı: Yunus Emre’nin lügatinde en büyük günah gönül yıkmaktır. Tasavvufta gönül yıkmak Kâbe’yi yıkmaktan daha fena kabul edilir, Yunus bu anlayışa sıkı sıkıya bağlıdır: “Gönül mü yeğ Kâbe mi yeğ söyle bana aklı eren / Gönül yeğdir zira ki Hak, gönülde tutar durağı” Gönül yıkanların ilim ve amellerinin makbul olmayacağını söyler. Gönül yıkıcılar iki cihanda da bedbaht kimselerdir:

“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”

“Aksakallı pir koca, bilmez ki hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise

Gönül Çalab’ın tahtı, gönüle Çalap baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise”

“İlm ü amel ne fayda bir gönül yıktın ise”

“Şeyh ü danişmend ü fakı, gönül yapan bulur Hakk’ı
Sen bir gönül yıktın ise gerekse var yüz yıl oku”

Hoca: Yunus Emre’nin lügatinde hoca kelimesi daha çok olumlu anlamda kullanıldığı gibi bazen olumsuz anlamda da kullanılır. Bazı hocalar zahir ilimlerle yetindiklerinden hikmet ve marifetten yoksun kalmışlardır. Bu yoksunluk onları kuru ilimle böbürlendirir. Kuru ilimle peygamber varisi gibi davranan hocalar halkın başına zahmetli işler açar. Bunlara nasihatte bulunur Yunus; bir gönüle girmeyi, seyran ve tefekkür eyleyip âlemdeki hikmetleri görmeyi salık verir:

“Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu”

“Sen elif dersin hoca manası ne demektir”

“Yunus Emre der hoca gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice bir gönüle girmektir”

“Seni buraya gönderdi teferrüç eylesin dedi
Sen ev yaparsın ey hoca, evi taraş olan kimdir

Bu ferşi gördük aldandık, henüz arşa eremedik,
Bu arşa ferşe ey hoca, bak gör ferraş olan kimdir”

Kâhil: Tembel demektir. Yunus Emre’ye göre iki hususta tembellik edilmemelidir: Tövbe ve cemaatle namaz. Bilhassa cemaatle namaz kılmakta tembellik edeni münafıklıkla itham eder:

“Kâhil olup oturmagıl tez tövbeye gelmek gerek”

“Bildin ise cemaati hâzır olanlar Cennet’i
Ger kâhillik kılar isen münafıktan olsa gerek”

Kin: Yunus’a göre kin tutanın dini olmaz, mürşitten istifadenin yolu kalbi kinden arıtmaktır, gerçek âşıklar kin tutmaz, kinde ısrar insanı imanından edebilir. Yunus kindara değil kine düşmandır. Dikkati çeken husus kinin genellikle kibir ile birlikte anılmasıdır:

“Adımız miskindir bizim düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız kamu âlem yârdır bize”

“Giderdim gönlümden kini, kin tutanın yoktur dini”

“Kibr ü kini çıkargıl erden nasip alasın”

“Gerçek âşık olanların hemen dostu sever cânı
Unutur kibr ü kinini maşuka terk eder cânı”

“Terk eyle bu kibr ü kini hırkaya gir derviş yürü”

“Kin durur imana yagı, gelse giderir imanı”

“Eğer kin tutar isen gitti senden iman dahi”

Kolmaş: Kolmaş kelimesi çok zengin olumsuz manalar ihtiva ediyor; hilekâr, kalleş, aldatıcı, hırsız, geveze, saçma sapan ve asılsız sözler söyleyen kişi. Kolmaşlar topuğa çıkmayan bir çay iken deniz ile savaş etmeye kalkışan şuursuzlardır. Yabani hayvanların fıtratında olduklarından hem vahşi hem de korkaktırlar. Yol yordam bilmeyen, cahil ve dünyaya aldanmış kimselerdir. Er yolunu (seyr-i sülûk) yürüyecek istidatları yoktur, kendileriyle yoldaşlık yapılmaz:

“Aşk ile gelen erenler, içer ağuyu nuş eder
Topuğa çıkmayan çaylar, deniz ile savaş eder

Biz bu yoldan üşenmedik, erenlerden usanmadık
Kimseyi yavuz sanmadık, her ne eder kolmaş eder

Kolmaşa verdik sözünü, söz ile döğdük yüzünü
Yaban canavarı gibi, belinler ondan şeş eder

Bu sohbete gelmeyenler, Hak nefesi almayanlar
Sürün onu burdan gitsin, durur ise çok iş eder

Cahildir manadan almaz, oturur kararı gelmez
Öleceğini hiç bilmez, yüz bin yıllık teşviş eder

Dağ ne kadar yüksek ise, yol onun üstünden aşar
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterir ve hoş eder”

“Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil

Hırkanın ne suçu var sen yoluna varmazsan
Var git yolunca yürü, er yolu kalmaç (kolmaş) değil”

“Bunlar burda kaldılar dünyaya aldandılar
Yalancılar oldular hep bunlar kolmaş oldu”

Müftü (Fakih): Yunus’un lügatinde müftüler dervişlik beratını okumayan, derviş sohbetine katılmayan ve günden güne azıtan kimseler olarak yer alır. Şu şiir bütünüyle fetva makamındaki kişilere hitaben yazılmıştır:

La şerikten okursun, sonra şerik katarsın
Bire iki demeyi kimden fetva tutarsın?

Din ve iman bünyadı doğrulukla gerçeklik
O tamam olmayınca neyinle din çatarsın?

Çün Kuran gökten indi, onu Allah buyurdu
Ondan haber versene, ha kitaptan ötersin

Okursun tasnif kitap, nice bina ve irap
Havf u reca sende yok, öyle ki bir Tatar’sın

İlm okumak bilmeklik, kendözünü bilmektir
Kendözünü bilmezsen, bir hayvandan betersin

İlm okumak manisi ibret anlamak için
Çün ibrette değilsin, görmeden taş atarsın

On iki bin hadisi cem eyledi Mustafa
Onu işittin meğer şerh ile söz satarsın

Kılarsın riya namaz, yazığın çok, hayrın az
Dinle neye varır söz, cehennemde yatarsın

Halka fetva verirsin, ya sen niçin tutmazsın
İlmin var amelin yok, ha günaha batarsın

Sen fakihsin ben fakir, sana tanımız yoktur
İhlas ile gelirsen bizden nesne ütersin

Bu düzülen tertibi ayrıksadı mı dersin?
Başaramazsın hoca, endişeden yitersin

Yunus miskin bu sözü aşk âleminden söyler
Deme bilmedin ona, kendözünden katarsın”

Münkir ve Münafık: Yunus’un lügatinde münkir ve münafıkın sevilecek hiçbir tarafı yoktur. İkisi genelde birlikte zikredilir. Bunlar marifet yoksulu, sözleri hiçbir şeye benzemeyen fakat akıllarına da çokça güvenen cahil müddeilerdir. Cemalullahı göremeyecek, cehennemde yanacaklardır. Ahırda yaşasalar yeğdir. En büyük vasıfları kör olmaktır. Bunlara hiçbir şey gösterilmez bu yüzden, öğüt de fayda etmez. Hatta Yunus bazı sözlerini yalnızca ehil olanların anlamasını istemiş, münafıklardan gizlemiştir. Yunus’un muhatap olmak istemediği bu münkir ve münafık zümre, sürekli tasavvuf ve aşk ehline taş attıkları için Yunus da onlara tenkit oklarını yöneltmek durumunda kalmıştır. Çünkü dervişin eli münkirlerin gözünü çıkaracak kadar uzundur. Öyle ki Yunus kendisini öldürmek isteyen bu zümreye meydan dahi okumuştur:

“Yunus sözün tak kılan görmedi münkir olan
Ömrün zulmete salan marifet yoksuludur”

“Münkir sözünü bilmez sözü ileri varmaz
Neye teşbih edersin anlanmaz düşe benzer”

“Cahil münafık münkir cümle aklına şâkir”

“Aşka münkir âdemi bu meydandan sürmüşler”

“Gökten inen dört kitabı günde bin kez okur isen
Erenlere münkir isen didar ırak senden yana”

“Suçlu suçsuz günahkâr şefaat ondan umar
Cehennemde yananlar münkirin inkârıdır”

“Münkir ile müddeiyi sayma buçuğa koyanı,
Git ahıra tak bunları her kim ki aşıkbaz değil”

“Yunus bir söz söylemiş hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden örter mana yüzünü”

“Yunus Emre var yoluna münkirler girmez yoluna”

“Kördür münkirin gözü âlem münevver ise”

“Kördür münafıkın gözü yarın kara koyar yüzü”

“Kördür münafıkın gözü ya ben nice göstereyim”

“Evliyaya münkirler Hak yoluna asidir
Ol yola asi olan gönüllerin pasıdır”

“Dervişin eli uzun, çıkarır münkir gözün”

“Münkir-münafıklar beni öldürelim derler imiş
Beni yaradan öldürür yok-var eden gelsin beri”

Sâlûs ve Zerrak: Her ikisi de ikiyüzlü anlamına gelir. Sâlûs aynı zamanda hileci ve düzenbaz demektir. Bu iki kelime müteşeyyihler ile ilişkili olarak kullanılır, kerametle şeyhlik taslayanlar eleştirilir:

“Kerametim var diyen halka sâlûsluk satan
Nefsin müslüman etsin var ise kerameti”

“Yürü hey sûfî zerrak ne sâlûsluk satarsın
Hak’tan artuk kim ola kula dilek veresi”

Feyyaz Kandemir


DOSYA YAZILARI

1. İsmet Özel’in “Osmanlı” Muhalefeti: “Osman’dan Vahdettin’e Bir İhanet Kültürü”
2. Muhalif Olmanın Özünde Hz. İbrahim’ce Düşünmek
3. Simülasyonun Gerçekliği Yutması ve Matrix’in Muhalif Çığlığı
4. Yunus Emre’nin Muhalif Olduğu İnsan Tipleri
5. Çirkinin Estetiği: Sanatta Güzele Muhalefet Mümkün mü?
6. Bir Muhalefet Biçimi Olarak Varoluşçuluk ve Sartre’ın Herostratus’unda Muhalif Tavır
7. Muhalif Tedâîler
8. Düşünde Mecnun Taşır İnsan, İçinde Firavun
9. Vitrinde Şirin Baba Mahzende Gargamel

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • * , 27/04/2024

    Hümanizmin kurucularından sayılan Dante’de de güçlü bir din duygusu ve yaratıcıya bağlılık var aslında

    • Talib , 13/09/2024

      “Yıkıl”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir