Yenileyen Yenilgi

Yenilgi Nedir?” dosyamızın beşinci yazısını Mehmet Emir yazdı.
***

“Benim hayatım bir hatalar ansiklopedisidir, bir müze” diyen Borges ilave ediyor: “Bir beyefendi mutlaka yenilgiyle sonuçlanacak işlerle ilgilenmeli”. Yenilgiyle sonuçlanacak işlerin pîr-i pîrânı Şeytan aleyhillâneyi sair mağluplardan ayıran özellik, yenilgiyi istemediği halde ona kerhen maruz kalmış olması. Ava giderken avlanan zavallı bir hâlde, ne yapsa feci akıbetine biraz daha yaklaşıyor. Saltukname’de anlatıldığına göre Seyid Gazi, İblis’le görüşüp ona lisan-ı münasiple Âdem aleyhisselama secde etmesini teklif etmiş; oysa bütün yorgunluğuna rağmen daha hâlâ pişmanlık göstermemiş. Şeytanı şeytan yapan böyle bir hazımsızlık illetine sahip olması var ki yenilgiyle herhangi bir benzerlik göstermemekte.

Yenilgiyi övebilmeye imkân sağlayan sebeplerin başında şehitlik kavramı yer alıyor. Ölümü talep etmek memduh bir iş değilken şehitliği istemek iman alameti olarak tebarüz etmekte. Kılıçların gölgesi altında olan cennete ulaşmanın yolu savaşta düşmana yenilmekten geçiyor. Mücâhidin kendi canına susaması demek olan istişhad ameli, mecbur kalınmadıkça hoş görülmüyor. Eğer bir kimse muzaffer olmak maksadıyla savaşırken ölürse o da şehitlik rütbesinden mahrum kalıyor. İ’lâ-yi kelimetullah gayesiyle savaşıp yenik düşmek gerekiyor ve sonunda sadakanın malı çoğaltması gibi, canını tasadduk eden de ölümsüzlük payesine kavuşuyor.

Yenilgiyi insanileştiren ve bu haseple yücelten diğer bir husus nefsimize yenik düşmemiz. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri “Tasavvuf, sulhu olmayan bir cenktir” buyuruyor. Nefisle mücahedede nihai bir zafere ulaşıp yenilmezlik ilan edebilmek mümkün değil. Sürekli nefse yenik düşmekte ise kendiyle yenişmeye çalışmak gibi bitimsiz bir hüner var. Yenilgi yenileniyor, kendisiyle mücadele eden kişi yense de yenilse de yenilmiş oluyor. Nefsine yenik düşen kişi, kendisine kastettiği sırada yenildiği için, yenilgisinde mağfiret sebebi olup galibiyet sebebi olmayan tövbeyi buluyor. Ebu Eyyüb el-Ensari hazretlerinin dinde gevşekliğe sebebiyet vermemek için sır gibi sakladığı, ancak vefatına yakın ilmin mesuliyeti gereği naklettiği bir hadis-i şerifte, eğer hiç günah işlemeseydik Allah’ın bizleri helak edeceği buyruluyor. Yenik düşüp günah işlemek ve peşinden yenilgiyi tövbeyle tescil etmek, eşref-i mahlûkat ile melâikenin farkını ortaya koyuyor.

Hazreti Âdem’le başı dertte olan Hristiyanlığın büyük azizlerinden Augustinus’a göre tarihin amacı, “İnsanoğlunun, ilk insan çiftinden kendisine miras kalmış olan günahtan kurtulması”. İlerlemeci ve selametçi modern tarih felsefelerine öncülük eden bu tür yorumlara göre, tarih yenik düşerek başlıyor. Gadre uğrayan insanoğlunun tarihi, giderek “bilincin tarihi” olmaya meylediyor. İnsanın dünyada kesbettikleri, suçluluktan kurtulmaya yaklaştırmakta. Yenik düşmek insanı çatışmaya ve dolayısıyla terakkiye sevk ettiği için tarih boyunca galiplerle mağluplar yer değiştiriyor. Ârızî olan mağlubiyet, insanı harekete geçirip başarıya ulaştıran muharrik kuvvetlerin başında geliyor. Mağlup olan sırasını savıyor.

İlkellikle ilk elden derdi olmayıp dünyaya günahsız gelen kimseler için yenilgi böyle çetin bir ikileme dâhil değil. Veraset yoluyla intikal etmiyor; insan, ferd-â-ferd kendisi hak ediyor. Bozduklarını onarmaktan başka, tarihi tam tersine çevirmek gibi bir yükümlülüğü yok. “Adam, yanıla yanıla; pehlivan, yenile yenile” yanılgının ve yenilginin kıymetini öğreniyor. Kaybetmek, yenik düşmek ve geride kalmak, hayrete mucip işlerden olarak tefekkür sebebi sayılıyor. Suçluluk kuruntusuna karşılık, kurtuluşa teveccüh etmeyen ve artırılmasında fazilet olan nedâmet var. Arınıp hidayete erme böyle bir miskinlik sonucunda gerçekleşiyor. Miskinlik, gâip olmayı gâlip olmaktan yüce gören bir tavır. Seyr u sülûk ve seyahat etmekle meşgul olan, devran yapan dervişlerin mahareti. Yunus Emre hazretleri şiirinde sıkça geçen kavram, alelade bir tevazu ifadesi olarak yer almayıp icabında Âdem aleyhisselamı tavsif etmek için de kullanılıyor. İnsanı tevhide götüren istiğnayı anlatıyor.

Söz de bir mülk. Hem susanın kurtulması hem de söylemek istediklerimizi sınırlandıran kelimelerin yanıltıcı olması, ifade-i meramın yenilgisiyle sonuçlanmakta. Her yenilgi insana yanılgısını öğretip, başka tecellilere mazhar olması için feyiz veriyor. İsmet Özel’in ifadesiyle, kaybeden kazanıyor ilkesini iyi anlayan kişi, yaşamakta derin bir bilinç buluyor.

Mehmet Emir

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir