Sezai Karakoç dosyamızın beşinci yazısını Davut Bayraklı yazdı.
“Şair, siyaset yapar.”
***
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli şairlerden olan Sezai Karakoç hayat çizgisi içinde gelgitler yaşamamış, başladığı çizgiden hiç sapmadan ve hep ilerleyerek yol almış münzevi bir münevverdir. Kendi dönemi içinde fikirleri, idealleri, geleceğe dönük ortaya koyduğu projeleri bir bütünün parçasıydı ve bütün dışında yer alan tüm kesimlerce göz ardı ediliyordu. Çalkantılı dönemler, sonu gelmez siyasi olaylar, toplumsal bunalımlar, halkın yaşadığı ve kendisini umutsuzluğa iten meseleler ülke aydınının düşünce aynasına da yansıyordu. Bu durumda bir çözüm yolu bulunmalı, içinden geçilen kaos çözülmeli ve toplum aydınlık yarınlara doğru dikkatli ama hızlı ve emin adımlarla ulaştırılmalıydı. Fildişi kulesine çekilerek, sokaklarda yaşanan bu girdap aydınlar arasında çözüm yerine başka çözümsüzlüklere sebep olacak kısır tartışmalara seyirci kalınmamalıydı. Ülkede siyasi ve sosyal yapı çatlamalara neden oluyor, farklı kavramların kullanılmasıyla kavgaların rengi daha da koyulaştırılıyordu. Okuyan, düşünen, dert edinen ve hepsinden önemlisi çözüm üreten, çare arayan bir ruhla hareket etmek gerekiyordu bu dönemde.
Böyle bir Türkiye ortamında kendisini kalabalıkların arasına atan Sezai Karakoç, inandığı ve bildiği doğruyu şiirle, edebiyatla, makalelerle, çıkardığı gazete ve dergilerle haykırmaya başlamıştı. 1950’den beri bıkmadan, usanmadan, yorulmadan ve dinlenmeden yazıyordu. İslâmi hassasiyeti olanlar üstadı sadece bir şair olarak görmeye çalışıyorlar, bu vesileyle istemeden de olsa onun etki alanını daraltıyorlardı. Siyasi görüşleri, ülke gündemi hakkında değerlendirmeleri, güncel meselelere ait tespitleri ve çözüm önerileri, şairlik olgusuyla göz ardı edilmeye çalışılıyordu.
Önce Diriliş Partisi, ardından da Yüce Diriliş Partisini kuran Sezai Karakoç, takdir edilmesi gerekirken eleştiriliyor ve “şairin, siyasette ne işi var?” denilerek yapmaya çalıştığı şeyin üstü örtülüyordu. Diriliş düşüncesine bir bütün olarak bakamayan yarı aydınlık kafalar, şair ve siyaset ikilemi içinde tartışıyorlardı. Oysa Karakoç’un “Diriliş” düşüncesi bir bütün olarak okunduğunda üstadın “parti kurmaması, siyasete atılmaması” ya da “bunu neden bu kadar geç yaptığı?” eleştirilmeliydi.
Tüm bu düşünceler ışığında bizim şahsi kanaatimiz şudur; Sezai Karakoç’un şairlik yeteneğini ön plana çıkarıp onun münevver kimliği, düşünen, üreten, çözüm yollarını bulan ve bunları da herkese açık bir halde sunan yanı perdelenmeye çalışılıyor. Sezai Karakoç’un önüne engel olarak ne koyarsanız koyun, üstat bu engeli hiç şüphesiz aşacaktır. Ancak tam bu noktada kimsenin aklına gelmeyecek bir engel konuldu onun önüne: Sezai Karakoç.
Şaka ya da kelime oyunu yapmıyoruz. Sezai Karakoç’un fikirlerinin yayılmaması için bir kesim bilerek, bir kesim de bilmeden onun önüne, üstadın iyi bir şair olduğu için şiirle ilgilenmesi gerektiği düşüncesini koydular. Oysa bir şairin en çok da düşünmeye, yol bulmaya ve yol göstermeye mecbur ve memur olduğunu unuttular. Hz. Peygamber Mekke’yi fethettiğinde, şehre girerken devesinin yularını bir şair sahabi tutuyordu ve bir elinde Kusva’nın yuları varken şiirler okuyordu. Durumu garipseyen Hz. Ömer şairi uyarıyor ve “Allah’ın elçisinin önünde şiir mi okuyorsun?” diyordu. Tam o anda Hz. Peygamber devreye girerek “Bırak Ya Ömer. Şu anda onun şiirleri sizin attığınız oklardan daha etkilidir” diyordu.
Elinizde Sezai Karakoç gibi bir cevher olsun ve siz bu cevherden zerre kadar faydalanmayın! Bunun adı olsa olsa çılgınlık hatta ahmaklıktır zannımızca. Bu ahmaklığı yapanlar umuyoruz ki bundan vaz geçer, utanırlar ve üstadı yok saymanın ne denli bir tehlike olduğunu algılayarak hatalarından dönerler. Zira bu ülkenin ve ülke gençliğinin Karakoç’tan alacağı o kadar çok şey var ki.
Şimdi tam burada sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum. Yıllar önce Rize’de bir televizyon kanalında çalışıyordum. Bir gün, benden bir edebiyat programına sunucu olarak çıkmam istendi. Bende hemen kabul ettim. Zira az da olsa anladığım ve sevdiğim bir alandı edebiyat. Konuk olan kişi de edebiyat hocası ve Üstat Karakoç’u çok seven, her yerde onu anlatan, onu öven ve nasıl bir değer olduğundan bahseden genç bir zattı. Yaklaşık iki saat süren programda bir ara kendisine üstadın “Diriliş Partisi”ni neden kurduğunu sordum. O zaman Diriliş Partisi iki genel seçime girmediği için Anayasa Mahkemesi tarafından daha yeni kapatılmıştı. İsmini bilerek vermediğim edebiyatçı konuğum bana şunları söyledi:
“Üstat, Türkiye’de bir düşünür, bir fikir adamı olarak rahat rahat konuşamamanın verdiği sıkıntıyla partiyi kurmuştur. Siyasete girmesi tamamen düşüncelerini daha rahat ifade edebilmesi içindir. Sistem konuşmasına müsaade etmeyince, o da bir parti kurmuş ve bu siyasi kimlikle daha rahat konuşmuştur.”
Tabiî, bu düşüncelere katılmak mümkün değil, zira bu düşünceler doğru değil. Hakikati yansıtmayan, gerçeği perdeleyen bu gibi düşüncelere inanırsanız eğer, Sezai Karakoç gerçeğini eksik anlama sorununu yaşarsınız. Bir meseleyi bütünüyle anlayıp, onu tüm hatlarıyla kucaklayamayınca da meselenin hakikatine vakıf olamazsınız. Bu nedenle bahsettiğimiz konuyla alakalı olarak zihnimizi açacak, doğruyu bulmamızda bize yardımcı olacak ifadeler yine üstadın yazılarından ve beyanatlarından elde edilmelidir. Yazılara ve beyanatlara bakıldığında da meselenin böyle olmadığı, hatta tam aksi istikamette olduğu anlaşılacaktır. Karakoç, Diriliş ve Yüce Diriliş Partilerini, fikirlerini daha rahat açıklamak için değil, milletin kendisine ait olduğunu hissedeceği bir parti olması düşüncesiyle açmıştı.
Sonuç olarak, Sezai Karakoç sadece ne bir şair, ne bir düşünür, ne de bir siyasetçidir. O, 1950’den bugüne değin halkının vicdanı olan, her zor durumda korkmadan, yılmadan doğruları söyleyen, doğru yolu gösteren bir şair, bir düşünür, bir siyasetçidir. Dava adamı olma özelliği ile sosyal sorumluluklarından kaçmamış, kendisini emekliye ayırmamış, düşünmeyi ve çile çekmeyi kendine yük görmemiş bir münevveridir. Tüm bunları yaparken de inandığı gibi yaşayan, değerlerine sahip çıkan, İslam’ın savunmasını her yerde ve her mekânda yapan gerçek bir münevverdir.
Sezaia Karakoç dosyası yazıları:
- https://edebifikir.com/fikir/nicin-sezai-karakoc.html
- https://edebifikir.com/fikir/sezai-karakocu-somurme-teknikleri.html
- https://edebifikir.com/elestiri/sairler-rahatsiz-ediyor-cunku-millet-rahatsiz.html
- https://edebifikir.com/elestiri/biz-kosu-bittikten-sonra-da-kosan-atlariz.html
- https://edebifikir.com/fikir/sezai-karakoca-sezai-karakoc-perdesi.html
- https://edebifikir.com/fikir/sezai-karakoc-televizyonlarda-neden-yok.html
- https://edebifikir.com/buz-gibi-ofsayt/iyi-de-cocuk-pencereden-de-dusebilir.html
- https://edebifikir.com/poetika/siirden-otede-soylenen-soz.html
- https://edebifikir.com/fikir/sezai-karakoc-yeni-anayasa-hakkinda-ne-dusunuyor.html
- https://edebifikir.com/fikir/dirilis-nesli-bir-muhayyile-mi.html
3 Yorum