Osman Cihangir’i Niçin Okumalıyız?

Dosyamızın beşinci yazısını N. Cihan Karakurt kaleme aldı: Osman Cihangir’i Niçin Okumalıyız?

***

I.

Okuduğumuz iyi hikâyelerin perde arkasında şüphesiz okumanın, yazmanın, emeğin, sabrın ve azmin izleri var. İyi öykücüler ancak bu emeğin sonucunda kendi öykülerini kurmayı başarıyor. Yani biz hiçbir iyi öyküye “bir sıkımlık kurşun” ya da “kırk yılda bir işte” diyemeyiz. Bu sözleri sarf edemeyeceğimiz yazarlardan, bir emeğin neticesinde kendi öyküsünü kurabilmiş, başkalarının öykülerini de kendi diliyle kurmaya çalışanlardan biri de Osman Cihangir.

Öykü dünyasına -okur olarak da dâhil- çok sonradan adım atmış bir yazar. 1984 Elazığ doğumlu olan Cihangir, Bursa’da yaşıyor. Çoğu yazar gibi öyküyle gençliğinde tanışmıyor. Okuma alışkanlığını bile belli bir yaştan sonra edindiğini söylüyor. Mühendis. Edebiyatla uzaktan yakından alakası yokken izlediği filmler ve o film hikâyelerinden etkilenerek içindeki öykü kıvılcımını fark ediyor. Yazma serüvenine başlamadan önce öyküleri sadece görsel yolla düşündüğünü, yazmaya bir atölye vesilesiyle başladığını belirtiyor. Sonra da aradığı hikâyenin peşine düşüyor.

Beni kendine çeken önemli bir unsur bu. Çok sonradan işin içine girmiş, öykü alanında kendine süratle yer bulan, öyküleriyle adından söz ettiren bir yazarın kısa sürede bunu başarmış olması ve bunu yazmanın şehvetine kapılmadan, disiplin ve düzen içinde hareket etmesi gerçekten takdire şayan.

Edebiyat dergilerinde yetişen Cihangir, ilk olarak “Hasar Sözlüğü” isimli öyküsüyle görünüyor. Post Öykü’nün 2014’te çıkan birinci sayısının ilk öyküsü. Ardından hiçbir tartışmaya girmeden yenilik arayışını sürdürerek ve biçimsel denemelerini hep bir adım ileri taşıyarak yeni öyküler yazıyor ve ilk kitabını yayımlıyor. Edebifikir’de daha önce “Yeterince Deliremeyecek miyiz?” başlığıyla incelemesini yaptığım bu kitap, kendi öykü dünyamda çok farklı bir yere sahip. Nedeni de yazma iştiyakımı artırması, motive etmesi, iyi öykü bulabilmenin mutluluğu.

II.

Osman Cihangir’in toplamda üç öykü kitabı var:

– Hiçbir Zaman Yeterince Deliremeyeceğiz (2015)

– Hemen Hemen Hiç (2017)

– Gerçekten Gerçeği Yansıtmamaktadır (2021)

Öykü kitaplarında yazardan beklenen en öncelikli şey eserlerinde üslup birliğini sağlamasıdır. Kötü örneklerini de birçok kez gördüğüm için rahatlıkla söyleyebilirim ki yazarın adı bulunmasa ve okur da öykünün kime ait olduğunu bilmese yine de Osman Cihangir’in yazdığını kolayca anlar. Bu, Cihangir’in -deneysel ilerlemesine rağmen- üslupta tutarlılık sağladığının göstergesi.

Ayrıştırıcı özelliği olan ve Cihangir’in kullandığı bir diğer araç da atmosfer. Malum, ilk kitaplar yazarları için bir sınavdır. Kimi bu sınavdan kalıp herhangi bir övgü ya da yergiye bile mazhar olamıyor. Ama Cihangir, daha ilk kitabında kurduğu matematik, dil ve anlatıma hâkimiyet, oluşturduğu atmosfer, yenilenen olay örgüleri ve ustaca yaptığı biçim denemeleriyle bu sınavı çok rahat geçiyor.

III.

Peki, birçok öykü/öykücü varken neden Osman Cihangir? Onun kitaplarında neler ön plana çıkıyor?

1. Özgün ve kalıcı

Günümüzde nitelik ve nicelik artık iç içe. Ama yine de iyi olan bir şekilde kendini gösteriyor. Burada ayrıştırıcı görevini üstlenen şey ise elbette özgünlük. Osman Cihangir, niteliksiz eser veren öykücülerden bu yönüyle ayrılıyor. Çünkü Cihangir, kendine has muzip bir anlatım biçimine sahip. Eğlenceli ve keyif veren bu tarz, işlenen duygu ve yaralayıcı ifadelerle birleştiğinde de okurda kalıcı bir etki bırakıyor. Osman Cihangir’in cümleleriyle “Okuduğumuz bir kitapta elimizin komut beklemeden kalemi alması ve bizi duraklatan o satırın altını çizmesi nedendir… bize bakan, bizi gören yüz nedir? Okuru yakaladığı bir şey vardır, onunla nefes tüketmiş, yaşamıştır.” Yazarın meşhur “Hasar Sözlüğü” öyküsünün son cümlesi gibi: “Hiç hasar almamak mümkün mü Betül?”

2. Farklı teknikler

Cihangir’in öykülerinde farklı anlatım teknikleri mevcut. Mesela, “Hasar Sözlüğü” denenmemiş bir tekniğin örneği. Yazar, Hece Öykü’nün 110. sayısında Şeyma Subaşı’yla yaptığı söyleşide şunları söylüyor: “Okurlar bir aile trajedisini sanırım sözlük formunda ilk defa okuduklarından böylesine etkilendiler. Daha önce bunun örneği var mı bilmiyorum. Bu yeni bir şey gibi geldi birçok kişiye.”

“Para[doks]” ise bir sesli notun yapay zekâ tarafından iletilen konuşma kayıtlarının dökümünden ibaret: “Gerekli şartlar nedir diye sorduğumda kahve yapacak canlı kanlı [Düzeltme: KANLI CANLI] birine ihtiyacım olduğunu ve bir onay kodu gerektiğini söyledim Krokozyo’dan [Düzeltme: KRAKOZYA] gelecek dilsiz uşak için dedi Krokozyo [Düzeltme: KRAKOZYA] da ne dedim Krokozyo [Düzeltme: KRAKOZYA] değil Krakozya dedi bir ülke dedi…”

“Öykü Tümörü” ve “Mağara Müdürü” öykülerinde de okurların alışık olmadığı teknik özellikler dikkat çekiyor.

3. Kısa bir ara

Cihangir, hikâyelerinde okuru bir anda atmosferden ayırıp nefes aldırmasıyla da ilgi çeken bir yazar. Ama bunu, okurun odağını dağıtmadan, ustaca yapıyor. En mükemmel örneği ise “Hiçbir Zaman Yeterince Deliremeyeceğiz” öyküsünde geçiyor: “[Japonca “Hayat” yukarıdaki gibi yazılıyor, avlusu olan bir ev ve yanındaki ağaçlardan biri çocuğunun üzerine eğilmiş bir anne gibi duruyor. Belki de hayat ağacıdır bunlar.]”

4. Somutlaştırma

Yazarın simgeleştirmeyi çok iyi kullanması da bir diğer okunma sebebi. “Lego Adamı” yalnızlık ve acının, “Başıboş Uçuşlar”daki ejderha unutamamanın, “Yüzümdeki Yüzler” kimliklerin, “Hemen Hemen Hiç” yaraların, “Mahkûmlar” tüketim çılgınlığının, “Sosyal Ölüler” teknolojinin sembolü. Bazı öykülerde karakterler somutlaştırmayı sağlarken bazılarında ise kurgunun geneli bunu sağlıyor. Böylelikle okurlar kurguyu anlamakta zorlanmıyor ve hikâyenin derinliklerine iniyor.

5. Hayal gücü

Yazar, bir öykücünün sahip olması gereken hayal gücünden fazlasına sahip. Kurgu tekniği ve kahramanların her biri okuduklarımızdan, yazıp çizilenlerden çok farklı. Cihangir “Tam bir öykü olarak yazdığım ilk metin Kemik Kargaşası’dır” diyor. Geceleri iskelete dönüşen bir bebeğin büyüdüğünde mezarlık bekçisi olarak çalıştığını ve aynı kendisi gibi insanların gece iskelet halinde mezarlığa geldiklerini anlatan bir öykü okuyoruz. İzliyoruz desem daha doğru olur.

6. Fantastik

Anlatım biçimlerinin topluma göre değiştiğini göz önünde bulundurursak fantastik anlatılar giderek artış gösteriyor. Osman Cihangir de ilk iki kitabında yer yer bulunan gerçeküstü anlatımı üçüncü kitabında genele yayıyor ve bunu müthiş bir matematikle ortaya koyuyor.

Okurların, farklı arayışların peşine düştüğü günümüzde, şehirde bunalan, yalnızlık ya da ölüm temalı öykülerden sıkıldıkları da bir gerçek. Zaten yazar bunun farkında olarak -ya da kendisi de aynı düşünüyor- bu alana yönelmiş. Bunu yıllar önce henüz ilk kitabı çıktıktan sonra yaptığı bir söyleşide işaret ediyor: “Kitaptaki öyküler ısrarla hep bir yönü işaret ediyor ve ben o yönde ufaktan yol almaya başladım. İşaret edilen yöndeki tabelada yazan tek kelime ise şu: “fantastik.”

Buraya kadar anlattıklarımı Ursula K. Le Guin’in iyi öykü hakkında yaptığı bir benzetmeyle özetleyebilirim: “Sonra bir de dans etmek gibi olan öykü var; bir sonraki hareketin sonuncusunun içinden büyümeyi sürdürdüğü; ama öyle dümdüz değil, yönü sadece dosdoğru ileriye olmayan, daireler, aldatıcı hareketler, tekrarlar, bütün o tuhaf jestleri içeren. Ve bu dans dürüst bir dans ise bütün hareketler birbiriyle bağlantılıdır; her biri bir öncekini izler, öngörülemez, ama kaçınılmaz bir şekilde.”

IV.

Durmadan yayımlanan öykü kitaplarına, dergilerde ya da edebiyat sitelerinde kendine yer bulan iyi ya da -çoğu- kötü öykülere bakıldığında şöyle bir soru sorulabilir: “Geçmişte çok iyi örnekleri varken şu an bu kadar öyküye ihtiyaç var mı?”

Kendi hikâyesini bulamamış ya da hikâyesi yazılmamış insanların bir şekilde bulundukları izbe yerlerden çıkmaya/çıkarılmaya ihtiyaçları var. Bunu yapabilmek için de dil ve anlatının özgür alanından, kendini yenileyen öyküden, gündelik hayat şartlarını bu sınırlara taşıyacak öykücülerden faydalanmak gerekiyor. Kastım elbette günümüz öykücüleri…

Değişen toplumun sorunlarına eğilebilmek için de birtakım yeniliklere kalkışmamız gerekiyor. Sait Faik’ten, Oğuz Atay’dan yine konuşalım. Ama günümüzde nitelikli eser üreten öykücüleri ve eserlerini yabana atmayalım. Bir türü, geçmişte yazılan usta eserler gibi zirveye taşıyacak yeni eserler üretmenin gerekliliğine ve yine bu konuda günümüz öykücülerini takip etmenin faydasına inanıyorum. Tabii belli kodlar gözeterek. Hikâyemizi eğmeden ve bükmeden.

N. Cihan Karakurt


Dosya Yazıları

Cevdet Karal’ı Niçin Okumalıyız?
Nurettin Topçu’yu Niçin Okumalıyız?
Eric Hoffer’ı Niçin Okumalıyız?
Latife Tekin’i Niçin Okumalıyız?
Osman Cihangir’i Niçin Okumalıyız?
Bedri Gencer’i Niçin Okumalıyız?
Salih Mirzabeyoğlu’nu Niçin Okumalıyız?

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir