Nurettin Topçu’yu Niçin Okumalıyız?

Dosyamızın ikinci yazısını Sinem Çağlancı kaleme aldı: Nurettin Topçu’yu Niçin Okumalıyız?

***

Kitap; karanlığın ortasında bir fener yakmamızı sağlayan, kalbimizin dikenlerini budamaya çalışan, hayal gücünü destekleyen, bir o kadar hayalin hakikatine ayna tutan, düşüncelerimize perde aralayan ve en önemlisi okudukça hakiki kitabı idrak edebilmemize vesile olur. Bu yüzden: “Bir kitap içimizdeki donmuş denize inen bir balta gibi olmalı” diyebiliriz. Kitapla aramızda kurduğumuz ünsiyet kadar yeryüzünü iç dünyamızda anlamlandırmaya çalışırız.  Doğruyu, yanlışı, ahlâkı, ahlâksızlığı, geçmişi ve geleceği öğreniriz. Kitap kadar -yazarı kitabından bağımsız düşünmezsek- onu yazan kalem de son derece önemlidir! Çünkü kalemin kılıçtan keskin olduğu belirtilir. Bir kalem, tarihi kendi ihtiraslarının sahasında yazarak bir milleti bitirebilir. Bir kalem, milletin zihinlerindeki toprakları kazımak için direnebilir de. “Beyan da sihir vardır” cümlesi ne kadar söyleme üslubu gibi görülsede beyanın, kullandığımız ve okuduğumuz kelimelerinde akıl ve kalpler üzerinde sihir misali  irademizi yönlendirici bir gücü bulunmaktadır. Bir sihirbaz nasıl illüzyon oluşturabiliyorsa kalem sahibi kişi de hak ve batılı kendi bakış açısıyla hakkı batıl, batılı da hak olarak gösterebilir. Bu yüzden okuduğumuz her kalem dimağımıza bir çizgi atar. Bizler çizgilerin toplamıyızdır. Kimin çizgiyi attığı ve nasıl oluşturduğu önemlidir.

Dosya konusu için kelimeleriyle davasını ve derdini en güzel şekilde anlatan, doğu ve batıyı çok iyi tanıyıp milli değerlerimize sahip çıkmaya çalışan bir kalemi niçin okumamız gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Nurettin Topçu’yu kitaplarında üzerinde durduğu kavramlar üzerinden ele alarak nelere dikkat çektiğini maddeleştirmek istiyorum. Bu durumun bizi niçin okumamız gerektiğine dair ışık yakacağına inanıyorum. Topçu, hareket felsefesinin bayrağını ve davasını kavramlarıyla ahlakın tam ortasına dikmiştir. Kelimelerini, kavramlarını özümseyebilmek Topçu’nun tasavvur ettiği ahlakî dünyayı ve düşüncelerini de anlayabilmek için sadece bir kapı aralamak demektir.

1. Topçu evrenin temeline ahlâkı koyarak yeryüzünü yeniden inşâ etmeye çalışmıştır. Ekonomiyi, siyaseti, dini, insani ilişkileri belirleyen ana unsur ahlâktır. İslam’ın ortaya koyduğu prensiplere bakılarak ancak ahlâk kavramı açıklanabilir. Bu durumu gelenek, görenek, örf ve adetlerle karıştırılmaması gerektiğini vurgular. Çünkü İslam’ın kaideleri örf ve adetlerimiz değildir. Geleneklerin göreceli olduğunu, toplumdan topluma, medeniyetten medeniyete değişiklik gösterebileceği için bizim ahlak’ı anlayabilmemiz ve yaşayabilmemiz ancak asrı saadetin penceresinden aşk ile bakabilmekle mümkün olduğunu izah eder.

2. “Makine gıcırtısının ahlâk ilahilerini susturduğu devir” olarak görür çağını. Bir ahlâk sistemenin olmayışından, entelektüellerden, din istismarcılarından, batılı yaşam tarzının özendirilip milli kültürü kenara atanlardan ve demokrasiyi tanımayanlardan dert yanmaktadır. Günümüze baktığımızda Topçu’nun dert edindiği her meselenin manevi kuvvetlerimizi paramparça ettiği, ahlâkî yozlaşmaya neden olan her şeyin izlerini kendi üzerimizde de görmek mümkündür. Hatta meşrutiyet döneminde toprağa ekilmeye başlayan bu yozlaşma sürecinin yüzyıl içinde meyveleri olduğumuz; kullandığımız kelimelerden, yaşam stilimizden, Allah ile olan ilişkimizden ve bu durumun insanlara yansımasından net bir şekilde fark edilmektedir. Yine de Topçu, İslam’ın uyanış çağının, eşyadan ve maddeden ruha yani insana dönüşün sırrını sunacak olanın tasavvuf olduğunu ilan etmektedir.

3. Topçu için İslam, salt bedensel hareketlerin yapıldığı mutassıp bir eylem değildir. Hatta belli hareket kaidelerine, kalıplara sığdırmaya çalışanları ve ruhsuz iskelet halinde İslam’ı yaşayanları dar kafalılar olarak nitelendirir. Onun için İslam, ruh ve fikrin birleşimiyle insanı saadete kavuşmayı arzulatan ve insanın içsel yolculuğunda yardımcı olan aşktır. Ahlak kitabında dini şöyle açıklar: “Dinlerde birtakım düzenli hareketler halinde yapılan ibadetlere gelince, bunların gayesi de yine ruh kuvvetini artırmaktır. Bu gayeden ayrılınca mânasız hareketler halinde kalırlar ve kendilerini yapan insanı otomatlaştırırlar. Hem de şuursuz ve gayesiz kalan bu hareketleriyle değerlendiğini ve Allah’a yarandığını sanan insanı riya halkasıyla çevrilmiş bir benlik gururunun karanlığına gömerler. Birtakım beden hareketleri halinde yapılan ibadetlerin ruhu kuvvetlendirmesi, bedenin ruh üzerine etkisinin eseri olmaktadır. Ruha yapılan bu etki, telkin yoluyla duygularımızı kuvvetlendirmeli, oradan da irademize yükselmelidir. Dinî yaşayişi, yalnız ibadetlerin yapıldığı zamana sığdıranlar yanılıyorlar. İbadetler, irademizin yapısına sindikten sonra bizi hayatın her safhasında, evde, okulda, işte, oyunda ve savaş yerinde bile idare edebilmelidirler. Böyle olmayan ibadet boş bir yorgunluk, belki de gösteriş veya korku vehminin harekete geçirdiği bir otomatlıktan başka bir şey değildir.”

Topçu’ya göre müminin ruh dünyasında yükselmesini sağlayan şartlar nefsinden sıyrılmak ve sonsuzluğa yönelmek, kendi kendisinin ıztırabından ayrılmayan aşk ve hakikatların yanıltmaz kılavuzu olan samimiliktir. Tasavvufi fikirlerinde Nakşibendi tarikatının yol edeplerini, muhabbetini, Mevla’ya olan aşkı da görebilmek mümkündür. Çünkü “Ölümün vücutta yaptığını aşk ruhta yapıyor: Seveni sevdiğine ulaştırıyor, sevileni sevenle birleştiriyor.

4. Zamanımızın sorununu ne teknik ne atom ne de siyaset sorunu olarak görür. Zamanın meselesin, irade meselesi olduğundan bahseder Nurettin Topçu. Kendi ile başbaşa kalamayan insanların, iç dünyalarına gözlerini çevirmeyen kalplerin kendi sesini özünü kısabilmek için topluluklara, alkış seslerine, spor ve sinema kapılar atacağını belirtir. İrade ile baş başa kalabilmek ızdırabın doğuşuna yani ilerlemesine yardımcı olabilmektedir. Büyük ızdıraplar büyük eserlerin kanıtıdır. Izdırap çekebilmek Allah’ın sesini duymaya vesiledir. Lâkin yine de ızdırabın arzulanması konusunda merhum Abdülaziz Bekkine, “Allah’a yalvarırken, yâ Rabbi, beni sana kavuşturacak amel nasib et demeyin, dayanamazsınız!” sözünü hatırlatarak ızdırabın azizliğinin, yüceliğinin ama bir o kadar zor olduğunun altını çizmektedir.

5. Nurettin Topçu, Blondel’in savunduğu Hareket Felsefesi’ni içselleştirmiş ve fikirlerinin başlangıcı kılmıştır. “Hareket ediyorum, düşünüyorum, birliği seviyorum o halde varım” itikadındır. İnsanın değişiminin ancak hareket ile olabileceğini bunun içinde bilinçli bireyler olmanın yeterli olmadığını imanın da gerekli olduğunu vurgular. Hareket, sürekli bir devinim halinde olduğu için insanın dışarıdan kendi içine bakmasına yardımcı olur. Hareketsiz bir toplumun iradesini kullanamadığını, Allah ile arasındaki köprüyü kuramadığını belirtir. Hareket, cevherimizdeki özdür Topçu’ya göre. Hareket edebilmek bir şeyleri değiştirebileceğimizin farkına varabilmektir. Yaşıyorsam ve hareket ediyorsam, değişim mümkündür. Allah’ın bizden istediği ahlaki yönde bir değişimdir bu. O’nunla tamamlanmaktır. Düşünceyi de bir hareket olarak görür Topçu. Kâinatın asıl sahibine ve bütünlüğüne bağlanmayan düşüncenin ölü olduğuna dikkat çeker. Hareket edebilmenin sırrına vakıf olabilmek için çalışmak gereklidir. Kurtuluşun reçetesi çalışmaktır.

6. Nurettin Topçu Türkçe’ye İsyan Ahlak’ı olarak çevrilen “Conformisme et Revolte” isimli doktora tezi Fransa’da yılın en iyi doktora çalışması olarak değerlendirilmiştir. Ülkenin geleneklerine göre birinci olmayı hak eden eserler ödüllendirilmektedir. Bu durumun üzerine Topçu’ya durum izah edilerek ödül olarak neyi istediği sorulur. Altın saat mi? Amerika veya Kuzey Avrupa’ya bir mavi yolculuk mu? Hangisini isterse ya verilecek ya da seyahata gönderilecektir. Nurettin Topçu, belirttiklerinin hiçbirini istemediğini söyleyince yetkili proföser ne istediğini sorar? Sobornne Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerinde yirmi dört saat Türk bayrağının dalgalanmasını istediğini belirtir. Bu olay Topçu’nun ne kadar vatanına düşkün olduğunu gösterir. Ayrıca ülkesine duyduğu vefanın da sembolüdür.

7. Topçu’nun, İsyan Ahlâk’ı tüm kötülüklere karşı koymakla başladığı bir isyan hareketidir. Düşünmeyen, akletmeyen, varlığının bilincine varmayan; topluma, kültüre, din sömürcülerine, düşünmeksizin boyun eğenlere karşı başlattığı bir eylemdir. Topçu’ya göre İsyan Ahlâk’ı: “…isyan, aşk ile merhametimizi ezerek mahkum edici kuvvetlere karşı olursa ahlâk hareketidir; nefsin şahlanmasına karşı gelmek şartıyla meşru ve insanidir; sonsuzluk yolunu tıkayan, bütünü yok eden ferdî hırs ve iradelerin karşısına dikildiği ve hepsinde de ilahi merhamet kaynağından hayat aldığı takdirde ahlâkî harekettir. Nefsin arzularından gıdalanırsa şer ve zulüm olur. Ve isyan ahlâkî vasfını kaybetmemek için, hareketinin her anında ilahi merhamete bağlılığı muhafaza etmelidir. Onunla bağları kopardığı bir an içinde bile zulüm halini alabilir.” İsyan, içinde bulunduğumuz kötülükleri değiştirmeye çalışarak güzellikleri yaymakla başlar. Bulunduğumuz mevdut durumdaki hâlimize isyan edip yerine daha güzelini koymaya çalışmaktır. Hz. İbrahim gibi putları kırmak baştan başa bir isyan hareketidir. İnsan, hazreti insan olarak kalabilmek için varlığının özünü duyabilmek için isyan eder. Kendini sorun edinen insan ancak değişimin eşiğindedir. İsyan etmeyen insan içerisinde bulunduğu toplumun değirmeninde öğütülecektir. Farkındalıkları olmadan gündelik telaşları içerisinde kavrulup hakikatin pencerisini sımsıkı kapatıcaktır.

8. Nurettin Topçu yaşadığı çağın içinde yeni bir dünyanın mümkün olabileceğine inanmış büyük bir ruhtur. Maarif davasına gönül vermiş ve ülkenin iradesine, eğitimine vurulan darbeyi dert edinmiş bir yürektir. Topçu, sınıfa girerken bir mabede girer gibi girmiştir. Eğitimi maddeden manaya yükselişin ilk adımı olarak görmüştür. Ancak din terbiyesinin, milli ve dini şuur kazandırmayan eğitimin sömürge bir eğitim olduğunu vurgular. Şuan da birçok insanın yaşamış olduğu ilahsız kimliklerimizin sancısını eğitimde de çekmekteyiz. Batı misyonuyla hazırlanmış ve içleri boşaltılıp bilgi hamallığının ilerisine geçemeyen eğitim sistemimize karşı çıkmaktadır. Topçu’ya göre okul: “Bugünkü mektep insanın ruhunu yüceltmek için değil, makineye esir olarak midesinin saltanatını yaşatmak için açılmış kapıdır”.

Necip Fazıl’ın, Mehmet Akif’in hayal ettiği gençliği Nurettin Topçu da kendi kelimeleriyle inşâ etmeye çalışır. Üç yüz yıl boyunca müslümanların eğitimsizliğinin ancak Allah’a ulaştıran bir yol ile yeniden, hasta ruhun düzeleceğini belirtir. Eğitimsizliğin ancak eğitimle, maarif davasıyla düzeleceğine gönülden inanmaktadır.

9. Nurettin Topçu’nun düşüncelerine alıntılarla bakarak neyi dert edindiğini kaleme almaktı amacım. Savunduğu ve fikir sancısı çektiği kavramlar sadece bahsettiğim konulardan ibaret değil. Demokrasiden milliyetçiliğe, yahudilerden sözde dindarlara ve batı taklitçilerine, kültür ve medeniyetın nasıl inşâ edilmesi gerektiğine, Fatih Sultan Mehmed’den Mehmed Akif gibi büyük şahsiyetlere; psikoloji, mantık, sosyoloji, felsefe gibi ders içeriklerine kadar birçok başlık altında eserler kaleme aldı. Batıyı ve doğuyu çok iyi analiz edip uyanışın İslam’da olduğunu, batıya hayranlığın ancak insana ve millete büyük bir hezimet getirdiğini savunan mütefekkirdir. Batının açtığı hüsran çukurunun çıkış noktası olarak Mevlânâ hazretlerini görür. Ruhun gayesi olan kalıpları kırıp Allah’ı kendi içimizde bulmamız gerektiği düşüncesini önemser. Topçu için Mevlânâ hazretleri hür adamdır, ideal insandır. Karanlıklardan aydınlığa çıkma ihtiyacımızı ancak Mevlânâ hazretleri karşılayacaktır. Bu yüzden fikirlerinde, tarihimizin mihenk taşı olan isimlerinden biri olan Mevlânâ hazretlerinden beslenmiştir.

Ummanda bir damla olmayan bu yazı günümüzde yaşamış olduğumuz politik, sosyal ve siyasal sorunlara ve yeniden diriliş için hangi kaynağa bakmamız gerektiğine, zihinleri tozlanmış bir millete İslam safında ayna tutan kalemlerin varlığına dair dipnottur. Nurettin Topçu’nun dilini kavrayıp fikirlerini hayatımıza nakşedebilmek irşadın da başlangıcı olacaktır. Her ne kadar okunması güç bir kalem olsa da tasavvur ettiği dünyayı anlamak için gayret göstermek gereklidir. Çünkü tasavvuf diliyle “kâl ehli” olanların “hal ehli” olanı anlaması imkansızdır. Sözün tesirli olabilmesi için anlattıklarını yaşayan ve yaşadıklarını anlatan hikmetli kalemleri okumak gereklidir. Son olarak Aydın Yücel’in Nurettin Topçu için söylediklerine kulak vermek Topçu’yu niçin okumamız gerektiğinin bir cevabı olarak görülebilir:

Nurettin Topçu’yu anlamak ve anlatmak, aşkı anlatmak gibidir, yani zordur. Aslında bu durum, bütün insanlar için böyledir. İnsan bir muammadır, zor anlaşılır. Bir de bu insan âşıksa, bu iş büsbütün müşkildir. İşte Nurettin Topçu, o âşıklardan biriydi. Tabiata, tabiatın bir parçası olan insana, şu muazzam kâinata, ondaki düzene, ondaki hikmete âşıktı. Şöyle bir bakıp hikmet çıkaramayacağı bir şey yok gibiydi. O, dünyayı, insanları, olup bitenleri hep düşüncesiyle takip ediyor, hükümler çıkarıyor, sonunda bir hikmete varıyordu. Bu yalnız kuru bir düşünce, formel bir mantık zinciri değildi. O bu düşüncesi sırasında olayları, kavramları, bütünüyle hissediyor, içindeki elem veya hazla birlikte yaşıyor, düşüncelerini bu coşkun duygularıyla etrafındakilere veya yazılarına aktarıyordu.

Sinem Çağlancı


Dosya Yazıları

Cevdet Karal’ı Niçin Okumalıyız?
Nurettin Topçu’yu Niçin Okumalıyız?
Eric Hoffer’ı Niçin Okumalıyız?
Latife Tekin’i Niçin Okumalıyız?
Osman Cihangir’i Niçin Okumalıyız?
Bedri Gencer’i Niçin Okumalıyız?
Salih Mirzabeyoğlu’nu Niçin Okumalıyız?

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • okur... , 06/06/2023

    Bir neslin ismini duymadığı, şimdilerde isimleri duyulan tüm şahıslar dikkatlice okunmalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir