Muhalif Olmak dosyamızın ikinci yazısını Sinem Çağlancı yazdı: “Muhalif Olmanın Özünde Hz. İbrahim’ce Düşünmek”
***
Muhalif kelimesi, “h-l-f” kökünden türemiş olup “karşıt, itiraz eden” anlamlarına gelmektedir. Muhalif; aykırılık, uymama hâli, politik olarak memnun olmayan, bir hükümetin, iktidarın veya bir kişinin görüşlerinin tam karşısında yer almak demektir. Muhalif, var olan her şeyin tam tersini savunmakla yükümlüdür. Egemen olan zihni ve fikri benimsememektir.
Muhalif kavramı genellikle olumsuz olarak kullanılır. Yapılan bir işte muhalif olan, sorgulayan insanlar “öteki”leştirilmeye itilir. Oysa bilimin, sanatın ve varlığımızın temelinde sorgulamak ve varlığımıza giydirilen gömlekleri hemen kabul etmemek yatmaktadır.
İslam dini bir boyutta devlet yöneticilerine, anne-babaya itaati emreden içeriklerle doludur. İdareye karşı gelmemeyi, baş kaldırıp kargaşa çıkarmamayı, Allah’a isyana teşvik etmediği müddetçe itaati emreder. Kur’ân-ı Kerim’de muhalif olmak birinci olarak Allah’a ve Allah’ın yarattıklarına muhalefeti içerir. Bu durum razı olunmayan, şirke yol açabilecek kapıları aralar. Allah’ın varlığı, birliği ve yarattıkları sorgulanması yüceltilirken direkt şahsa yönelik sorgulamalar kaygan bir zemin üstünde sabuna basmaya benzer. Diğer muhalif olma durumu ise dünya içerisinde insanların kendi koyduğu kanunlara muhalif olmaktır. Referansımızı Allah’a göre ayarladığımızda geri kalan tüm doktrinlerin yanlış olma payı bulunmaktadır. Toplumlar kendi hakikatlerine göre yaşarlar. Doğru ve yanlış toplumun gelenek, görenek ve anene kültürü bağlamında değerlendirilir. Bu duruma muhalif olmak İslam’ın insan üzerine yüklediği sorumluluktur. Üçüncü olarak ise nefsini kınayan nefisler övülür. Nefis terbiyesinin bulunan yedi basamağından ilkidir. Mantıku’t Tayr eserinde kuşların seyrü sülûk yolculuğunda karşılaştıkları “Talep” vadisi olarak da geçmektedir. Sevgiliye ulaşmak için dünya ve içindekilerden vazgeçme hâlidir. Nefiste zıtlıklar çatıştığı için gerginlik ortamı oluşmaktadır. Zıtlıkların içinden iyiliğe teşvik edeni alıp kötülüğü emreden sesi kısmak gereklidir. Psikolojide benliğin en ilkel boyutu olan “id” kavramı da denilebilir. İd mekanizması, istediğinin hemen gerçekleşmesini isteyen çocuklar gibidir. Muhalefet olma eylemi ise bu noktada ortaya çıkar. İçimizdeki süperego ise rahmani yasaları hatırlatarak istekleri bastırmaya çalışır.
Hz. İbrahim ve Tefekkür
Bakara sûresinin 170. Âyet-I kerimesinde “Allah’ın indirdiklerine uyun” denildiğinde onlar: “Hayır, biz, atalarımız üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. İslam bu perspektif de insana sorgulamayı, derinlemesine araştıran bir zihin modeli inşâ etmeyi, muhalif olmayı emreder. Çünkü: “Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” Çıkarım olarak ebeveynlerimizin dininde ısrarcı olmamayı, her dayatılan dogmanın hakikat olmadığını kavramayı, aklımızı asıl amacına uygun bir şekilde kullanıp sorgulamaya iter.
Kaynaklarda Hazreti İbrahim’in babası Âzer, put yapıp satarak geçimini sağlamakta olan birisidir. Her bir oğlu putları överek, ihtişamlı hâliyle satmaya çalışır. Hazreti İbrahim boynuna takıp sattığı putları insanlara anlatırken “Ne zarar ne de fayda vermeyen bu putları alan var mı?” diyerek alaycı, ironik bir şekilde seslenir. Kimsenin ondan put almadığı gibi Hazreti İbrahim putları yerde süründürür, putun başını suyun içine daldırır ve “susamışsındır, biraz da sen suç” diye su içirir. Hz. İbrahim bulunduğu toplumun benimsediği talim ve terbiyeden uzaklaşarak gerçek hakikatini bulmaya çalışır. Küçük yaşlarda putları benimsemeyen ve hiçbir anlam ifade etmeyen putların tam karşısında olmayı yeğlemiştir.
Hazreti İbrahim’in, Kur’ân-ı Kerîm’deki bilinen varlıklarla monoloğuna dair kıssası; yıldıza, aya, güneşe bakıp Rabbini bulma arayışında gösterdiği çaba bize muhalif olmanın İslam’daki yerini gösterir. “Akletmez misiniz?” sırrınca egemen kültürün süzgecinden arınarak yanlış inancı tariz etmiştir. Sorular ancak düşünmeyi yönlendirir. İnsan yanıtlarıyla değil sorularıyla var olur. Hz. İbrahim’in varlıklar ile kurmuş olduğu monolog bizlere yok olan varlıkların Rab olmayacağını da öğretme potansiyeli göstermektedir. Putperest halka kullanmış olduğu öğretim metodu Sokratik öğretim yöntemini de ortaya çıkarır. Halka öncelikle sunmuş olduğu spontane sorular devamında keşfedici ve odaklayıcı bir görev üstlenir. Teze karşı anti tez üretir. Hz. İbrahim’in usulü ile akılcı ve mantıklı çıkarımlarla toplumun dayatmış olduğu temelsiz inançlardaki tutarsızlıkları, çelişkileri, yanlışları göstermeye çalışır.
Zıtlıklar ve Nemrud
Kainatın anlaşılabilmesi için her eşyanın zıddıyla kaim olduğunu bilmek gerekir. Hazreti İbrahim’i anlayabilmek için Nemrud’u anlamamız gerektiği gibi. Varlık yokluğu ile anlaşılır. Hz. İbrahim, doğan varlıkların yokluğa karıştığını ancak her şeyi yaratan bir varlığın yok olmaması gerektiği sonucuna ulaşır. Din de böyle bir durumda ancak küfür ile ortaya çıkar. Hz. Mevlana’nın deyimiyle “Din, küfür olmadıkça olamaz. Çünkü din, küfürden vazgeçmektir. Şu hâlde küfür gerek ki terk edilsin.” Hz. İbrahim’in doğumuna eriştiği toplum vesilesiyle dine ulaşır. Kâinatta her varlığın anlaşılabilmesi için zıt olan bir duruma ihtiyaç vardır. Zıtlıklar bize perdeyi aralamamıza yardımcı olur. Bu noktada Hilal Bebek’in muhalif tanımı Hz. İbrahim’in metodolojisine de uyarlanabilir: “Muhalefet teze karşı antitezdir. Yıkıcı gibi görünür ama öteki kutba hayat veren diğer kutuptur. İktidar kanıtları toplayan verileri toplarken, muhalefet çürüten verileri toplamaktadır. Böylece yanlışlayan verilere rağmen ayakta kalabilen doğrular sayesinde toplum, gerçeğe yaklaşabilir. Bilimsel doğrularda böyledir: Yanlışlayan ve doğrulayan veriler ile beraber elimizde hala sağ kalabilen fikirler, gerçeğe işaret eder.”
Allah “Câmiu’l-ezdâd” esmasıyla zıt sıfatlara sahiptir. Bu yüzden zihnimizin işleyiş mekanizması zıtlıklar ile birlikte anlama kabiliyeti üzerine yaratılmıştır. Allah’ı anlamakta güçlük çekme nedenimiz ise Allah’ın tek olmasıdır, tüm zıtlıklardan münezzehtir. Hz. İbrahim’in kıssalarından birinde, birinin Keldani kabilesinin bayram yaptığı bir vakit tüm putları kırıp yalnız bir putun boynuna baltayı astığı belirtilir. Kabile bu hareketi Hz. İbrahim’in yapabileceğini düşünür. “Putları sen mi kırdın?” diye sorduklarında Hazreti İbrahim: “Büyük put, kendisinden başkasına tapılmasını istemiyordu. Bu sebeple diğerlerine kızgındı. Sonunda hepsini balta ile parçalayıp baltayı da omzuna asmış olabilir. İsterseniz bir de kendisine sorun! Durumu o size anlatsın” dediğinde Kabile “Putların konuşmayacağını belirtir” Hz. İbrahim “O halde, nasıl olurda kendilerini bile koruyamayan şu aciz varlıklar, sizi korur?” der. Tıpkı diğer kıssa da olduğu gibi muhalif yaklaşım akleden kalplerin hakikati anlamasını kolaylaştırır.
Hz. İbrahim’in anlaşılması için diğer kutupta olan Nemrud’a da parantez açmak gereklidir. Nemrud kendi döneminde insanların kendisine tapmasını isteyen, Allah ile savaşan ve kendisine ilahlık vasfeden birisidir. Nemrud’un kurmuş olduğu krallık kendisini Allah’ın iradesinden üstün bir varlık olarak görmesine neden olmuştur. Allah’ın iradesine muhalefet eden şeytanın secde olayına benzer bir özellik gösterip kendisini tüm varlıklardan uzak tutmuştur. Kendisine itibar etmeyen ve iktidarını sarsacak kişilere baskı uygulamıştır. Bu yüzden Hz. İbrahim, devrin siyasi otoritesi ve krallığı olan Nemrud’un zulmüne, işkencelerine rağmen inandığı değerlere taviz vermeyip muhalif olduğu için, bu durum onun ateşe atılmasına neden olmuştur. Tarihin birçok yerinde kendisine tanrılık iddialarında bulunan kralların, halkın kendisine muhalefet olması kendi meşrutiyetlerini sarsacağı için en ağır cezalarla yargılanmışlardır. Demokrasinin olmadığı toplumlarda putlaştırılan nesnelere karşı gelmek dönemin ağır yargılarıyla karşı karşıya gelmeye neden olur.
Sonuç olarak Allah’ın iradesine muhalefet insanı şirke götürürken kötülüklere muhalefet nefsin terakkiyat sağlamasını ve hayra ulaşmasına yardımcıdır. Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi zalimlere meydan okumak, toplumun dogmalarına bağnazlıklarına kulak asmamak, hakikati eğip bükmeden ifade edilmesini sağlamak daha çok teşvik edilmiştir.
Bu bağlamda muhalif olmak sadece Hz. İbrahim’in örneğinde değil çeşitli peygamberlerinde insanları toplumun yanlışlarını göstererek irşad ettiğini ve putların boynuna balta geçirmeye davet ettiğini görebiliriz. İnandığımız değerler ölçüsünce günümüzde putlar olmasa da kalbimizde oluşturduğumuz toplum tanrısı, her gün yeni baştan suladığımız ilişkiler, varlığı ile hayat bulduğumuz hobiler, “hayatın anlamı” dediğimiz putlar bulunmaktadır. Akıl, vahiy ve duyular üçgeninde sorgulayarak, düşünerek ve okuyarak bu putlara İbrahim’ce yaklaşmak gereklidir. Mirasın helal ve hak olduğuna inanarak Hz. İbrahim’in mirası hepimize borçtur: Tüm putları yıkıp bir putun boynuna baltayı asmak.
Sinem Çağlancı
DOSYA YAZILARI
1. İsmet Özel’in “Osmanlı” Muhalefeti: “Osman’dan Vahdettin’e Bir İhanet Kültürü”
2. Muhalif Olmanın Özünde Hz. İbrahim’ce Düşünmek
3. Simülasyonun Gerçekliği Yutması ve Matrix’in Muhalif Çığlığı
4. Yunus Emre’nin Muhalif Olduğu İnsan Tipleri
5. Çirkinin Estetiği: Sanatta Güzele Muhalefet Mümkün mü?
6. Bir Muhalefet Biçimi Olarak Varoluşçuluk ve Sartre’ın Herostratus’unda Muhalif Tavır
7. Muhalif Tedâîler
8. Düşünde Mecnun Taşır İnsan, İçinde Firavun
9. Vitrinde Şirin Baba Mahzende Gargamel