İradenin Yitimi: Darbeler Tarihine Kısa Bir Giriş
Kişisel bir not:
[15 Temmuz 2016 tarihi ülkemizde önemli bir tarih olarak yerini aldı. Bu tarih, kitaplara geçecek ve gelecek nesiller bunu tarih kitaplarından okuyacak. Bu tarih bir milletin, iradesine sahip çıkma, iradesini cesurca savunduğu destansı bir tarihin adı olarak okunacaktır. Darba girişiminden 2 hafta sonra çoğu taşlar yerine oturunca bendeki 15 Temmuz’un durumunu görmek için yazıya başladım. 15 Temmuz günü saat 18:00 sularında yorgun argın eve döndüğümde sosyal medyada bir hareketlenme dikkatimi çekmişti. Çoğu kişide benzer ifadeler görüyordum. “Askeri bir yoğunluk, askeri bir hareketlenme, Boğaz Köprüsü’nde askerlerin yoğunluğu, Boğaz Köprüsü’nde askerlerin yolları kapattığı” ifadeleriydi bunlar. Bu hareketlenmeyi önce bir terör saldırısı sandım, daha sonra farklı illerden de askeri hareketlenmelerin olduğu haberini alınca, “ne oluyor” demeye başladım. Bulunduğum il olan Kütahya’da belirtilen saatlerde herhangi bir hareketlenme dikkatimi çekmemişti. 18:30 gibi telefonuma gelen bir mesajla şok yaşadığımı itiraf etmeliyim. Hiç beklemediğim, artık tarihin tozlu sayfalarına kaldırıldığını düşündüğüm bir canavarın hortlatılmak istendiği haberiydi bu. Bir şeyler yapmalıydım ama ne yapacağımı kestiremedim. Sonra apar topar hazırlanıp dışarıya, tahminimce darbe girişimcilerinin ilk geleceği yere gittim. Benim gibi düşünen ve yerinde duramayan, gelen mesajla şok yaşamış olan arkadaşlarla durumu anlamaya çalıştık. TRT’de darbe girişiminin bildirisi okunuyordu. Ardından olaylar gelişmeye ve hareketli saatler yaşanmaya başladı. Halkın meydanlara inmesiyle birlikte, neler yapılması gerektiği yönünde herkes bir şeyler söylüyordu. En sonunda bir araya gelerek hareket etmemiz gerektiği yönünde kanaatte uzlaşılınca kalabalık bir grupla meydana geçtik. Eve döndüğümüzde gün ışımıştı. Bu belanın savuşturulduğu yönünde içimde bir ferahlık vardı.]
Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi olarak TDK sözlüğünde tanımlanan “darbe” sözcüğü Nişanyan’ın sözlüğüne göre ise Arapça’da “drb” kökünden gelen darbe(t) sözcüğünden alıntıdır, Arapça’daki hali “darabe”dir ve “vuruş, vurgu” anlamına gelmektedir. Bu sözcük dünya siyasi tarihinde sadece bir “vuruş, vurgu” olarak kalmamış, etkisini politik alandan ekonomiye, kültürel alandan özgürlükler alanına kadar hissettirmiştir. Bir çalışmaya göre 1950’den itibaren dünya genelinde 476 civarı darbe olmuştur. Ülkemiz de bu darbelerle belirli dönemlerde anılmış, toplum bu darbelerle infiale uğratılıp sivilin iradesi askeri vesayetin esiri olmuştur.
Dünyada ve ülkemizde kara bir leke gibi duran darbelerin geneli küresel güçlerin amaçladığı toplumsal mühendislik ürünleri olarak okunabilir. Küresel güçler menfaatleri doğrultusunda ülkeleri karışıklığa, bunalıma sürükleyerek kimi zaman da darbeler tasarlayarak hain emellerine ulaşmaya çalışan güçler 15 Temmuz itibariyle Türkiye’de de bir girişimde bulunmuştur. Bu başarısız darbe girişimi sivil insiyatifin dik duruşuyla püskürtülmüş, halkın iradesi galip gelmiştir.
Türkiye özelinde siyasi tarihe baktığımızda bir darbe kronolojisi yapmamız mümkün. İlk darbenin tam olarak ne zaman yapıldığını bilmesek de Jul Sezar’ın meşhur “Sen de mi Brütüs” ifadesi, bir darbe ertesi söylendiği gerçeği önümüzde mevcut. Ölüm tarihi bu sözden sonra olduğu anlaşılıyor. Bu da M.Ö 44. yıla tekabül etmektedir. Ülkemizdeki darbeler tarihini çok önlere götürmek mümkün olsa da Cumhuriyet tarihine etki eden ve bu dönem içerisinde yapılmış darbeleri izlemek günümüzü anlamak açısından daha önemlidir.
Bâb-ı Âli Baskını
Balkan Savaşları neticesinde alınan ağır yenilgilerin sorumlusu olarak görülen yönetim, 23 Ocak 1913 tarihinde Enver Bey ve Talat Paşa’nın yönetimindeki İttihat ve Terakki üyeleri tarafından Bâb-ı Âli’nin basılması neticesinde darbeye uğramıştır. Bu baskın neticesinde Harbiye Nazırı Nâzım Paşa öldürülmüş, Sadrazam Kâmil Paşa’nın da istifası istenmiştir.
Askeri baskın sonucunda yönetim İttihat ve Terakki’nin eline geçmiştir. Enver ve Talat Paşalar bu tarihten itibaren isimleri sıklıkla duyacağınız iki isim olmuştur. Bâb-ı Âli baskını da Türkiye tarihini okuma girişimlerinin başı olmuştur.
27 Mayıs 1960 İhtilali
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askeri darbesidir. Dönemin Genelkurmay Başkanı dâhil olmak üzere 200’den fazla general, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve Başbakan Adnan Menderes yönetimindeki iktidara el koymuştur. 37 düşük rütbeli subay tarafından tasarlanan bu darbe, emir komuta zinciri dâhilinde yapılmamıştır. Yönetim Emekli Orgeneral Cemal Gürsel’in oluşturduğu Milli Birlik Komitesi’ne verilmiştir.
Bu darbe neticesinde 235 general, 3500 subay, 1402 öğretim görevlisi, 520 hakim ve yargıç görevden alınmıştır. Ayrıca kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi farklı cezalara çarptırılmıştır. Bu darbe neticesinde ülkesinin başbakanını idam eden bir Türkiye portresi çizilmiştir. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan Yassıada’da idam edilmiştir.
22 Şubat 1962 Ayaklanması
Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir ve arkadaşları tarafından 27 Mayısçılar olarak anılan kişilerin tasfiye edilmesi, atamaların durdurulması amacıyla yapılan girişimdir. Ayaklanma, Talat Aydemir’in Harbiyelilere yaptığı konuşmayla sonlanmıştır. “Silahlı bir çatışmaya sebebiyet vermemek için hareketten vazgeçiyoruz.”
12 Mart 1971 Muhtırası
Silahlı kuvvetlerin dört kuvvet komutanı olanı Memduh Tağmaç, Faruk Gürler, Muhsin Batur, Celal Eyiceoğlu’nun dönemin hükümetine karşı verdiği muhtıradır. Bu muhtıradan sonra Süleyman Demirel’in başbakan olduğu hükümet istifa etmiş, Nihat Erim yönetimindeki ve adına “Teknokratlar Hükümeti” adı verilen yeni bir hükümet kurulmuştur.
Darbenin amacı 1960 Anayasası ile gelen hak ve özgürlükleri kısıtlama olarak okunmaktadır. Askeri darbe tehdidi olarak görülen muhtıra, hükümet tarafından korkuyla karşılanmış ve hükümet istifa etmiştir. Bu muhtıradan sonra Nihat Erim hükümeti başa geçmiştir. Nihat Erim başa geçtiği için mi yoksa başka nedenden dolayı mıdır bilinmez ama daha sonra bir suikast ile evinde öldürülen ilk başbakanımızdır.
1980 Askeri Müdahalesi
Darbeler dönemi olarak okunabilecek bir tarih olan 1960-1980 arası askeri müdahalelerin yoğun biçimde görüldüğü dönemlerdir. Bunlar arasında 1980 darbesinin yeri farklıdır. 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilen askerî müdahale 60 darbesi ve 71 muhtırasının ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin açık biçimde yaptığı müdahaledir.
Darbenin yüzü Kenan Evren’dir. Bu darbe neticesinde Süleyman Demirel’in başbakan olduğu hükümet görevden alınıp Meclis lağvedildi. 1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldı. Darbe yapıldığı radyolardan ve televizyondan halka duyuruldu. Birçok derneğin faaliyeti durduruldu, Emniyet Teşkilatı Jandarma Genel Komutanlığı’nın emrine verildi. Bu darbe, Türkiye’yi uzun sürecek biçimde etkisi altına aldı.
28 Şubat 1997
Necmettin Erbakan’ın başbakan, Tansu Çiller’in Dışişleri Bakanı olduğu dönemde 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu toplantısının sonunda açıklanan irticaya karşı ordu ve bürokrasi merkezli süreç bin yıl sürecek şekilde tasarlanarak ortaya konuldu. “Şeriat geliyor, ülke elden gidiyor” naralarıyla halkı galeyana getiren ve “laiklik elden gidiyor” diye de yapılan “postmodern darbe” muhafazakâr kesime karşı birçok engellemelerle sonuçlandı. “Başörtü yasağı, ikna odaları, irtica ile mücadele eylem planı” gibi kavramlar ülkenin gündemine bu postmodern darbe sayesinde oturdu.
27 Nisan 2007 E-Muhtırası
TSK adına Genel Kurmay Başkanlığı’nın 11. Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla 27 Nisan 2007 tarihinde saat 23:20’de yaptığı açıklama ile tarihe geçmiş süreçtir. “Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde arttırdıkları müşahede edilmektedir” cümlesi ile başlamaktadır. Cumhuriyet mitingleri meydanları doldurmuştu. Abdullah Gül’ün eşinin başörtülü olması dolayısıyla rahatsızlıklar dillendirilmişti. Bu bildiri siyasi tarihimizde bir kara leke olarak “yazıldığı gibi kalan” bildiridir. Milli iradenin askeri vesayete karşı dik duruşu neticesinde bildiri dört yıl sonra TSK web sitesinden kaldırıldı.
15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi
Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yuvalanan üniformalı teröristler tarafından milli iradeye vurulmaya çalışılan pranganın adıdır. Yurtta Sulh Konseyi denilen Fetö işbirlikçisi TSK içerisindeki gizli terörist ve cani yapılanma direkt olarak halkı hedef almıştır. Bu darbe girişimine karşılık sivil insiyatif Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın “meydanlara çıkın” çağrısına uyarak karşı koymuştur. Tanklara, uçaklara, zırhlı araçlara karşı korkusuzca iradesini savunan millet, ikinci bir emre kadar meydanları boşaltmayarak iradesine sahip çıkmıştır.
Bu darbe girişimi esnasında milletin iradesi olan TBMM’ye uçaklardan bombalar atılmış, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bombalanmış, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikast girişiminde bulunulmuş, birçok kamu binası bombalara ve silahlı saldırılarla zarara uğramış ve yine birçok vatandaş bu girişime karşı durduğu için acımasızca vurulmuş sonuçta 246 şehit verilmiştir. İradesine sahip çıkan milletin destansı mücadelesi neticesinde bu darbe girişimi engellenmiştir.
Bilal Can