Gülistan’dan Güldeste

Künye: Sa’di-i Şirazi, Gülistan, Haz: Prof. Dr.  Azmi Bilgin, Semerkand Yayıncılık, 2010, İstanbul.

***

İki şey akıl bulanıklığına delâlet eder: Susacak yerde konuşmak, söylenecek yerde susmak. (s. 19)

“Ne söylesem” diye düşünmek, “niçin söyledimdi” diye pişmanlık duymaktan iyidir. (s. 22)

“Canından ümidini kesen, gönlünde olanı sayar döker” demişler. Sıkışınca köpeğe saldıran kedi gibi ümitsizliğe düşen insanın dili uzar. (s. 25)

Bir yere aynı yağmur yağdığı hâlde, bağda lale yetişir, mezbelelikte çer, çöp ve diken. (s. 32)

Ey karnı tok kişi! Arpa ekmeği sana hoş gelmezse de bana nimettir. Araf cennettekilere cehennem olsa da cehennemdekilere cennettir. (s. 35)

Bir şahsın uykusu uyanıklığından daha hayırlı ise yaşamasının ne yararı var? (s. 39)

Hükümdar bir bahçeye girip bir elma koparsa, ondan yüz bulan bendeleri ağacı kökten çıkarır; parasız beş yumurta almış olsa, ordugâhta beş bin tavuk birden kızarır. (s. 49)

Gönlü kırık birinin zalime yaptığını, ateş, üzerlik otuna yapamaz. (s. 50)

Eğer vezirler melikten korktuğu kadar Allah’tan korksalardı melek olurlardı. (s. 60)

Arifler ne güzel söylemiş: ”Kendi ekmeğini yiyip oturmak, altın kemer kuşanarak huzurda durmaktan iyidir.” Elle kızgın kireç karıştırmak, el pençe divan durmaktan iyidir. (s. 64)

“Ne garip hâl!” dedim… Uyanık uzaklar yakındayken, basiretsiz yakınlar uzakta… (s. 77)

Bazen görünüp bazen gizlenirsin. Hem kendi güzelliğini kıymetlendirir hem bizim aşkımızı artırırsın. (s. 76)

Gül üzerinde Allah’ı zikreden yalnızca bülbül değil,
Gülün her dikeni Allah’ı zikreden birer dil… (s. 88)

Yabancılarla bahçede olmaktan, dostlarla zindanda bulunmak hoştur. (s. 92)

Ariflerden biri, son derece hiddetlenmiş, öfkesinden ağzı etrafa köpük saçan güçlü kuvvetli bir adam gördü. “Bu adama ne oldu?” diye sordu, “Falan kimse buna sövdü de ona kızdı” dediler. Arif de, “Bu soysuz adam yüz batmanlık taşı kaldırabiliyor da bir sözün ağırlığına tahammül edemiyor mu?” diye karşılık verdi. (s. 101)

İnkârla bakan göz Yusuf’u bile çirkin görür, arzuyla bakan göz maymunu hûri, şeytanı melek sanır. (s. 145)

Özlemek usanmaktan iyidir. (s. 147)

Dosttan ayrılmakta bir sakınca yok, yeter ki düşman yüzünü görmeyeyim. (s. 152)

Gönlümün yanışını başkasıyla kıyas etme: Tuz onun avucunda, benimse yaramdadır. (s. 158)

Güzelin ağzının soğan kokusu, çirkinin elindeki gülden daha hoştur. (s. 162)

Amelsiz âlim, fener tutan âmâya benzer: Başkalarına yol gösterir, kendi göremez. (s. 192)

İki düşman arasında sözü öyle söyle ki bir gün onlar dost olursa utanmayasın. (s. 194)

Ne halkı ürkütecek kadar sert ol ne de şerefini çiğnetecek kadar yumuşak! (s. 195)

İki türlü insan vardır ki biri mülkün, öbürü dinin düşmanıdır: Hilimsiz hükümdar, ilimsiz zahid. (s. 196)

Bir âbide rastlayıp ondan öğüt istedim. Bir öğüt verdi ki altına bile değişmem: “Toprak gibi zorluklara katlan, tevazu göster; öğrendiğin bilgileri de toprak altına göm!” (s. 196)

Yılanın başını düşman eliyle ez. Böylece iki iyilikten en az birini elde edersin: Düşman galip gelirse yılandan, yılan galip olursa düşmandan kurtulmuş olursun. (s. 197)

Birini muztarip edecek bir haberi sen verme, başkasından işitsin. Ey bülbül! Bize bahar müjdesi getir, kötü haberleri baykuşa bırak! (s. 197)

Kendi aklını beğenen bir adama öğüt veren kişinin kendisi bir öğütçüye muhtaçtır. (s. 198)

Akıl yeryüzünden yok olsa, sanıyorum “bende akıl yok” diyecek hiç kimse bulunmaz. (s. 199)

Yolculuklarım sırasında ağır gidenin koşanı geçtiğini çok kez gördüm. O şahin edalı rahvan atlar yoruldu kaldı. Deve, yavaş yavaş durmadan yürüdü, zerre kadar yorgunluk göstermedi. (s. 200)

Cahil için en iyi hareket, sükûttur. Gerçi bunu bilseydi cahil olmazdı! (s. 200)

Bir ahmak, bir eşeğe konuşma öğretmek için çabalıyordu. Bilge biri durumdan haberdar olarak ona şöyle söyledi: “Eşekliğin bu kadarı olmaz, el insaf. Ey cahil, yorulma, sen ona konuşmayı öğretemezsin, çalış da ondan susmayı öğren!” (s. 201)

Sen kendini büyük görüyorsun. Doğru, şaşı olanlar bir’i iki görür! (s. 202)

Bir cahil, cerbeze ve şarlatanlıkla bir bilgeye galip gelirse hayret etme. Bir taş, bir cevheri elbette kırabilir! (s. 204)

İnci çirkefe düşse gene kıymetli, toz semaya çıksa yine değersizdir! (s. 205)

Kenan’a Nuh’un oğlu olmak kıymet katmadı. Hünerin varsa getir, asaletinle övünüp durma. Gül dikenden ve Halil Azer’den olmuştur. (s. 205)

Bilgili kişi attar tablasına benzer: Sessiz dursa da kokusu hissedilir. Cahil, cambaz davuluna benzer: Velveleci ama içi boş! (s. 205)

Cezalandırma (yaptırım) gücü olmayan fikir hiçtir. Fikirsiz kuvvet de böyle! (s. 206)

Halka hoş görünmek için mübah olan şeyleri terk eden, helâl şehvetten kaçarak haram şehvete düşmüştür. (s. 206)

Âlimler için cahilin edepsizliğine göz yummak doğru değildir. Bunun her iki tarafa da zararı vardır: Âlimin saygınlığını eksiltir, cahilin de edepsizliğini artırır. (s. 206)

Şüphesiz, günahkâr cahil, takvasız âlimden üstündür. O bilgisizliği sebebiyle yoldan saptı, hâlbuki bu nasipsiz yolu biliyordu. (s. 207)

Cahil olduğu hâlde ibadetlerini yapan, piyade iken yol almış; tembel âlim süvari olduğu hâlde geri kalmıştır. Ellerini kaldıran (dua eden) cahil, başını kaldıran (kafa tutan) bilginden daha iyidir. İnsanların gönlünü alan güzel huylu cahil, gönül kıran âlimden daha iyidir.  (s. 209)

Ellerin sofrasındaki kuzudan kendi el emeğinle kazandığın sirke daha hoştur. (s. 210)

İmam Gazzali’ye (rahimehullah), “İlimde bu yüksek mertebeye nasıl eriştiniz” diye sormuşlar, “Bilmediklerimi sorup öğrenmekle ve utanmamakla” demiş. (s. 210)

Yüce Mevla gördüğü hâlde örter; komşu görmeden yaygara koparır. Allah korusun, halk eğer gayba vâkıf olsaydı, kimse kimseye rahat yüzü göstermezdi. (s. 214-15)

Hükümdara öğüt verecek kimsede ne can korkusu olmalı ne de ihsan ümidi. (s. 216)

Aktaran: Feyyaz Kandemir

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir