Feyza Yapıcı: Vasiyetim

Vasiyetnâmenin gece yazılması gerektiğine olan inancımdan ötürü 00.30 sularında yazmaya başladım. Niçin gündüz değil de gece? Çünkü ölüm daha ziyade “gece”ye yakışan bir mefhum.

Vasiyetnâme yazmak; insanın bizzat kendi ölümüne razı oluşuna, ölüme boyun eğişine işaret ettiğinden ötürü modern insana uzak bir iş gibi gelir. Modern insan kendi ölümünü sürekli ötelemeye alışkın olduğu için, vasiyetnâme ona tuhaf ve korkutucu gelir. Açık konuşmak gerekirse, bana da öyle oldu ve epey tereddüt ettim, ürperdim. Birkaç gün masanın başına geldim gittim. Ölümü daha evvel yeteri kadar düşünmemişim gibi geldi. Kendime itiraf etmekten hicap duyduğum, o “kötü” gerçek ile bir kez daha karşılaştım bu gece. Basbayağı “modern insan”ın özelliklerini taşıyordum işte. Ona benzemekten kurtaramamıştım kendimi. Oysa bu çağda yaşansa dâhi, insanın kendini “modern insan”  olmaktan alıkoyabileceğine inanıyordum. İnşallah, geride kalanlardan bu muvaffâkiyete ulaşacaklar olur. Fakat şairin de dediği gibi “Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da/Herkes biraz var o kadar.” Hâsılı, yaşadığımız yoktu. Ölmekten, ölüm sonrası hakkında yazmaktan korkmamak gerekti.

Ölüm anne ve babadan evvel evlâda gelmiş ise, muhakkak çok büyük acılar bırakır yürekte. Fakat bir Müslümanı diğerlerinden ayıran en mühim noktalardan birisi -şüphesiz- ölüm karşısındaki duruşudur. Anne, baba ve kardeşimin ölümüm karşısında bu Müslüman duruşu sergileyeceğine inanıyorum.

Geride bırakacağım en değerli şeyler ise, elbette kitaplarım. Hukuk kitapları ve diğerleri olarak tefrik ettiğim kitaplarıma ise şu şekilde muamele edilmesini rica ediyorum:

* Hukuk kitaplarım, fakültemin kütüphanesine bağışlansın.

* Diğer kitaplarımın ise kimseye verilmemesini, mümkün olduğu sürece kütüphanemde muhafaza edilmesini, bunun mümkün olmadığı zaman ise bir şekilde imha edilmelerini istiyorum.

* Hediye kutumda sakladığım hediyelerin, hediye verenlere iade edilmesi bir diğer vasiyetim.

* Klasik müzik koleksiyonum, klasik müzik seven herhangi birine verilebilir. (Klasik müzik seven bir tanıdığım olmadığı için isim veremeyeceğim.)

* Ufakken babamdan devraldığım pul koleksiyonumun ise kardeşime verilmesini istirham ediyorum.

* “Gömülme yeri” hususundaki vasiyetim üzerinde epeyce düşünmeme rağmen bir yer bulamadım kendime. Kendimi ait hissettiğim bir memleketimin dahi olmadığını ilk defa tecrübe ettim böylece. Demek daha evvel bu hususta hiç düşünmemiştim. Oysa insanın kimliği bu aidiyet üzerine bina edilirdi. Kimliğini ait olduğu “yer”e göre şekillendiremeyen birinin yaşıyor olduğu iddia edilebilir miydi? “Ceset” nitelemesi bu kişiye, fiziki mânada ölmüş olandan daha çok yakışır aslında. Tıpkı Cevdet Karal’ın şu dizelerinde söylediği gibi:

“Cesedi nereye gömelim
Kaldırdığı tozun altına mı bir cümlenin
Ölmedin ama diri değilsin
İçinde senelerin”

Her neyse;  babam nereyi uygun görürse oraya gömebilir beni.

* Son vasiyetim ise, çalışma masamın çekmecesinde bulunan ve tüm yaşamıma tanıklık eden; mor, turuncu ve kırmızı kaplı günlüklerimin -öldüğüm vakit derhal- okunmadan yakılmasıdır.

 

Feyza Yapıcı

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • ihanetuman , 16/09/2015

    o günlükleri bulan ilk kişi kesin okuyacaktır ve yakmayacaktır. edebiyattan anlayan bir zat-ı muhterem ise ve günlükler edebi değere sahipse kitaplaştırabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir