Devrimin Sosyolojik Olarak İrdelenmesi

“Devrim ve Devrimci Olmak” dosyamızın üçüncü yazısını Bilal Can yazdı.

***

Dünya tarihi, insanlığın sürekli bir şeyleri devirmesinden müteşekkildir. Kimi bardak devirir, kimi kitap, kimi güreşte birbirini devirir kimi ise devleti yönetenleri devirmek için çabalar. Ne olursa olsun her devrim bir hareket/eylem halinin yansımasıdır. Fiilin hareket hali olması ve failin fiilini işlerken bir cürüm haline bürünmesi, yapılan “devirmek” işinin sonucuna göre değerlendirilir. Kişiyi veyahut toplumu -eğer ideolojik değilse- bu devrime hazırlamak, devrimin ruhuna aykırı olduğu için, devrimler genellikle kaos, belirsizlik ve şaşkınlık haline neden olan ve “aniden” gerçekleşen bir olgu olmuştur.

İdeolojik olarak devrimler bir ön hazırlığı gerektirmekle birlikte sonuçlarının yol açacağı etkilerin olasılıkları üzerine de yoğun çalışmalar yapılmış fakat sosyolojik olarak bu durumun büyük bir zafiyet oluşturduğu görülmüştür. Bu da bir süre sonra devrimin anarşik ruhunu söndürmekte, konuyu bir ütopya haline çevirmektedir. Dünyanın birçok yerinde komünizm ve sosyalizm rüyası bu durumun bir sonucu olarak görülmektedir.

Devrim, toplumsal bir hareketlenme biçimi olarak tamamen sosyolojik bir olgudur. Bu bakımdan kendisi de ihtilali bir bilim olan sosyoloji, devrimin irdelenmesi noktasında kilit rolü üstlenmektedir. Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi dönemsel fakat küresel çapta etkisi olan devrimler birçok konuda değişim ve dönüşümü beraberinde getirerek sosyolojinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sosyoloji de bu devrimler neticesinde ortaya çıkan değişim ve dönüşümü odak noktası haline getirmiş ve meseleleri anlama gayreti içerisine girmiştir. Bu bakımdan sosyoloji için; bir tür anlama bilimi tanımlaması yapmak yanıltıcı olmayacaktır. Çünkü değişim ve dönüşüm bazen gürültülü bazen de sessiz devrimlerin ertesinde gerçekleşen hareketlenme biçimidir. Sosyoloji de buna odaklanarak olayı çözmek yerine meseleyi teşhis etmeye çalışmaktadır. Bugün Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi iki tarihsel olayı sosyoloji olmadan anlamak mümkün değildir.

Tarihi ve toplumsal koşullar bağlamında dünya milletleri çeşitli görüş, ideoloji ve akımlarla birlikte devrime başvurmakta, devrimi, mevcut sistemin oligarkları ve eskinin tasallutundan kurtuluş olarak, yani bir “arınma zamanı” olarak görmektedirler. Devrimlerin kendilerine odak noktası olarak aldığı temel olgu “yıkma” unsurudur. Her devrim, bir olgunun, kurumun yahut düzenin bozulması anlamına gelmektedir. Bu bakımdan devrimler “anarşist” bir yaklaşımın ürünü olarak düzene karşı bir hareketlenme biçimi olarak anlaşılmaktadır.

Devrimler her daim bir dikotomi eşliğinde kendini gösterir: kazanan mutlu azınlığa karşın kaybeden üzüntülü çoğunluk… Bu durum, belirli kesimlerin menfaatlerini ön plana çıkartan bir hareketlilik biçimi olarak geçmişten bugüne yaşanan ve tarihsel açıdan bir çok veri sunan kurgusal bir kaos halinin temsilidir.

Geçmişte devrimler, kitlesel boyutta gerçekleşirken ideolojiler çağının son bulmasıyla günümüzde bu durum belirli grupların menfaat çatışmalarının boy gösterdiği hareketlenmenin adı olmuştur. Bu bağlamda “devrim” ve “darbe” kelimeleri son yüzyılda beraber anılır olmuş, ordunun göreve çağrılması, belirli grup ve örgütlerden medet umulması ve “darbe girişimlerinde bulunulması” devrimin günümüz dünyasında menfaatler bağlamında devrik bir cümleyle anılmasına neden olmuştur.

“Post-devrim” yahut “postmodern darbe” şeklinde tanımlanır hale getirilen “devrim” ve “devrimcilik” düşüncesi; vicdanilikten yoksunluk, insanilikten uzak, “zafere giden her yolun mubah olduğu” ifadesindeki Makyavelci zihniyetin ürünü olarak çeşitli kılıflarla şirin gösterilmeye çalışan bir imgelem, bir rüya, büyük bir gaye haline bürünmüştür. Devrimin yol açacağı argümanlar ve sorunlar hiçbir zaman öngörülmemiş, hayali cennet veyahut şölen halinin sürekliliğine her daim vurgu yapılmıştır. Hayvan Çiftliği’nde olduğu gibi  “bütün hayvanlar eşittir fakat bazıları onlardan daha eşittir” sonucuna ulaştıran, belirli bir grubun bundan nemalanmasına neden olan sonuç, çoğunluğun mağduriyetinin de bir ifadesidir.

Sol görüşlü grupların tekelleştirdiği bir kavram olarak “devrim”, muhafazakâr gruplar tarafından soğuk karşılanmış, sonuç itibariyle bu kavramın etki alanları iki grup tarafından da ön görülmez bir hal almıştır. Her “devrimin kendi çocuklarını yemesi gibi” Goyavari bir yaklaşım, devrimin ön görülemez sonuçlara neden olması açısından önemli bir çıkarımdır.  

Bilal Can

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Antimakyavelist , 29/01/2021

    Bir gün devrim de devrilir.

  • Halil Kütahyavi , 29/01/2021

    Gümümüzde devrimler menfeat, para ve güç için yapılıyor ve şekli değiştı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir