Çirkinin Estetiği: Sanatta Güzele Muhalefet Mümkün mü?

Muhalif Olmak dosyamızın beşinci yazısını Oğuzhan Yılmaz yazdı.

***

Sanat eseri, gerçeği olduğu gibi yansıtmaktan daha fazlasını vadeder. Zira gerçek, artık sanatçının müdahalesi ile kimi zaman bir tuvalde kimi zaman bir şiir yahut musikide kimi zaman ise bir sahne üzerinde farklı bir forma bürünmüştür. Doğadan ilhamla ortaya çıkan bir nesnenin güzelliği veya çirkinliği sanat eserinde de aynı şekilde güzel veya çirkin olacağı anlamına gelmez. Sanat için neyin yapıldığından daha mühimi nasıl yapıldığıdır. Picasso’nun “O balık değil resim’” sözü de buna karşılık gelir. Bu pencereden baktığımızda, karşımıza estetik kavramı çıkacaktır. Estetik ise sanatta daha çok güzelle ilişkilendirilen bir kavramdır. Peki estetik sadece güzel kavramına mı aittir?

Estetik sözcüğü, Yunanca aistheta (duymak, algılamak), aisthesis (duygu, duyum) sözcüklerinden gelmektedir. Estetiğin lügatte geçen güzelliği ve güzelliğin insan üzerindeki etkilerini konu alan felsefe kolu, bediiyat, güzelliğin bilimi tanımı bir bakıma eksiktir. Estetik, bu tarifin sınırlarını aşmıştır. Nitekim estetik, her ne kadar güzelle ilişkilendirilse dahi, içinde çirkini de barındıran, iyi ve kötü gibi zıtlıkların bir arada görünebildiği bir dünya sunar bize. Antik çağdan bakıldığında güzellik hakikatle ilişkilendirilmiştir. Çirkinlik ise hakikati olumsuzlayan bir nitelikte karşımıza çıkar. Söz konusu sanat olduğunda çirkinliğe tahammül edilemez. Bu bakış açısı bize çirkinin kaderinin güzelden mahrumiyet olduğunu söyler. Ancak algı düzeyinin her bireyde farklı tezahür etmesi bu çerçevenin dışına çıkılması gerektiğini gösterir. Çirkin de tıpkı güzel gibi hayatımızın içindedir. Hatta çirkin estetiğin dahi içindedir yani sanat eserini eğer estetik bir açıdan ele alacak olursak güzelden fazlasıyla karşılaşırız. Yalnızca güzel olan ve çirkinlikle sınanmayan sanat eserinin estetik açıdan eksikliğinden bile söz edilebilir. Çirkin, sanat eserinin biçimini tamamen bozabileceği gibi eserin güçlenmesine de sebep olabilir. Çünkü sanat eseri bütünlüğe kavuşurken çirkinlikle sınanmış ve biçimini bozmadan bu durumdan galip çıkmıştır. Yani çirkin bir nesne, esere aktarımı sırasında sanatçının hüneriyle birlikte bütüncül bir forma bürünmüş; bu forma bürünen sanat eseri bir uyum ve ahenk içerisinde estetik bir nitelik kazanmıştır. Bu tarzda bir esere ise yalnızca güzel demek eksik kalacaktır. Bu durum sanatta güzele muhalefetin yani çirkin estetiğinin bir boyutunu temsil eder.

Konunun diğer bir yönü ise direkt olarak sanat eserinin çirkin olmasıdır. Sanat eseri konu aldığı nesnenin niteliği önemli olmaksızın çirkin bir şekilde sonuçlanmış olabilir. Burada ise ortaya çıkan eserin gerçekten çirkin olup olmadığı hususunda öznel yaklaşımlar devreye girecek ve bir karmaşa söz konusu olacaktır. Öznel yaklaşımın olduğu herhangi bir durumda eserin estetiğini belirleyen en büyük etken bu yaklaşımı sergileyen kişinin bilgi, birikim ve estetik zevkidir. Hal böyle olduğunda yalnızca güzel olanın estetiğini savunanlar olduğu gibi yalnızca çirkin olanın estetiğini de savunan birileri çıkacaktır. Burada da güzele muhalefet öznel yaklaşımın etkisiyle eserin direkt olarak çirkin kabul edilmesiyle vukû bulacaktır. Zaman içinde değişen değerlerin günümüzdeki yansımasını da hesaba kattığımızda her bir birey kendi estetik anlamını geçmişe nispeten tazeleyecek ve bu inşâ süreci sonunda eskinin çirkini, yeninin güzeli ya da bu durumun tam aksi bir nitelik kazanacaktır. Yalnızca çirkin olarak addedilen bir eserin de estetik açıdan nakıs olduğunu söyleyebiliriz.

Nesneler, nesne olma vasfı dışında sanattaki görünümüyle de kişinin zihninde farklı çağrışımlara gebedir. Kişinin nesnelerle bağlantısı ne kadar kuvvetliyse çağrışımlar da o denli kuvvet kazanır. Şiirde imgenin yeri burasıdır. Şairler kullandığı imgelerle okuyucuya birçok mananın kapılarını açar. Şairin kendi ifadesiyle “Ser-seri şair bu rezil ve mutezil dünyada çalkantıya uğramış toplumun belkemiğindeki irkilişi çabucak kavrar. Sapkınlıkla ittifak edilmemesi gereğini sezişiyle muhalif tarafta yer alır. Uyumsuzluğu seçer, çünkü uyumlu bir tutum sapkınlıkla ittifak edilebileceği tehlikesini getirecektir.” Estetik ise bir uyum ve ahenk arar. Şair şiirinde her ne kadar birtakım çirkinlikleri konu edinse dahi bunu ifade ederken kullandığı üslubu bütünlük içerisinde bakıldığında estetik bir nitelik kazanır.

“Şaşılacak bir dünyada yaşamaktı; öğrendik/ şimdi külçeler yüklüyüz şaşılacak bir biçimde/ külçeler yüklüyüz ve çıkmak istiyoruz yokuşu/ sokaklar gittikçe katı bizim adımlarımıza/ peşimizde bütün bahçeleri boşaltan ter kokusu/ yankımız soyunup sevap rahatlığı alınan yataklarda/ yürek elbet acıyor esvap değiştirirken/ bizden artık akması beklenilen kan da katı/ kovulduk ölümün geniş resimlerinden” mısralarında kullandığı ter kokusu, kanın katılığı, acı gibi kavramlar her ne kadar çirkinliği çağrıştırsa da şairin hüneriyle bir bütünlük içerisinde ele alındığında estetik bir nitelik kazanır. Şair karşı çıktığı, yıkıma uğratmak istediği nesneleri şiirinde apaçık kullanarak biçimi bozmadan bir estetik inşâ etmiştir. Yine şairin ifadesiyle “Şiir ne kadar bütünden gelen ve bütüne doğru bir sanatsa, o kadar da ayrım koyan bir sanattır.” Bu açıdan bakıldığında güzel ve çirkin arasındaki ayrımı ve bütünlüğü şiirde görme olasılığımız çok yüksektir. Şiirdeki bu tutum aracılığıyla ifade edecek olursak sanatın güzelliği başka estetik olması başkadır.

“Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.” Kaypak ve zarif ifadeleri de bu ayrımı gösteren ve tıpkı güzel ve çirkin gibi aynı estetik amaca hizmet eden kavramlardır. Şairin bir başka şiirinde de çirkinin estetiğini görebiliriz: “ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun her şey çok yetersiz senin içinher şey sana çok fazla ayıklarsan ayık durabiliyorsun aranı açıyorsun kendinle eşyayı araladıkça uyanmanın bedeli serapları fedadır uykuyu tadayım dersen kâbusa dalmak pahasına. Tarihe dersini vermen gerek yoldan ayrılamazsın yediremezsin sokulmayı kendine tabiatın apışaralarına ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu durdurabiliyor seni ne gürültülü bir havra. Yükün ağır.”

Sanatta güzele muhalefet geleneksel bir yaklaşımla ele alındığında hakikatle bizzat ilişkilendirildiği için mümkün kabul edilmemiştir. Estetik de bu yaklaşımın etkisiyle yalnızca güzelle anılan bir kavram haline gelmiştir. Ancak zamanla estetiğin güzelden fazlasını içerdiği aşikâr olmuş ve güzel olanı önceleyen tanımı noksan kalmıştır. Estetik açıdan ele aldığımız bir eserin güzel ve çirkini içerisinde barındırması ve bunu uyum içerisinde muhatabına aktarması çirkinin estetiğinin bir boyutudur. Bu eserin estetik gücünü artıran bir boyuttur. Sanat eserinin öznellikle birlikte ele alınarak yalnızca çirkin kabul edilmesi de çirkinin estetiğinin diğer bir boyutunu oluşturur. Bu ise eserin estetik niteliğini zedeleyen hatta ortadan kaldırabilen bir boyuttur. Bir eserin estetik olması ile yalnızca güzel veya yalnızca çirkin olması arasında bir fark gözetilmesi gerekir. Estetiğin sınırlarında güzelin de çirkinin de kendine yer edinmesi gayet tabiidir. Estetik iki kavramın da üstünde bir konuma sahiptir. Estetik bu açıdan ele aldığımızda bizzat kendiliği ile estetik demektir.

Oğuzhan Yılmaz

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir