“Mana Gülistanının Bülbülü: Sâdî Şîrâzî” dosyamızın dördüncü yazısını Mehmet Ali Özkan yazdı.
***
Şeyh Sâdî Şirâzî Doğu edebiyatının zirve isimlerindendir. Farsça kaleme aldığı iki ayrı eser olan Bostân ve Gülistân ile şöhret bulmuş bir bilge, âlim, sûfîdir. Bostân ve Gülistân öylesine bütünleşmiş eserlerdir ki pek çok kimse bu iki başyapıtı tek kitap zanneder. Sâdî Şirâzî ilk olarak Bostân’ı kaleme almış ardından da Gülistân’ı… Hatta Gülistân’ını Bostân’dan arda kalanlarla telif etmiştir: “Kısaca Bostân’ın güllerinden arda kalanın da eklenmesiyle Gülistân kitabını tamamladım.”
Sâdî Şirâzî Bostân’ı gezip gördüğü tecrübelerini aktarmak maksadıyla kaleme almış, gördüklerini, işittiklerini, yaşadıklarını alegorik anlatımla insanların faydasına sunmuştur: “Dünyanın dört bir yanını gezip dolaştım, birçok insanla günlerimi geçirdim (…) Gönlümden şöyle geçirdim: Mısır’dan dönenler dostlarına armağan olarak şeker getirirler. Benim elimde şeker yoksa da şekerden tatlı sözlerim var. Fakat bu şeker öyle her ağızda çiğnenen bir şeker değil; mana erbabının kâğıda döktüğü şekerdir!”
Gülistân’ın önsözünde -ki bugüne dek yazılan en edebî önsözlerdendir- bu eserini riyazete çekilmişken bir dostunun ricası üzerine kaleme aldığını belirtir. Ardından da yazdıklarının gücünü, kalıcılığını vurgular: “Bir demet gülü ne yapacaksın? Onun yerine benim Gülistân’ımdan bir yaprak al. Gülün ömrü azdır. Benim Gülistân’ım ise sonsuza kadar solmaz.”
Gülistân’ın girişinde geçen şu ifade ise bu eserlerin hangi niyet ve amaçla yazıldığı, asırlardır niçin bu kadar okunduğu sırrını beyan eder: “Ali’nin kılıcının kınında, Sâdî’nin de dilinin damağında durması normal karşılanmaz…”
Bostân tamamı şiir, Gülistân ise şiir ve nesir karışık eserdir. Gülistân’ın Bostân’dan daha fazla okunmasının ve üzerine pek çok nazirenin yazılmasının başlıca sebebi ise nesir olarak anlatılan hikâyelerin altına düşülen tamamlayıcı şiirler ve güçlü bir seci kullanımıdır. Kısaca -özellikle aslından- Gülistân okuması kişi de hem şiir, hem de düzyazı sahasında ciddi bir edebî birikim sağlar. Bunun yanında fikrî bir olgunluk kazandırır, ruhu dinlendirir. Klasik Fars edebiyatının zirvesi kabul edilen Molla Cami de bunu Gülistân’ın naziresi olan Bahâristân’ının önsözünde belirtir: “Gönlü dinlendirmek ve zihni açmak için zaman zaman ünlü şeyh ve büyük üstat Müslihiddin Sâdî-i Şîrâzî’nin mübarek nefeslerinden meydana gelen Gülistân kitabı okunurdu…”
Bostân ve Gülistân’ın hikâye gücünün tartışılmaz yönüne gelince… Şahsiyet kuran, toplum inşa eden kıssalardır anlatılanlar. Soyut-somut kavram yetisi gelişen her bireyin ölene dek okumaktan usanmayacağı, okuduklarından her yaşta farklı hisseler çıkaracağı bu iki eser, hayata dair ciddi tecrübeler aktarır. Dahası meydana gelen güçlükler, zorluklar karşısında kadrini bilerek okuyan her okuyucu bu kısa hikâyelerin gösterdiği yola tutunur.
Bostân ve Gülistân gibi eserler tarih boyunca yalnızca hikâye örgüsü, metin matematiği olarak öne çıkmamış, dil ve edebiyat zenginliği de sunmuştur. Doğru anlamak adına bu eserler temelde insan yetiştirmeyi amaçladığı için okuyucuyu kuşatıcı bir eğitime tâbi tutmuş; çocuk, ebeveyn, yönetici, zengin, fakir toplumun her kesimine hitap etmiştir. Böylesine güçlü bir misyonla da nesilden nesile miras olarak aktarılagelmiştir. Sâdî Şirâzî’yi “efser-i fazilet” olarak niteleyen Ziya Paşa’nın dediği gibi:
“Bir kimse okursa Bostân’ı,
Anlar o zaman nedir cihanı”
Bu iki kadim eser bilhassa insanın sosyal hayatta en çok ihtiyaç duyduğu sözel-yazılı dil kullanımı üzerine ciddi katkı sunar. Nitekim Şeyh Sâdî, Gülistân’ın önsözünde bu eseri okuyanların belagat sahibi de olacağını belirtmiştir: “Bu kitapta öyle bir üslup kullandım ki konuşanların işine yarar, yazı işine başlayanlara da belâgat öğretir.”
Bu sebepten olacak ki başta merhum Âkif olmak üzere pek çok Türk şair tarafından kritiği yapılarak okunmuştur. Âkif’in henüz küçük yaşlarda Gülistân’ı ezberlediği meşhurdur. Kendisine yapılan, “Senin için Bostân’ı okumamış olmak adeta rezalettir” eleştirisinden sonra da Bostân’ı okuyup bitirdiği, hatta defalarca baştan okuyup tefekkür ettiği bilinir. Âkif’in bu eserlerden yaptığı şiir tercümeleri Safahat’ındadır ve muhakkak okunmalıdır.
Bu eserler üzerine kaleme alınan şerhlerde de bir tertip, düzen belirlenmiş ve adeta bu kitapların nasıl okunması gerektiğine dair bir yol çizilmiştir. Hikâyelerin tercümeleri, açıklamalarının yanında dilbilgisinden kelime ve darb-ı mesel öğrenimine kadar pek çok bilgiler sunulmuştur.
19. yüzyılda Cafer Tayyar b. Ahmed tarafından kaleme alınan Rehber-i Gülistân bu amaçla kaleme alınan ve uzun yıllar ders olarak okutulan bir eser olmuştur. Değerli kitap bir yandan Gülistân’ın tercümesini sunarken diğer yandan kelime ve dilbilgisi açıklamaları verir. İnsanların Batı dillerine yöneldiği bir dönemde Doğu dillerinin ve Farsçanın güzelliğini, önemini göstermek isteyen Cafer Tayyar’ın bu amaçta Gülistân adlı eseri tercih etmesi muhakkak ki tesadüf değildir. 16. yüzyıl şârihlerinden Sûdî Bosnevî’nin şerhi de böyledir. Özellikle derinlemesine Bostân ve Gülistân okuması yapma niyetinde olan bir kimse muhakkak bu iki şârihin kitaplarını incelemeli, hatta mümkünse ehil bir üstadın rahle-i tedrisinden geçmelidir.
Mehmet Ali Özkan