Edebiyatın lokomotifi olan dergilerde, şiir ve öykü kadar nitelikli söyleşiler de önemlidir. Dergilerde yayımlanan öykü ve şiirleri farklı ortamlarda hep değerlendirilmiştir ama söyleşiler genelde es geçilir. Merhum Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mecmuasında geçen “Gazetecilik Röportaj Demektir!” sözünden ilhamla Dergilerde Söyleşiler’e değindik. Bu ilk. Gelecek aylarda daha kapsamlı ve daha yoğun içerikli olarak dergilerde yayımlanan röportajlar hakkında bilgiler vereceğiz.
Celal Kuru sizin için dergilerin dünyasına daldı.
***
POSTÖYKÜ (Kasım-Aralık, 1. Sayı)
Aykut Ertuğrul’un yönetiminde, başarılı bir çıkış yapan çiceği burnunda dergi Postöykü ilk sayısının ilk söyleşisini Şule Gürbüz ile yapmış. Derginin içeriği kadar söyleşisi de başarılı olmuş. Postöykü’nün yolu açık olsun. Burcu Bayer’in sorularını çok yalın bir dille cevaplayan Gürbüz’ün, öykücülüğüne, kadim insan ve modern insana bakışına, yirmi yıllık inziva hayatına değinildiği konuşmadan tadımlık cümleler: “İnsan neyin peşinde hulusi kalp ile ve süresiz ve beklentisiz, dün ektiğini bugün hasat etmeye uğraşmayarak bir yola düşmüşse, vakıf olunamayacağına ama vasıl olunabileceğine inanıyorum. Sürekli ve ağrılı olmaya inanıyorum. Başka türlü hiçbir geçmiş büyük ruh sizi kucaklayıp teselli etmez, ama bu sonsuz şifa da başka yerde bulunmaz.
KARABATAK (Kasım-Aralık, 17. Sayı)
Karabatak dergisi söyleşilerinde gelenekle bağ kurmaya devam ediyor. Teoman Duralı ile “Birliği bütünlüğü sağlayan edebiyattır, şiirdir” başlıklı konuşma, Mehmet Sabri Genç’in açıklamasıyla başlıyor: “Marifet sahibi olmayan, malumatfuruşların hükümranlığı, aydınlatması saman alevi gibi geçicidir. Bizleri kendi mağaramızdan çıkartacak ve görmeyen gözlerimizi hiç sönmeyen hakikat ışığıyla kamaştıracak münevver insanlarımızı can kulağıyla işitmemiz elzemdir. Hele de bu buhran çağında iki kere elzemdir. Laf olana hiç bulaşmadan, söz olanı da uzatarak sizleri hasbihâlimizle başbaşa bırakıyorum”
Konuşmanın her satırı dolu dolu. Duralı, “Bir toplumu , bir milleti ayakta iki sütun tutar onlardan biri din öbürü de dil.” diyor ve ekliyor: “Okuyan bir toplum değiliz. Niye okumuyoruz? Aklımız yok! Çünkü akıl işidir okumak.” Dünya üzerinde müslümanların pür melâl haline farklı açılardan değinen, islâm birliğinden gittikçe uzaklaştığımız uyarsını yapan, ekonomi ve iktisat arasındaki farkı uzun uzun anlatan ve şehrin ortasına bir tapınak gibi dikilen AVM’ler hakkında “Hafızası olmayan bir topluma her istediğini yaptırırsın. Hafızana ne ekersen onu biçiyorsun. Hafızanda bir şey olmadığına göre biçemezsin de.” diyen Teoman Duralı’nın söyleşisi dikkatli ve rikkatli okuyucularını bekliyor.
MOSTAR (Kasım, 117. Sayı)
Çıkardığı ilk sayıdan bu yana söyleşi geleneğinden kopmayan dergilerden biri de Mostar. Özellikle son aylarda Yusuf Kaplan, Bedri Gencer ve Kemal Sayar ile yapılan konuşmalar bir ivme kazandırdı dergiye. Kasım ayında Kemal Sayar ile “Sosyal medya arkadaşlığı bir tuşa basmakla kaybolur.” üst başlığı ile yapılan konuşma dimağımızı açıyor. “Günümüz toplumu bir hız toplumu, o kadar hızlı gidiyoruz ki, yoldaki hikâyeleri fark edemiyoruz.” diyerek söze başlıyor Sayar. Ağırlığı gençlerin sorunlarına çözüm odaklı olan konuşma da tavsiyeler ışık tutuyor yolumuza: “Gençler buldukları her fırsatı değerlendirmeliler. Mesela yürüyerek gidebilecekleri yerlere yürüyerek gitmelerini öneririm. Arkadaşlarıyla birlikte sohbet edebilecekleri bir vakit bulabildiklerinde, cep telefonlarını dışarıda bırakarak bu sohbetin tadına varmalarını öneririm. Mektup yazmalarını ve mektupla iletişim kurmalarını öneririm. Alış veriş merkezlerinde dolaşmak yerine bulabildikleri ağaçlık yerlerde, ormanlarda, tabiatın bulunduğu yerlerde dolaşmalarını, bir bank bulup kitap okumalarını ve hayal kurmalarını öneririm.”
Sosyal medyanın faydasından çok zararının olduğu, pop yıldızlarıyla, futbolla, tüketim kültürüyle, günübirlik ilişkilerle boşluklarını doldurmaya çalışan gençlere ve de “Ahlâk evde başlar. Ahlâk anne babadan ancak çocuğa aktarılabilecek temel bir değerdir.” diyerek ebeveynlere söylediği çok söz var Kemal Sayar’ın.
YEDİ İKLİM (Kasım, 296. Sayı)
Yedi İklim, çeyrek asırlık bir mazisiyle edebiyatımızın köklü dergilerinden. Mehmet Özger şiirinin ellinci yılında Nurettin Durman ile konuşmuş. Söyleşi şu satırlarla başlıyor: “’Günler gelip geçmekteler/ Kuşlar gibi uçmaktalar.’ diyor Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri. Öyle bir güzel diyor ki hiç rahatsız olmuyor insan. Bu gidişlerin gelişlerin seyri seferinde bir tabiilik var ki böyle olmaktadır. Bu minval üzere bir de baktım ki tam elli yıl geçmiş ilk şiirimin yayınlanmasının üzerinden. Şubat 1964 – içinde yaşadığımız yıl 2014. Şükürler olsun, hamdu senalar olsun âlemlerin Rabbine. Bu günleri gösterdi, bu yaşa kadar yaşattı bu aciz kulunu.”
Konuşmanın ağırlığı şiir üzerine. Durman’ın “Benim için bir okuldur” dediği dergiler ve son kitabı “Derin Yara” üzerine de kısa kısa değinilmiş.
Ayrıca dergide Fatma Sevde Haksal’ın Türkçeye çevirdiği İranlı yönetmen Mecid Mecid’i ile “Hz.Muhammed” filmi üzerine de bir söyleşi yer almaktadır.
İTİBAR (Kasım, 38.Sayı)
Her ay iki söyleşi yayımlayan İtibar dergisi geçtiğimiz ay yeni yayın dönemine alışılanın aksine söyleşişiz girmişti. Kasım sayısında usta şair Ali Emre’yle Furkan Çalışkan konuşmuş. “Hayatın kazası yoktur” diyen şair, Müslüman sanatçının nasıl bir duyarlılığa sahip olması gerektiği hakkında önemli tespitlerde bulunmuş. İbrahim Tenekeci’nin Ali Emre şiirini ilk kitabı üzerinden yaptığı değerlendirme de söyleşinin hemen ardından geliyor.
MUŞTA (Kasım, 2.Sayı)
“Uçakların Uçtuğuna İnanmıyoruz” mottosuyla yayın hayatına giren “ Aylık Akıl ve Fikir Dergisi” Muşta genç ve dinamik bir kadroya sahip. Heyecanlarının hiç dinmemesi ve yayın hayatında uzun soluklu olmalarını temenni ediyoruz. Dibâcede derginin meramını şu şekilde özetlemişler: “Muşta’nın ikinci sayısı ‘Çöktü Kervan’ ismiyle çıktı. Bu sayı son yıllarda maddî olarak büyüyen Müslümanlar’ın, bu büyüme neticesinde kapitalizm çarkının dişlilerinden bir dişli olması, modern dünyanın tezine kendi tezi ile değil, anti-tezle karşı çıkması konu alınıyor. Bu bağlamda moda dergileri, İslâmî ürünler adıyla çıkan ve bütün mukaddes değerleri bir meta hâline dönüştüren ürünler, Müslüman işverenlerin Müslüman’a yakışan biçimde hareket edip etmediği, zekât mefhumu, muktedir devlet kuvvetinin bunun neresinde durduğu, kapitalistleşen Müslüman kesime kapitalizmi merkez alarak karşı çıkan anti-kapitalist Müslümanlar ele alınıyor. Bu bağlamda Lütfi Bergen ile günümüz Müslümanlar’ının mevcut durumu üzerine bir mülâkat gerçekleştirdik.”
Lütfi Bergen, “On yıl önce İstanbul 8 milyondu. Bugün 20 milyon. Bugün kapitalizm daha saldırgan kapitalizm kendisini kentle tahkim ediyor. Musa gibi çobanlığa razı olmayacak Müslümanlar için evet toprağa dönülemez. Ama o zaman da şunu söylemek gerekir. Musa gibi çoban olunmayacaksa Firavun’un Mısır’ından çıkış yoktur. İslâmcılar, ‘Musa gelecek, Firavun gidecek’ diyorlar. Koyun ve toprak kokmadıkça, kenti terk etmeyi göze almadıkça bu toplumdan Musa çıkmayacak.” diyerek günümüz Müslümanlarının kapitalizm, modernizm ve parayla imtihanına da sık sık değinmiş söyleşisinde.
DERGÂH (Kasım, 297. Sayı)
En uzun soluklu edebiyat dergilerimizden bir olan Dergâh’ın “Orta sayfa konuşmaları”da klasikleşmiş köşelerden. Hattâ bu konuşmalar Dergâh Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Kasım sayısında orta sayfası konuşmasıProf. Dr. Abdulkadir İlgen ile Türk Modernleşmesi üzerine yapılmış.
KİTAP-LIK (Kasım-Aralık, 176. Sayı)
Kitaplıık dergisi bu sayısında beş söyleşi ile çıkıyor karşımıza. Orhan Pamuk’un romanları üzerine çeviri bir söyleşi ile başlayıp, İsmail Ertürk, İlyaz Bingül, Laurent Mignon ve Cem Akaş’la nihayete eriyor.
Bu beş söyleşiden en çok dikkatimi çeken ise, ilk gençlik yıllarından bu günlere gelişini Murat Yalçın’a çok rahat bir dille anlatan İlyaz Bingü’ün konuşması oldu. Şu cümle bütün söyleşiyi özetliyor âdeta: “Edebiyat beni hayattan da suçtan da korudu, esirgedi.”
NOTOS ÖYKÜ (Ekim-Kasım, 48. Sayı)
Öykü denince akla ilk gelen dergilerden biri de şüphesiz Notos’tur. Dergi, bu sayısında iki söyleşi ile çıkıyor karşımıza. İlki, Edgar Allan Poe’nin Bütün Öyküleri’ni üç cilt olarak Türkçe’ye kazandıran, “Vaktim yetse sevdiğim bütün kitapları çevirmek isterim” diyen Hasan Fehmi Nemli ile, Poe çevirmek üzerine bir konuşma yapılmış. İkincisi ise, 1989’da yapılan ve Fatma Cihan Akkartal tarafından İngilizce aslından çevrilen Milan Kundera söyleşisi. Denemelerinde ve söyleşilerinde kadın yazarları hiç zikretmediği hatırlatılan Kundera’nı verdiği cevap dikkat çekiyor: “İlgilenmemiz gereken yazarların değil, romanların cinsiyet olmalı. Bütün büyük romanlar, bütün hakiki romanlar biseksüldir. Demek istediğim, hem kadınsı hem de erkeksi bir dünya görüşünü ifade ederler. Fiziki kişiler olarak yazarların cinsiyetleri kendi özel meseleleridir.”
ÂFÂK (Güz, 8. Sayı)
Mevsimlik fikir dergisi Âfâk 8. sayısında Teoman Duralı ile yedi sayfalık bir söyleşi gerçekleştirmiş. İlim ne içindir? Felsefe, bilim, sanat ve modernizme kadar birçok konunun konuşulduğu söyleşide, “Umut etmek hak değil, ödevdir.” diyor Teoman Duralı. Gençlere verilen nasihatler ise kulağa küpe olacak cinsten: “En önemli olay geçmiş irfan, ilmi iyi okumak, iyi görmek, iyi anlamak. Çünkü geçmişi derleyemezsek bugüne ve yarına ışık tutamayız. Çok bilinen gerçektir. Gayret isteyen fedakârlık isteyen bir iştir. Fedakârlıktan sarf-ı nazar etmeyeceğiz. Ahlâkın temelinde fedakârlık ve sadakat vardır. Sadakatin bittiği yerde, ahlâk da bel verir. İnsana sadakat Allah’a sadakattir zaten. Allah sadakati birbirimizdeki sadakatte aramaktan bahseder. Nedir bu sadakat? Doğru olmak. Dürüst olmak.
Celal Kuru
2 Yorum