Özel mail grubumuzda Edebifikir yazarları olarak aramızda yazışırken çıkan konulardan birini derleyip okumanız için hazırladık.
***
Sulhi Ceylan
Her yazar-çizer insan için farklı olmak şartıyla; iyi yazı, travmatik anların ürünüdür. Evlilik yazıyı öldürür, hele mutlu bir evlilik bitirici vuruşu yapar.
Sarsıcı bir aşk acısı, bir yakının ölümü vb travmatik durumlarda yazı hemen vücut bulmaz. Olayın sıcaklığı yaşanırken hiçbir kelime o “acıyı” sağaltamayacağı için değil, acını kirletmemek için yazmazsın, yazamazsın. Olayın üstünden biraz geçince (takriben 394 gündür) mükemmel şeyler yazılır ama kimseye okutulmaz, zamanı beklenir.
Mehmet Raşit
Sulhi Ceylan’ın söylediklerine iştirak ediyorum, yazı dertten doğar. Burada esas dikkat edilecek husus şu: yazı, “acı”dan sonra yazılır. Çünkü yazı yazmak bedensel enerji, zihinsel duruluk veya kaos, fiziksel imkân gibi birtakım zindelikler, kondisyonlar istiyor. Bu hep es geçilir.
Bilal Can’ın bu kadar çok yazması, kendisinin gökten zembille acı ithal etmesiyle mi oluyor? Bilemedim şimdi, bunu da Aydoğan açıklasın.
Eğer yazı yazan kişi erkekse yazmak evliliği köreltir. Tabiî erkek, kazak erkekse böyle olur. Kılıbık erkek ise evliliğin yazmayı körelttiği görülür. Yazının evliliği körelttiği örnekler Dostoyevski ve Tolstoy’dur; eşleri günlüklerinde sızlanıp durur. Evliliğin yazıyı körelttiği örnekler ise Davut Bayraklı, Aydoğan K ve Mustafa Çolak’tır; Allah, bunların hâline düşmekten, evliliğin yazıyı köreltmesinden bizleri korusun, âmin. Eğer yazı yazma işini mütemadiyen yapan kadın ise evlilik yazıyı gürleştirir. Genelde gürleştirir. Kadın, karşısında kılıbık erkek bulursa zaten gürleştirir. Kazak erkeğin birçoğu da gürleştirmiştir. Fakat bazı kıskançlık türleri var, “birisi benim karımın yazdığı yazıyı okuyup yazıyı beğeniyor, bu nasıl olabilir?” gibi bir düşünce var. Yani yazıyı okurken muhayyilede ister istemez bir yazarın canlandığını iddia eden aşırı kıskanç erkek, yazının gürleşmesini bir kenara bırakın hemencecik onu söndürebiliyor. Az da olsa böyle erkekler vardır, ben bu erkeklerin kıskançlıklarına hak veriyorum, olabilir. Bir açıdan, kadının kendi imzasıyla yazı neşretmesinin bir çeşit tesettür ihlâli olduğunu düşünmek mümkün. Çünkü tesettürden maksat, kimliğin ortaya çıkmaması. “O kadının kim olduğunun” bilinmemesi. Kimileri bu tesettür yorumunu “abartılı” bulabilir, ne yapalım bulsunlar ama böyle de bir anlayış var.
Bilal Can
Yazmak; bu rahatsızlanış, bu netameli eylem, etken bir kıpırdanışın nişanesidir. Yazmak; ceylanların suya inerken yaşadığı tedirginliğin aynısının insanda yaşanmasıdır. Yazmak; varoluşsal iç sıkıntının tekrar tekrar yaşanma halidir. Varoluşunu tamamlayacak insan, varoluşu sürekli tamamlanmaya çalışacak, bu yüzden de yazmak eylem olarak sürekli devam edecek bir hareketleniştir.
Evlilik bana göre yazmayı köreltmez. Tabiî bu deyişim yazarın içerisindeki o varoluş süreciyle alâkalıdır. Yazar içsel devinimini sonlandırmışsa, yazma sürecini herhangi küçük bir olay bile sonlandırabilir. Bana göre evlilik yazıyı sonlandırmaz ama verimliliği azaltabilir. Yazıya verilen sürede azalma olabilir, ev derdi, geçim derdi daha çok uğraşılan meseleler haline gelir, kişi uğraşacak daha çok mesele arasında yazmaya daha vakit ayırır ve asıl meseleyi unutabilir.
Aydoğan K
Yazmak, Bilal Can’la anlam bulmuştur fikrimce. Kalem ve Bilal birbirini besliyor. Aralarında esrarengiz bir ilişki olduğunu düşünüyorum.
Mustafa Çolak
Madem öyle, bekâr kardeşlerimiz daha etkileyici bulsun diye bu soruya Sulhi Ceylan üslubuyla cevap vermek istiyorum: Kitap deyince de aklımıza yazmak gelir. Yazılan, derli toplu yazılmış bir şeyler… Oysa Kuran’ın ilk emri nedir: “Oku” Ve bu emir de yazılı bir metni oku manasında değil, vahyi insanlığa oku anlamındadır. Nihayetinde o devirde okunacak herhangi bir yazılı metin yoktu. Bu bağlamda yazmak; körelmiş veya körelmemiş, o kadar da önem arz eden bir eylem değildir. Asıl olan okunandır. Yani ki okunanı dinlemektir. Bekârlar yazmakla uğraşa dursun, insan evlendiğinde dinleme makamına bir nebze daha olsun yaklaşır. Asli görevimiz dinlemektir son tahlilde.
Davut Bayraklı
Şahsıma yönlendirilen suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum. Mostar dergisinde yazdıklarım bu dediklerinizi çürütmeye yeter. Ayrıca Edebifikir’de ayda en az bir yazım yayınlanıyor. Daha ne olsun!
21 Yorum