Yakın Zamanın Destanı

Çığ değin ağır ruhları taşıyacak güç var mıydı bende? Yoksa ruhumda yırlayan senfoniye mi birikmekteler? Varılabilir miydi var ve yok edenin aşkına?

Soru ızdırabından cevap ferahlığına bir yolculuktu benimkisi. Fakat ruhların da sahibinin gecesinde, can havliyle boğazladığım bendim. Bu sebepten mümkün değildi ferahlığa ulaşmak; amaç da bu değildi hem.

Sonra… mâlûmdur sonrası.. duvar diplerinden topladım küflenmiş cesetlerimi. Bir uslanmaz maktullüğümdü çevreleyen beni. Beni yarlıgayan bendim, yargılayan da.

Bir hesap veriş heyulası!.

Bir günah sahibinin utangaç, korkunç bakışı gibiyim. Buna sebep ben olamazdım; o ses miydi, bilmiyorum? O ses miydi beni de kendi gibi bu şehirden ırayan? Zaman da ikimizle birlikte çırpınır dururdu, ta bengiden…

Seyrini duraksamadan sürdürendi oysa zaman. Batözle devrilmiş bir zaman..

Saymadım geçen yılları. -Bu aslında bir türkünün en yanık mısraı olmalı.- Kaç yüzyıl daha eklendi, saymadım. Saymadım çünki rakamlar dembedem ulanıp duruyordu. İkinin can katına çıkıyordum birden, aniden. Bu savaşım böylece süredursun; hattını çizdiğim bahar çiçeklerini topluyordu kadınlar öte yandan.

Gövermiş elmacık kemikleri, çökmüş yanakları, toprağa ve cennete alışık ayakları.. dikene ve nasıra da… Bu kadınlara mı öykünür, korkuyu öpüp doğuran şiirler?

Bazen beşik sallarlarken ölünç şiirlerini dokurlardı doğmaya erinmiş güneşe. Bir karanlık gecede, titrek bir acı ışığında, içine bebek koymayı unutmuş dağ kadar ağır beşiği sallayan avurtu çökmüş kadını görünce, ilk kez, şimşek gibi inmişti ruhuma bu ses.

Bu kadınlara öykünür, karanlığın öpüp alnından, yitip giden şiirler.

Burada, ölçütü her şeyin ölümdür! Ölüm için kapılar açıktır burada. Omuz vurmaya gerek duymaz ölüm ulakları. Çocukların beklediği yakışıklı ölümün gelişine hazırlık ise onlar doğar doğmaz yapılır bu şehirde.

Taşları buranın küçümencik avuçlarda kuş denli hafiftir. Bariyerleri aşınca, mamutları ıhtırır taşlar. Hedefe varan her taştan sonra olgun, koca, uzun sakallı, geniş omuzlu, kalın parmaklı -yılların yorgunluğu birikmiş parmaklarında-, kara ve ince kaşlı adamların içine, korkudan omuzlarını kasan çocuklar düşer.

Bu bir bombanın habercisidir. Korku vardır; ama dudaklarda yekinmez. Çünki umut vardır bodrum katlarında, kadınların kalbinde, atarilerde, konsollarda…

Evet o ses…

Bir acı bürgüsü giydirmişti bakışlarıma. Nuh’un aldanmayacağını, haklı oluşunu, içine kapanık oluşunun sebebini bu acı öğretmişti. Şimdi bu öğretinin, minnettar bir duyguyla bana yüklediği vakarı taşıyorum. Kurum satarak rüzgârla yarışıyor gibiyim. Fakat tıpkı zamanın -her şeyin başından sonuna kadar sürecek zamanın- şahitliği gibi uğunuyorum.

Her şeyden evvel o ses vardı bu şehrin göğsünde. Sonra kız çocuklarının ucu bucağı olmayan kalplerinde beliriverir. Bengiden alışkındırlar o sese.

Bu şehrin kız çocukları kendilerine öykünen şiirlerle büyürler. Yani;  soğuk, arık, ve cansız bedenlerine babalarının kondurduğu güçsüz bûseyle peşinden giderler sevgilinin. Susarak. Onlar susunca baladlar da susmalıdır ya!.

Genç kızlar ölüme şehadetle, yorulana dek susarak davetiye hazırlarlar. Dantelli oyalar, patikler, gerdanlıklar, çöküntü altında kalmıştır zira. Her çöküntü çeyizdir burada, vuslata habercidir…

Bu şehirde genç kızlar gözlerine sürme çekip tebessümün ifşa ettiği gamzelerini, Züleyha’nınkine benzeyen ince parmaklarını siyah kumaşlarla örterek, kıskandırıp beyazı, ölümü intiharla karşılarlar. Son çaredir intihar: ırzlarını korumak için… Artık korku vardır. Korku…

Beleren gözler bu korkuya imdir. Bu bakışlarda birikir acı nağmeleri. Bu görünendir; yüreklerine henüz bakılmamıştır. Bilinse yürekleri en korkunç taarruz oraya yapılır. Çün evidir Sevgili’nin ora.

Tüm bunlara, bu şehre iki şahit: ben ve o ses.. ruhumda ırlayan ses…

Zana Öngenç

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Sinan turap , 09/05/2017

    Eyvallah. Yıllar önce yaşadığım bir mekan için çok aleni yazdığım bir şiirin sıkılmış suyu çıkarılmış karmaşık görünen lakin tüm çıplaklığıyla zihnimi satırlara seren bir şiir olmuş.. yüreğine sağlık. Ne duygulu hisli yoğun bir şiirdi öyle

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir