Yollarda, iyi insan olmanın izlerini sürüyorum. Bu öngörülemez bir süreç. Kendime dair düzeltebileceğim şeylerin fark etmek değerli ama bunlara güç yetirememek acı verici. İnsanların nitelendirmelerinden bağımsız olarak kendilik bilincime varmak isterken aslında heybeme yeni acılar dolduruyorum. Her farkındalığın getirdiği ayrı bir yük var. Bu yükü omuzlarken tam düşeceğim yerde birden kuvvet kazanıyor ve can havliyle tutunacak bir dal buluyorum. Zamanla da taşımayı ve onunla yaşamayı yani kamburumu içime gömmeyi öğreniyorum. Sonrasında eğrilerimi doğrultabilirsem ne ala!
Gelenekselleşmesi için canla başla çalıştığımız gezilerimizin 2021 modelinin ilk durağının Adana olacağını hiçbirimiz tahmin etmemiştik. Çünkü bu C planımızdı. A planımızda Kuzey Anadolu hattında yer alan Çorum’dan başlayarak Van’a eğrilen bir rota izlemeyi düşünmüştük. B planımızda sırasıyla Marmara – Ege – Akdeniz kıyılarını takip edip Taşucu’ndan Kıbrıs’a geçmek yer alıyordu. C planımız ise Adana – Hatay – Antep (Antep zaten gazidir, Gaziantep demeye gerek yok.) –Malatya – Elâzığ – Erzurum – Van – Tatvan – Mardin – Diyarbakır olarak şekillenmişti. Ömer Can kardeşimizin de dâhil olabilmesi için A planında 5 günlük bir esneme payı bırakmıştık. Normalde 14 gün olarak planladığımız geziyi 9 güne indirecektik. Zira Can kardeşimiz Ömer nişanlanıyordu ve yıllık izni gezimize katılabilecek kadar uzun değildi. Bayram tatiliyle birleştirdiği izni 14 gün olduğu için en azından gezinin sonuna dâhil olacağı umudumuzu uzun süre koruduk. Emirhan’la beraber Erzurum’dan önce Kars’a gidip onu aldıktan sonra geziye beraber devam etmeyi umuyorduk. Tüm bu planlamalara rağmen isteğimiz gerçekleşmedi. Bu geziyi Ömer’siz yapacağımız belli olduğunda bir süre inanamadık. Birkaç gün Ömer’in bize şaka yaptığını düşündük. Özellikle 2019 ve 2020 model gezilerimize enerji ve heyecan katan bu insanın yokluğu bizi üzmüş ve daha ziyade şaşkınlıklar içerisinde bırakmıştı. Yani biz de sizin gibi nasıl olur da Ömer Can Haman bu yılki geziye katılamaz diye düşünenlerdeniz, yalnız değilsiniz. 3 kişilik çekirdek ekibimizin araç ve teknik işler sorumlusu olmadan A planının gerçekleşme ihtimali yoktu. B planı riskliydi. Ve kendimizi birden C planının kucağında bulduk.
1 Ağustos Pazar gününü 2 Ağustos Pazartesi’ye bağlayan gece saat 2’de evlerimizden çıkıp buluştuk. Bursa Terminali’nden Sabiha Gökçen Havalimanı’na geçecektik. Bursa’da gece çalışan birkaç hattan birisi olan 38-D’ye bindiğimizde artık gezinin başladığına inanmıştık. Çok istenilen şeyler her zaman yavaş gelir ve asla hızlanmaz. Bugün de bir türlü gelmek bilmedi. Ama geldiği gün çocuklar gibi şendik. Turuncu tişörtlerimizle sıcaklarıyla ünlü olan Adana’ya selam çakmak istiyorduk. Erkenden terminale gidip beklemeye başladık. 4.30’da Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin işletmesi olan BBBUS’a ait bir otobüsle başladığımız yolculuğumuz 70 dakika sürdü. Havaalanında Dış Hatların aksine İç Hatlar çok kalabalıktı. Pek sevilen bir eylem olmamasına rağmen 8.35’te kalkacak olan uçağımızı yaklaşık 3 saat bekleyecek olmamız bile bir heyecan ve mutluluk kaynağıydı. Her geçen dakikanın enerjimizi tüketeceğine artırdığını ve heyecanımızı yenilediğini hissedebiliyorduk. Uçak yolculuğumuz sorunsuz ve rahat geçmişti. Öngörüldüğü gibi tam 10’da Adana’daydık.
Ayağımızın tozuyla ismi Büyük Saat Meydanı’yla müsemma olan Kazancılar’a gittik. Kazancılar Adana’nın merkezi. Hatta Eski Adana’nın kurulmaya başlandığı yer. Şehrin merkezinde yer alan bir semtin bu kadar bakımsız olmasını hiç beklememiştik. Buraya bir insan gözleri kapatılarak götürülse ve gözleri açılıp neresi olduğu sorulsa Ortadoğu’nun ufak bir kasabasında olduğunu söyleme ihtimali çok yüksek. Adana’da her kebapçı Adana kebabını iyi yapar denilir. Yani bu işi tekeline almış işletme ya da işletmeler yoktur. Bugüne kadar dimağımda yer eden tüm lezzetleri halkın rağbet ettiği yerlerde bulduğum için salaş bir mekân olan Ciğerci Memet Usta’ya gittik. Kaburgacı Yaşar Usta ve Birbiçer Kebap diğer adaylarımızdı. Onları bir sonraki sefere sakladık. Adana’da dükkânların isimleri önemsizdir. Ciğer ve Kebap konsepti hem ciğerci hem kebapçılarda hemen hemen aynı şekilde oturmuştur. Hızlıca Adana kebap ve karışık sakatat tabağı sipariş ettik. Adana kebapta etin yağlı olması gerekir ama yağın etin önüne de geçmemesi gerekir. Burada yediğimiz kebapta et seçiminde başarısız olunduğu söylenebilir. Zira yağ tadından başka bir tat alamadım. Sakatat tabağında ciğer, böbrek, yürek ve uykuluk vardı. Sakatatlar güzel pişirilmişti ama kimyonun bu kadar baskın olması sakatatın tadını almayı zorlaştırıyordu. Hayal ettiğimiz tadı alamadığımız için masadan beklentimiz karşılanmamış olarak kalktık.
Adana’da Seyhan’dan Yüreğir’e giden halk otobüsleri ile cezaevi araçları arasında görünüm olarak bir fark yok. Bu durum kimsenin dikkatini çekmedi mi, diye düşünmeden edemedim. Sokakları gezerken özellikle Seyhan’ın nehre yakın kısımlarına bir keşmekeşin hâkim olduğu hemen sezilebiliyor. 1980 yapımı filmlerde görülen otobüslerin hâlâ kullanılıyor olması idarecilerin sorun tespiti noktasında yeterli verilere sahip olmadığını gösteriyor. Yollarda diken inciri satan bir sürü seyyar tezgâh var. Satıcılara soymalarını rica ederseniz meyveyi soyup size veriyorlar. Tadı duta benzeyen bu meyveyi yemesi çok kolay. Meşhur Kazım Büfe’ye uğrayıp muzlu sütünü içtik. Sipariş verirken yarım demezseniz bir kişiye iki bardak süt veriliyor. Bu bardakların birisi büyük birisi küçük. Küçüğü için yavrusu denilse yeridir. Yağ Camii beğendiğim birkaç yerden birisi oldu. Dışarıdan bakılınca içinin nezih ve ferah olduğu fazla anlaşılmıyor. Cami taş yapı olduğu için sıcağı içeri sızdırmıyor ve serinliği hissedebiliyorsunuz. Bebekli Kilise kapalı olduğu için içini göremedik ama avlusunu ve giriş kısmını gezdik. Taşköprü’den Sabancı Merkez Camii çok heybetli gözüküyor. Halk arasında buraya “Merkez Camii” deniliyor. Bu görüntünün Adana’daki en güzel karelerden birisi olduğu söylenebilir. Köprünün sağlam ve yürünebilir olması sevindirici. Hilton ve Sheraton otellerinin nehrin doğu kıyısına inşâ edilmiş olması rahatsızlık verici ve bu durum silueti bozuyor. Köprünün diğer ayağı Yüreğir İlçesi’nde. Bahsettiğim bu iki otel de Yüreğir tarafında kalıyor. Sonuç olarak Türkiye’nin en büyük 5. şehri olan Adana’nın merkezinin şehir düzeni ve idaresi bakımından geride kaldığını 2-3 saat içerisinde anladık ve 1,5 gün ayırmanın riskli olacağını düşünüp öğleden sonra Hatay’a geçmeye karar verdik.
Bir şeyin beklenilebilir ile normal olması farklı şeyler. Eğer beklenilebilir olan normal olarak görülmeye başlanırsa paradigmaya dair bir değer yahut ilke dezenformasyona uğruyor denilebilir. Bana acı veren ve içimi rahatsızlık hissi ile dolduran en son tecrübelerimden birisi beklenilebilir olan şeylerin artık çok kolay şekilde normal görülmeye başlanması. Adana’nın özensizce planlandığı bu kadar barizken kimsenin bu durumu düzeltmek istememiş olması da benzer bir duruma işaret ediyor. Özellikle yerel idarelerin ihtiyaca uygun hamleler yaparak şehrin görünen yüzünü güzelleştirmeleri gerekiyor. Yeşil alanların Seyhan Nehri’nin kıyısına yoğunlaşmış olması da düşündürücü. İç tarafta kalan yerleşim yerlerinin yeşil alan bakımından fakir olduğunu görmemek için kör olmak gerekir. Dengesiz yeşil alan dağılımı Adana’daki sosyal ihtiyaçların âdil şekilde giderilmediğine işaret eden başat unsurlardan bir tanesi. Hatta Adana’nın tatsız olaylarıyla meşhur olmasının sebepleri arasında dengesiz yeşil alan dağılımı sayılabilir. İnsanlara sakinleşebilecekleri, dinlenebilecekleri ve ferahlayacakları alanlar oluşturulmazsa sokaklar arasına sıkışan insanlar enerjilerini başka şekillerde atmaya meyilli olabilirler. Ne de olsa elektrikli cihazların topraklaması yapılırsa o cihaza dokunanları elektrik çarpmaz değil mi?
Muhammed Furkan Kahyâ