1. Tasavvuf kâl ilmi değil hâl ilmidir. Bu sebeple tecrübe çok önemli hatta şarttır.
2. Romanının tutması, geniş çevreler tarafından okunması dolayısıyla şöhrete ulaşmak için tasavvufî meseleler üzerinden kitap yazmak ahlaksızlıktır. Tasavvufta gaye sadece Allah’ın rızası yani ihlasa ermektir.
3. Tasavvuf baştan sona mahviyettir. Kendi acizliğinin idrakinde hiçliğini yaşamak ve bu algı sayesinde yokluk çölünde çadır kurmaktır. Ortaya çıkmak değil görünmemektir. Bilinmek değil bilinmemektir. Sanırım anlaşıldı.
4. Tasavvufun diğer bir tanımı da “ölmeden önce ölmektir.” Yani kişi nefsinin arzularını öldürüp manen dirilir. Bu sayede göklerin melekûtuna yükselir. Ölmeden önce ölmek yine mahviyeti vurgular.
5. Tasavvufu metalaştırmak, kapitalizme hizmet etmektir. Kapitalizm ve tasavvuf hiçbir şekilde bağdaşmaz. Tasavvufu meta haline getirenler bilerek ya da bilmeyerek kapitalizmin çarkına girmiştir. Unutmamalı ki kapitalizmin ruhu olmaz. Tasavvuf ise beden merkezli bir hayattan ruh merkezli bir hayata kanat açmaktır. İhtiras, şehvet ve kesret yüklerinden kurtulup Tevhid’e doğru kanatlanmaktır. Ve kişi kanatlanmak için yüklerinden kurtulmalıdır. Sanırım burası da anlaşıldı.
6. Edebi yetenekleri olmayan yazarların bu eksikliklerini manevi meseleleri kitaplarına boca ederek kapatmak istemeleri gülünç olmasının ötesinde tasavvuftan nasipsizliği de gösterir.
7. Yazar nerede durmasını bilendir.
8. Hayat, sadece dünya hayatından ibaret değildir. Yazarın bunu da bilmesi gerekir.
9. Tasavvufta bir kavram vardır: ibnü’l vakt… İbnü’l vakt; vaktin çocuğu olmaktır. İşte söz konusu roman yazarları bu kavramı yanlış anlamışlar. Bu söz bir vakitte en hayırlı ve Allah’ın razı olacağı amel ne ise derviş onu yapar anlamındadır. Yoksa söz konusu romancıların anladığı gibi değil.
10. Tasavvuf ehli hiçbir zaman taraftar olmaz. Durdukları yer ve manevi görevleri onları taraftar yapamaz. Bu onları sevenler için de bir örnek oluşturur.
11. Tasavvuf; bağırmaz, çağırmaz, sesi uysaldır, sesi sesini bulmuştur, hatta diğerlerinin sesini sükûnetiyle yatıştırır.
12. Tasavvufun özünde; dünyanın bir han, insanların da yolcu olduğunun idraki vardır. Bu idrak üzerine kurulmuş bir farkındalık vardır. Derviş bilir ki dünya geçicidir ve ahiret hayatı ise ebedi… Ve bu kısa dünya hayatında Bâki olanın sevgisini kazanmak dünyalık kazanmaktan çok daha değerli hatta kıyas kabul etmemektedir. Burası da anlaşıldı dimi?
13. Tasavvufu metinler mecazlarla örülüdür. Buradaki mecaz, sanat kaygısıyla ortaya çıkmamıştır. Hakikate kulak veren bir gönülden insiyaki olarak dökülmüştür.
14. Ehli tasavvufun başarmak diye bir derdi yoktur. Onların derdi yoklukta varlığa kavuşmaktır.
15. Gözü, büyük sanatkârlıkta olmayan birinin dünyevi çıkarlarla tasavvufu meta olarak romanında kullanması sanatkârlık değil tüccarlıktır. Bakın ne diyor Necip Fâzıl Kısakürek:
Kaçır beni âhenk, al beni birlik!
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şâirlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta!
16. Tasavvuf kitaplarında geçen “aşk” kelimesinin sözkonusu romancıların kitaplarında geçen “aşk” ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ekrem Demirli’nin deyimiyle tasavvuf kitaplarındaki aşk kelimesinin geçtiği her yere “iman” yazabilirsiniz. Çünkü burada aşk yüksek bir imanı vurgular.
17. Âlem her an yeni bir tecelli ile var olmaktadır. Ve tecellilerin bir an bile ardı arkası kesilmez. Allah’ın, mutlak olması hasebiyle tecellilerinde tekrar yoktur. Her an, yeni bir tecelliye gebedir. Dolayısıyla âlem, her an yokluktan varlığa geçmektedir. Bu muazzam dengeyi görebilmesi ve kâinatın akışındaki seremonide bir nota olduğunun idrakine varabilmesi için kişinin acizliğinin şuuruna erişmesi gerekir.
18. Bir de şu var: Devam filmleri kötü olur!
Sulhi Ceylan
1 Yorum
Yoruma kapalı.