Çağımızın bir çeşit fantezisi, bir çeşit lüksü de tarihi eserlerin korunmasıyla ilgili. Bu heves Batılı için tıpkı yoga yapmak, Afrika masklarını evlerine asmak, evde maymun beslemek gibi bir şeydir. Günümüzün Batılısı tarihi eserlerin, tarihi çevrenin korunmasını ister, çünkü çocuklarına canlı bir tarih bilgisi sunmak gerektiği zaman bundan faydalanacaktır. Tıpkı tabiat bilgisi öğrenmek için hayvanat bahçelerinden faydalandığı gibi.
Batı medeniyetinin peyki olan fukara memleketlerdeki insanlar da tarihî eserlerin korunmasına temayül gösteriyorlar. Bunların bir kısmı tıpkı batılı gibi davranıyor. Evindekileri yaşayan tarih sayıyor, korunacak olursa iyi bir dekor olacağını, müze görevi yüklenebileceğini kabul ediyor. Diğer bir kısmı da Batılının zaafından para kazanmayı düşünerek tarihi çevreyi ve eserleri ilgiye değer buluyor. Tarihî eserlerden para kazanmak hususunda kaçakçıları ve resmî makamları aynı kategoride mütâlaa etmek mümkündür. Çünkü her ikisi de aynı müşteriye Avrupalı veya Amerikalı zengine yönelmişlerdir. Yalnız biri malı elinden çıkararak para kazanmayı seçmiş, öteki malı elinde tutarak içinde yaşadığımız medeniyet tarihi eserleri ve çevreyi onlardan yeni bir hayatın tohumları olarak faydalanmak amacıyla değil, onları bir çeşit çerez, bir entelektüel gönül eğlencesi kabul ederek koruma çabasında. Bugünün Türkiye’sinde insanlar büyük bir hızla kocaman kocaman binaların, kutu kutu dairelerinde yaşamaya, insanca yaşamasını bütün müsbet vasıflarını günden güne kurutarak ömür tüketmeye mahkûm edilirken, bir tarafta geleneksel Müslüman evlerinin hem iklim şartları, hem aile düzeni bakımından nasıl elverişli olduğunun kuru övgüsünü yapmak bir yanıyla komik, bir yanıyla dramatik bir hadisedir. Gecekondusundan en lüks dairesine kadar insanların Türkiye’de yaşayacağı yerler batılı hayatının gereklerine göre düzenlenmektedir. Bu yüzden bir tarihi çevrenin korunmasına dair teşebbüsler fantezi bir heveskârlıktan öteye geçmiyor. Yaşama şartları eski Türk evlerinin üstünlüğü kabul ediliyorsa, bu yönde hayatın yeniden düzenlenmesi için teşebbüse geçilmelidir. Yoksa geleneksel Müslüman evini övgüsünü yapmak riyakârlıktır.
Böyle bir riyakârlığın hızla birçok zihni kaplamasından elbette turizm belasının, büyük payı vardır. Elin gâvuru gelecek diye limanlarda, hava alanlarında şakır şakır oynayan gençlerden kurulu bir toplum, kendinin değerlerine ancak başka birisi para ödediği için sahip çıkan bir anlayış elbet bütün gıdasını samimiyetsizlikten sağlayacaktır. Tarihî çevrenin korunması konusunda birçok gerekçe getirilebilir. Bunların arasında gerçekten benimsemeye değer olanlar da çıkabilir; ama bütün bu düşünce ve teşebbüsler bizleri günün insanını ruhen ve bedenen ezildiği o çevreyle ilgilenmekten birazcık olsun alıkoyuyorsa temelden yanlış bir tutumu ihtiva ediyor demektir.
Benim gözümde çevre, tarihî olsun olmasın yalnızca İslâmi nassların daha çok anlaşılabilir, daha kolay tarihi devrenin yaşanabilir vasıflardan ötürü önem kazanır. Gördüğüm kadarıyla günümüzde bize zorla kabul ettirilen hayat tarzı Müslümanca bir düzeni kolaylıkla yürütmeye engeldir. Önce bu çevrenin kötü şartlarını alt edelim, Müslümanca yaşamanın engellerini yıkalım, sonra başka şeylerle ilgilenmeye belki vaktimiz olur.
İsmet Özel – 14 Temmuz 1978 – Yeni Devir
(Şairin Devriye Nöbeti – 2.Cilt – “Bileşenleriyle Basit”, sy.363, 364, Haz: Ercan Yıldırım, Şûle Yayınları, Eylül 2009)