En basit tanımıyla tarihe, “Kişinin kendi geçmişidir” diyebiliriz. İnsan merak eden bir canlı. Tarih merakı ise istemsiz gelişen bir ihtiyaçtır. Yani tarih geçmişin ilmidir. Tarihi geçmişten maksat, insana temas eden hadiselerin tümüdür. Tarihin işleyişi ise elde edilen belge ve buluntuların yorumlanmasıyla gerçekleşir. Bu bağlamda F. J. Turner tarihin “Geçmişten bize ulaşan, günümüzde ortaya çıkan tenkitçi ve yorumcu bir anlayışla incelenen kalıntılar” olduğunu ifade etmiştir. Kısaca tarihin, insanların şuurlu biçimde yapıp ettikleri ve kişinin kendinden başlayarak kendisini çevreleyen her şeyi anlamlandırma çabası olduğunu da söyleyebiliriz.
Fakat tarihçiler arasında tanımlarda olduğu gibi tarihin bir bilim dalı olup olmadığı konusu da tartışmalıdır. Türk Tarih Felsefesi çalışmalarıyla hatırladığımız Mehmet Niyazi, tarihin bir bilim olmadığını, aslında bir şuur hali olduğunu ifade ederken R. G. Collingwood, tarihi bir bilim olarak kabul eder. R.G. Collingwood’un bilim olarak kabul etmesinin haklı sebepleri vardır. Bu sebepler, tarihin neliği hakkında da bilgi vermektedir. R.G. Collingwood “Tarih tür bakımından bilim dediğimiz şey arasına giriyor: yani, sayelerinde sorular sorduğumuz ve bu soruları yanıtlamaya çalıştığımız düşünce biçimleri. Genel olarak bilim -bunu anlamak önemlidir- zaten bildiğimiz şeyleri bir araya getirmekten ve onu şu ya da bu çeşit örüntüler içerisinde düzenlemekten ibaret değildir. Bilmediğimiz bir şeye yönelmekten ve onu keşfetmeye çalışmaktan oluşur” diyerek tarihin bir bilim alanı olduğunu ifade etmektedir. Yine R.G Collingwood tarihin nesnesi bağlamında önemli bir noktaya dikkat çekerek bir önceki düşüncesini anlamlandırır: “Bir bilim bir başkasından farklı türden şeyler aramasıyla ayrılır. Tarih ne tür şeyler arar? Ben ras gestae diye yanıtlıyorum bunu: insanların geçmişte yapılmış eylemleri.”
Ezcümle, tarih geçmişteki olaylarla ve o olayların zaman içindeki akışıyla ilgilenen, bilimsel metotları olan ve nihayetinde kişiye entelektüel birikimle şuur kazandıran bir öğretidir.
Tarih Öğrenmenin Faydası
Mübahat Kütükoğlu, “Geçmişini bilmeyen, yani kendini tanımayan bir toplum, tıpkı hafızasını kaybetmiş, akıntıya kapılmış gibidir” der. Tarih merakı evvela kişinin kendinden başlar. Kim olduğunu sorgulama ihtiyacı duyan insan, ailesini, atalarını ve dahi içinde bulunduğu toplumun gelişim/değişim sürecini sorgulamak ister. Çünkü bütün insanların geçmişten cesaret almaya, onu öğrenmeye ve bu suretle tecrübe kazanmaya ihtiyacı vardır. Bu tecrübe ise, İbn Haldun’un “Su nasıl suya benzerse, bir milletin geleceği de geçmişine öyle benzer” ifadesini hatırlarsak, geçmişten bir takım dersler çıkararak hem bireyin hem de toplumun daha iradeli bir düşünce yapısına sahip olmasını kazandırır. Paul Valery‘nin ifadesiyle söylemek gerekirse “Tarih, bize önceden görme imkânı pek vermez, fakat zihnin bağımsızlığı ile ortak olduğundan bizim daha iyi görmemize yardım edebilir.”
Toplumlar, geleceğini inşâ etme sürecinde dayanak noktaları ararlar. Bu dayanakların başında geçmişin bilgisi yani tarih gelir. Tecrübeler geleceğe adım atmada en güvenilir basamaktır. Yolun kenarında bir yılan yuvası olduğunu öğrendiğimizde gölgelenmek için orayı tercih etmeyiz. Aynen öyle de geleceğe dair kurguladığımız ne varsa evvela geçmişte bir benzerinin olup olmadığına bakmamız gerekir. Geçmiş ve bugünün, geleceğe dair oluşturulacak potada eritilmesi en sağlam malzemeyi verecektir. Fakat toplum tarihten faydalanmak yerine tarihle kavga etme yolunu daha çok tercih ediyor. İçinde yetiştiği çevreye göre bir anlam dünyası kazanan kişiler, tarihten ders çıkartmak yerine, günümüzde kendisi gibi düşünmeyen ama aynı toplumun bir parçası olan diğerleri ile kavgasına malzeme edinme telaşındadır. Bunun nihayetinde geleceğin inşâsı düşünülemez.
Tarih öğrenmenin bir diğer faydasını ise yine Mübahat Kütükoğlu şöyle açıklar, “Tarih, insanlarda ahlak şuurunu uyandırıp manevi değerlerin gelişmesinde rol oynar. Aileden başlayıp millete doğru gelişen bir sevgi ve bağlılığın doğmasına imkân hazırlar. Böylece tarih, bir ferdin ait olduğu milletin, üstünde yaşadığı vatan topraklarının geçmişini öğrenme ve araştırma arzusunu ortaya çıkarır.”
Kendi içerisinde tarihi sorunlarını halledebilen toplumlar, geleceğin inşâsında önemli rol oynar. Nitekim Kant’ta böyle düşünmüş olacak ki, tarih anlayışında bugünü taban alarak, gelecekte dostane bir uluslararası düzene kavuşabilme rüzgârına kendisini bırakmıştır. Her ne kadar mümkün gözükmese de toplum olarak her ferdin geçmişiyle barışık bir konuma gelmesi tüm dünyada olumlu sonuçlar verecektir.
Tarih Nasıl Okunmalı?
Tarihi bilgiye en güvenilir erişimi sağlayan kaynaklar vardır. Bunlar genellikle, en eski çağlardan günümüze ulaşan çivi yazılı tabletlerden başlayarak tüm yazılı metinler, arkeolojik buluntular ve mezarlıklardır. Tarihçinin görevi tüm bu buluntuları etraflıca tetkik ederek en isabetli yorumu ortaya koymaktır. Ayrıca tarih ve tarihçi için objektiflik tabirini çok duyarız. Bu objektiflik/tarafsızlık ilkesini yanlış anlamlandırdığımızı ve bu yüzden birçok soruna sebep olduğumuzu düşünüyorum. Bunun nedeni ise, tarihi bir olayı ve olguyu tarih kitaplarına sokan tarihçilerin bizzat kendileridir. Mevcut tarih kitaplarında yer edinmiş hadiseler kadar ciddiye alınmamış ve kıymet verilmemiş birçok hadisede mevcuttur. Bu sebeple tarihi olayları değerlendirirken dikkat edilecek objektiflik, kendi kültürünün değerlerinden sıyrılarak gerçekleşecek bir değerlendirme değil; incelenen hadisenin çağına, gerekliliklerine dikkat ederek bir değerlendirme de bulunmaktır. Çünkü kendi değerlerimizle ele aldığımız her olayın arkasında bambaşka sebepler olabilir.
Günümüzde en makul tarih okuma yöntemi, ele alacağınız konuları farklı kişilerden okuyarak sentezlemektir. Böylece bir olayın farklı yönlerini keşfeder ve bir tarihçinin kaçırdığı yahut önem vermediği noktayı başka bir tarihçide yakalama imkânımız doğar. Tabiî bu okumaları gerçekleştirirken dikkat edilmesi gereken önemli nokta, kavga etmek değil, yüzleşmek olmalıdır. Tarih kavga etmek için öğrenilmemeli. Gemi su kaçırıyorsa tamir etmeli, battıysa, daha iyisini inşâ etmeli…
İbrahim Orhun Kaplan