Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi V

I.

İçimizde mayalanan her hüzün, yüksek dağ doruklarından aşıp atların koşarken çıkarttığı sese benzeyen rüzgârlarla diyarlar dolaşarak geri dönüyor. Büyüyerek geri dönüyor, genişleyerek geri dönüyor, ıslanarak ve de kuruyarak, doluya ve kara tutunarak, yağmur sonrası kokusunu taşıyarak, kavurucu çöl ikliminden kumlar taşıyarak, misafirliğini misafirliğimize, renkliliğini rengimize, sessizliğini sesimize, üzüntüsünü üzüntümüze, sevincini sevincimize katarak bir geliş türküsünde yankılanarak duyuruyor gelişini.

İçimizin Asya’sına baharlar geliyor, besleyerek büyüttüğümüz umutlarımızın bir kolu Arakan’da ağlayan çocuklarının başı üzerinde dolaşıyor, bir çığlık büyütüyoruz orada, bir acı, bir esirgeyiş ve bağışlayışla niyazlarda bulunduğumuz geceleri… bir ateşin etrafında toplayarak yayıyoruz dünyanın kalp merkezlerine. Dünyanın kalp merkezleri, sevgili çocuğum, umudun bittiği anda tekrardan büyük bir tazyikle fışkırdığı yerlerdir. Zaten doğu dedikleri yer de gözyaşlarının her daim aktığı yerdir. Bu yüzden haritalara bakıp da aldanma. Lejandında yer edinmez çünkü bütün bunlar.

II.

Beytü’l Makdis’in avlusunda koşuyor Hanzala saçlı çocuklar. Güneşten kırptıkları gülümsemeleriyle, ellerinde gülleriyle her çocuğun bir Kudüs olduğunu anlatıyorlar. İsfahan çarşısında başında ekmekle dolaşan çocuk Zayenderud nehrinin şarkısını söylüyor, sesi İsfahan meydanındaki çini renklerine bürünerek Sultanahmet Camii’ndeki lale desenlerinden yankılanıyor.

Kozluk’ta bir çocuk, duvarına Kudüs resmi, Kudüs’teki bir çocuk duvarına Ayasofya resmi asıyor, Bağdat’taki bir başkası Kudüs’ün yanına El-hamra’yı ve Sultanahmet’i, şiirlerine de büyüyecek yarınları asıyor. Neretva Nehri’nden geçen yalınayaklı çocuk ise Mostar’ı, Drina’yı, Malabadi’yi ve onunla birlikte kardeşi saydığı diğer köprüleri anıyor. Çünkü her köprü ve resim, her hatıra ve mekân birbiriyle buluşarak, birbiriyle bağdaşarak, birbirini kardeşi sayıp birbirini büyüterek zihinlere yerleşiyor. Coğrafyası geniş olan için sınırlar hayalidir, sınır çizgini maşrıktan mağribe ve oradan dünyanın diğer taraflarına uzat. Uzat ki, hayalhanendeki geniş resimler seni terk etmesin.

Anılan her yerin ve şarkısını söyleyen her çocuğun altında buluştuğu gökyüzü, yıldızlarıyla ve hilaliyle göz kırpıyor bu kubbe altında büyüyen çocuklara. Bu çocuklar bugünün umudu yarının geleceği. Bu yüzden ekmeğin hakkını, merhametin saflığını, temizliğin ve berraklığın yansımasını taşıdıkları elleri ve yüzleri, gözleri ve sözleri ile biz büyükler için dünyanın en temiz halidir onlar. Bizler; yarının derdi için bugünden telaşlanan, daha fazla kazanç için süte su katanlar, Hazreti Ömer’in (r.a.) kapımızı çalmasını bile umut etmiyoruz artık. Çünkü çağın gerçekleri boynumuza bir yağlı urgan gibi dolandı ve temiz kalmayı saf aklın müktesebatı sayıyoruz.

III.

Toplumsal gerçeklik, mobilite, sermayedar ve işçilerin birbiriyle çekişmesi, yatay ve dikey hareketlilikler, mürekkep yahut gres yağı bulaşmış eller, ağrıyan sırtlar, yamulmuş beller, kösnümüş bedenlerden ağır ağır sokulan ihtiyarlık, çürüme… çürüme… mahalle aralarında ağır kömür kokusu, küşayişle içilen çaylar, kar sevinci ve bir ikindi sonrasına sızan berraklık. Zaman herkese aynı seviyede ve aynı yerde sokulmaz, zaman çürütücü bir etkinin baş aktörü. İnsan zamanla yarış içinde… Sürekli bir şeyleri yetiştirme derdinde olan bizler, kaçan otobüsler, geç kalınan mesailer, yetiştirilmesi gerekli işler, edilmesi gereken telefonlar, ziyaretler. Oysa çürüme bir tür erimedir de. Erimek, biz insanlar için kendini unutmak.

Unutma kendini çocuk, ne kendini, ne diğer çocukları. Büyüklerin dünyası birbirini unutanların dünyasıdır. Arka mahalledeki mültecilerin varlığı, üst komşunun soğuktan donan parmakları, yan sokakta kalkan cenaze arabası, kâğıt toplayıcılarının gezinmeleri… Farkı fark ettirmiyorsa büyüklerin dünyası; büyüklerin dünyası, büyüklerin dünyası değildir artık. Talip olmayalım öyle bir dünyaya çocuk! 

Bilal Can

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir