Susma Sanatı

Ernest Hemingway, “Konuşmayı öğrenmek sadece iki yıl sürerken, sessiz kalabilmeyi öğrenmek altmış yıl alır.” derken haklıdır. İnsan susmayı öğrenemeden, boğazında biriken harflerle ölümün sesine kulak verir. Son nefesini verirken dahi konuşmak isteyen insanın ömrü, bu haliyle tam bir hayal kırıklığıdır. Alınan her nefes, aslında ölüm meleğine bir çağrı değildir de nedir?

Susmak bir sanat… Çok zor öğrenilen hatta genelde öğrenilemeyen bir sanat.. İnsan, doğuştan konuşma kabiliyeti ile dünyaya geliyor. Fakat bu kabiliyet ile hayata merhaba demesi, sürekli konuşması gerektiği sonucuna götürmemeli. Malum insan fani bir varlık, nefeslerinin sayısı belli. Neyi abartırsa, ihmal ettiğinden sınıfta kalıyor ya da abarttığı ile imtihan oluyor.

Susmak, düşünmenin diğer adı. Ya da içten konuşmak, düşünmektir de diyebilirim. İnsan sustukça, düşünme süresi artar. Düşünme süresinin artması ise, yapageldiklerini sorgulamasına sebep olur. Sorgulamanın olduğu yerde doğru ve yanlışlar yüzlerindeki peçeleri açar. Böylece eleştirel bakış belirir. Eleştirinin olmadığı yerde ise sadece kokuşmuşluk olur.

Susmak da konuşmak gibi bir eylemdir. İrade ve bilinç içerir. İnsan neden susması gerektiğini, susmanın konuşmaktan üstünlüğünün sebeplerini, susmanın da bir konuşma biçimi olduğunu öğrenmedikçe konuşmaktan kendini alamaz.

Susmak, bilgeliğe açılan kapıdır. İnsan, bu kapıyı sürekli konuşarak kendi üstüne kapatır. O halde açacak olan, kapatandır. Susmak, dikkatin kendi (ben) üzerine çekilmesidir. Böylece insan, etrafından kendini soyutlayarak, ben’i hakkında düşünebilir. Düşündükçe de kedine (ben’ine) dair bir fikre ulaşabilir. Bu yüzden susmak, kendilik bilincinin anahtarıdır.

Susmayı öğrenmek, kişinin kendiyle konuşmayı öğrenmesidir. İnsanın kendiyle konuşması için öncelikle başkalarıyla konuşmaya bir süre ara vermesi gerekir. Verilen her ara, kişinin kendine dair derinleşme ve içsel dinginliğe doğru yolculuğuna vesile olur.

İletişimin konuşmaktan geçtiğini, konuşarak her bir sorunu halledeceğini sanan insan, susmanın değerini bilmez. Hâlbuki iletişim imkânsızdır. Her bir insan, ayrı bir dünya olup dili kendine hastır. Aynı olduğunu farz etmek, acizliğin bir sonucudur. Çaresiz kalan insanlık, milletlerin aynı dili konuştuğu yalanına inanır. Böylece kısmi bir iletişim sağlandığını düşünülür. Dünya tarihi, iletişimsizliğin tarihidir. İnsandan başka kendi türünü bu kadar çok yok eden bir canlı yoktur. Susmayı öğrenmek ise tek çaredir.

Konuşmak, insanın kendini ele vermesinin ve dünyaya ben’inin açılmasının yoludur. Susmak ise, kendinde derinleşmek için kendilik denizinde ıslanmanın yolu… İki yol da insana hastır. Birinci yolun değeri ikinci yola bağlıdır. İkinci yolda bir süre seyahat etmeden, sürekli birinci yolun yolcusu olmak, kendinden uzakta bir hayat geçirmek demektir.

Susmak, iç sesini dinlemeyi öğrenmektir. İç ses yani kalbin sesi, dış ses kesilmeden duyulmaz. Bu sebeple susmak aslında dinlemektir. Kendini dinlemek için, kendi dışındaki her şeyden soyutlanmak gerekir. Bir duvara sürekli olarak bakan kişi, bir zaman sonra fark etmediği çizgileri gördüğü gibi, konuşmaktan sarf-ı nazar edip susmayı tercih eden kişi de kalbinin (ben’inin) sesini duyabilir.

Konuşmayı iç konuşma (düşünme) ve dış konuşma olarak ikiye ayırabiliriz. İç konuşma, belli bir süre susmanın sonucunda ortaya çıkan bir şey. O halde her konuşma, varlığını susmaya borçludur. Susmanın uzunluğu ise konuşmanın mantığa uygunluk derecesini arttırır ve derinleştirir ama hakkı verilmek şartıyla.

Susmak, konuşabilmenin bir süreğidir. Konuşabildiği için susabilen insan, susabildiği için konuşabilir. O halde susmak ve konuşmak kardeştir. Mesele hangi kardeşin daha öne çıkması gerektiğine karar vermekte. Konuşarak mı daha çok insanlaşırız yoksa susarak mı? Susmanın bir iç konuşma olduğu hatırlandığında, her hâlükârda bir konuşma içinde olduğumuzu anlarız. Mesele zaten anlamak… Susmanın ve konuşmanın değerini anlamak…

İnsan, konuşurken Rabbinin sesini duyamaz. İlahi sesi duymak için vücudun tamamının kulak haline dönüşmesi gerekir. Bunun başlangıcı ise susmaktan geçer. Bir insan susup kendi içine yönelmedikçe kulak kesilemez. İlahi sesin haricindeki seslere kulak veren insan da hakikati duyamaz. Susmak bir tercihtir. Neyi duymak istediğini tercih etmektir.

Susmayı öğrenmek, kişinin Rabbi ile konuşmayı öğrenmesidir. Rab ile konuşmak, susmanın en üst boyutudur. Bu konuşma kişinin kendi içinde gerçekleşen ve bir başka dile çevrilemeyen özel bir konuşma olup tadı asla tarif edilemez.

Sulhi Ceylan

 

 

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • KARDUKYA , 20/01/2025

    Ne hikmetli bir yazı…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir