Siz Sadece Okuyun

a.

Gece güzeldir. Kendisine yalnızlığın misafiri diye hitap ederim. Ben onu seviyorum ama o beni seviyor mudur? Gerçi ben sevdikten sonra onun sevmesine gerek yok. Karşılıksız da olsa sevgi sevgidir ve salt bu haliyle bile yeter.

Fikirler, bir yumak halinde geliyor ve ardından zihnimde karmaşık bir hale giriyor. Fikirlerin en diplerine yani en derinlerine inince fikirler güzelleşmektedir. Çünkü sığ sularda yüzen düşünce derindeki suyun bulanıklığını artırmaz. Derinlere daldırılan her kürek ise hem derini hem de yüzeyi hareketlendirir. Bunu bildim. Kadim kitaplarda yazılan tüm kelimeleri hapsedişim belki de bu yüzdendi. Bu yüzdendi benim sadece fikirler üzerine bir şeyler eklemem. Yani aklımın söylediği ile kalbimin söylediğini birleştirmeye çalışmam. Kadim kitaplar. Eskinin bendeki yenisidir. Yenidir çünkü her söylemin peşine düşmüş zihnim yeni bir metafora doğru akarken; ben ağzımda ıslattığım kelimeleri yutarak zihnimin bulanıklığıyla gerçeği tahayyül etmeye çalışıyordum.

Haldaş olabilirdim. Haldaş benimle senin aynı okulda okumamızdır. Budur mesela. Öyle değil midir?

 

b.

Herhangi bir sinema filmi çekmiyorum ya da reytingi attırmak için sümüklü bir cümle kurmuyorum. O yüzden relaksım. Sadece içimi dökmek istiyorum. Olabildiğince…  Ben, ben olduğum için bu yazımda kusmak istiyorum. İçimdeki tüm iğrençlikleri dökmek istiyorum. Şunu amaçlıyorum: Amaç bir eylemse, bu eylemin neden ölçülere sığmayacak derecede birleşimsel olduğuna dair cümleler kuruyorum.

Mesela diyorum: iki nokta üst üsteyi kullanmam tamamen bir tercih meselesidir. Yani şimdi ben bunu neden kullandığımı söylemek için mimliyorsam bunda elbette bir şeyler aramam gerekecek. Oysa öyle bir şeye girişmeyeceğim. Yani şimdi aklımın söylediğini sırf aklım söyledi diye de bir cümle kurmaya gereksinim duymayacağım.

Mesala diyorum; buradaki noktalı virgül tamamen bir yazım kuralı ile alakalıdır. Buraya uygun cümleler kurmam gerekmiyor sanırım.

 

c.

Ben hayattan küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendim. Çünkü küçük şeyler büyüğün yanında hakikatten küçüktü. Polyannacılık işte. Renkli bir düş kurarsın. Pembe panjurlu bir evde yaşamak istersin. Tilki kardeşe sırf sinsi olduğu için sarılmak istersin. Patikalardan kayıp da Heidi’nin sakallı dedesine selam vermek istersin. Bunlar tamamen zihnimim betimlediği bir gerçekliktir.

 

d.

Binlerce sayfalık romanlardan bile bazen altını çizdiğim sözler oldu. Mesela Raskolnikov gibi aklımın hangi suç döngüsünde döndüğüne dair psikolojik çıkarımlarda bulunurum. Ya da Jan Valjan gibi kendimi şamdan çalarken bulurum.

Dışarıdan sesler geliyor. Herhalde imam mikrofona üflüyor. Birazdan tüm şehri sabah namazına kaldıracak gibi. Horozlarda uyanacaklar mıdır acaba?  Bende uyumak istiyorum artık ama başladığım hikâyemi de bitirmek istiyorum. Yani uyumak istemiyorum! Yazarın dediği gibi balta girmemiş ormanlarda ıslık çalarak yürümek istiyorum. Ya da ıssız bir adaya düşmek istiyorum. Oysa bu hayal, hep hayalimdi. Velâkin aklıma ne gelirse bu gece hepsini yapma gayesindeyim. Bütün amaçlarımı gerçeklere çevirmek istiyorum. Acayip değil mi? Ben bile şaşırıyorum bazen kendime. Çünkü yazıdaki kahramanların gerçekle acayip bağlantısı vardır.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir