“O güne kadar İslam, içimizde sakladığımız bir inanç idi. Kimselere pek açılamıyorduk. Yasak, mağdur ve mazlum bir düşünce gibiydi ruhumuzda. Ama işte görmüştük, İstanbul’da çıkan bir dergide onu çağdaş bir üslupla savunan bir kalem vardı. İslam’ın yükselen, yeni, canlı sesiydi bu. Bu, benim için büyük bir mutluluk olmuştu. Çünkü bir umut doğmuştu: Bütün sıkıntıları göğüsleyebilirdim.”(1) Büyük Doğu’yla tanışan Sezai Karakoç, onu böyle tariflemektedir. Artık Büyük Doğu onun da dergisidir. Bu sıralarda eğitim gördüğü Antep Lisesi’nde arkadaşlarına Büyük Doğu’yu anlatmaya başlar. Çünkü ona göre Büyük Doğu “İslam’a dayanan yeni bir ideolojinin organıdır.”(2)
O davasını anlatır ama bundan rahatsız olanlar da vardır. “Bir müddet sonra okul müdürü beni çağırdı. Büyük Doğu’daki fikirlerin ve davanızın ne olduğunu, her gün derslerden sonra gelip bana anlatacaksın” dedi. Ben de günlerce, koltuğumda dergiler, ikindi vakti müdürün odasına taşınır dururdum. ‘İstiklal Savaşı için ne düşünüyorsunuz? İnkılâplar hakkında ne düşünüyorsunuz?’ gibi sorular soruyordu. Ben de bildiklerimden, okuduklarımdan dilim döndüğü kadar anlatıyordum. 10-15 gün kadar sürdü bu.”(3) Karakoç bu olayda okuldan atılmasını derslerde başarılı olmasının önlediğinden de bahseder.(4)
Onun Büyük Doğu münasebetiyle alakalı meydana gelen ilginç bir olaysa şöyledir: Büyük Doğu’nun 20 Mayıs 1949 tarihli sayısında, Sizinle Başbaşa Sütununda, Sezai Karakoç için Necip Fazıl tarafından şunlar yazılmıştır;
“Mehmet Sezai Karakoç, Gaziantep
-Sevimli mektubunuza, bu kadar geç cevap verişimizi, giriştiğimiz mücadelenin, bize bir bardak suyu bile bir nefeste içmeyi amir zaman alıcılığında bulunuz, çocuğunuzun yanağını öpecek kadar bile vaktimiz olmadığını biliniz ve bizi affediniz! Her zaman sizdeniz ve yeni emirlerinize muntazırız. G. Antep’te bayi işlerimizden memnun bulunmadığımızı bildirir ve bu hususta bizi aydınlatmanızı isteriz. Sonsuz bağlılıklar…”
1950 yılında ise lise son sınıftayken Mehmet Leventoğlu imzasıyla Büyük Doğu’ya “Sabır” başlıklı şiirini gönderir. Bu metin, 17 Şubat 1950’de dergiye gelen üç yüz şiir arasından seçilerek yayımlandığını belirten bir notla Büyük Doğu da yayımlanır.*
Karakoç, yayımlanan bu şiirini hâtıratına almıştır.(5)
“SABlR
Yeter
Bunca sabır!
Kır
Hududu
Mehmedim
Kader
Dokudu
Kilimi
Ser
Odaya!
İlim: merdiven daya
Çık aya
İman: al eline bastonu
Sonu
Sonsuza yürü
Sürü sürü
Putları kıra kıra
Var (var)a”(5)
Daha sonra liseyi bitiren Karakoç İstanbul’a gider. Burada Büyük Doğu’yu ziyaret eder, çalışmalara yardım etmeye başlar ve derken o an gelir: “Bir gün yine çalışırken pardösülü, koltuğunun altında çanta, üstad hızla içeri girdi. ‘Ankara’dan size müjdelerim var çocuklar’ dedi. Menderes’le görüştüğünü ima etti. Coşkuluydu. Sonra beni gördü. Kendimi tanıttım.”(6)
Bu tanışma esnasında Kısakürek kırk altı, Karakoç on yedi yaşındadır.
Üniversiteyi burslu olarak Ankara Mülkiyede okumaya başlayan Karakoç, Necip Fazıl’ın Ulus’ta bulunan İstanbul Kıraathanesi ya da Havuzlu Kahve gibi mekânlardaki toplantılarına katılır.(7)
Mülkiyede Sadun Aren, Turan Fevzioğlu, Bülent Nuri Esen, Fikret Arık hocalarından bazılarıdır. Eğitimi devam ederken şiir yazmaya da devam eden Karakoç o dönemde çıkan Hisar** dergisine eser gönderir. Büyük Doğu’ya ise kendisini layık görmez.
“Birçok şiir yazıyordum. Ama bunları yayımlamayı düşünmüyordum. Ankara’da edebiyat dergisi olarak Hisar çıkıyordu. Ancak sağcılık görüntüsüne rağmen onunla fikirce bağdaşmam mümkün değildi. Sanatta da bir durağanlık içindeydi. Bir şiirden*** sonra ona şiir göndermedim. Başkaca da bir dergi yok. Büyük Doğu’ya gelince. O, davamızın dergisiydi. Onda sanat ve şiire az yer verildiği gibi kendimi ona layık da görmediğimi söyleyebilirim o zamanlar.”(8)
[Karakoç’un Monna Rosa şiiri de 1952 yılında Hisar’da yayınlanmıştır. Şiiri Karakoç’tan habersiz dergiye gönderen ise Cevat Giraydır.(9)]
Sene 1951’e geldiğindeyse Büyük Doğu ve hatta İslami tüm camialar için sarsıcı bir olay meydana gelmiş ve Necip Fazıl Kısakürek’in bir kumarhanede çekilen fotoğrafları medyada yer bulmuştur. Necip Fazıl neden ordaydı, bu olay İslami camiada nelere yol açtı? Göreceğiz…
Kasım Aktaş
DİPNOTLAR
* 3 Şubat 1950 tarihli Büyük Doğu dergisinde yine “Sizinle Başbaşa” sütununda Necip Fazıl, bir takım isimleri saydıktan sonra “Sizin şiirleriniz, elimizdeki tam 300 küsur parça manzumeden neşri kabil olarak ayırdığımız 50 yazı içindedir” ifadesini kullanmaktadır. Sayılan isimler arasında Karakoç’un adı yoktur ama hemen arkasından 17 Şubat 1950 tarihli Büyük Doğu’da, köşeniz başlığı taşıyan bölümde, Sezai Karakoç’un Mehmet Leventoğlu müstearıyla yazdığı “Sabır” şiiri görülüyor.
** 16 Mart 1950 tarihinde çıkmaya başlayan dergi aralıklarla 1980 yılı sonuna kadar devam etmiştir. Müellifi Mehmet Çınarlıdır. O dönemde büyük ölçüde hâkim olan sol ideolojiye, Batı kopyacılığına, geçmişe ait değerleri kabul etmeyen yıkıcılığa, sanatın alelâde politikaya bulaşmasına, dilde tasfiyecilik ve uydurmacılığa karşı çıkmışlardır. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 18.cilt, sayfa 127-128)
*** Karakoç burada ilk defa kendi imzasıyla “Rüzgâr” şiirini yayınlamıştır. (Hisar, sayı 9-10, Şubat 1951.) 18 yaşında yazılan bu şiir, kendi ifadesine göre “nişanlanma isteğiyle şuuraltı ilgisi olan ve kendini denemek amacı taşıyan” bir özelliğe sahipti! (Sezai Karakoç, “Hatıralar- XLV”, Diriliş, Mayıs 1989.)
1. Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXX”, Diriliş, S.30, 13 Şubat 1989, s.9.
2. Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXIV”, Diriliş, S.34, 13 Mart 1989, s.9.
3. Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXVIII”, Diriliş, S.38, 7 Nisan 1989, s.12.
4. a.g.e
5. Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXIX”, Diriliş, S.39, 14 Nisan 1989, s.10.
6. Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLI”, Diriliş, S.41, 28 Nisan 1989, s.9.
7. Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLIV”, Diriliş, S.44, 19 Mayıs 1989, s.5.
8. Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLV”, Diriliş, S.45, 26 Mayıs 1989, s.8.
9. Sezai Karakoç, “HâtıralarXLIV”, Diriliş, S.44, 19 Mayıs 1989, s.7.
Sezai Karakoç portresi: Melike Dadak
1 Yorum