Ey ayna! Tutmak kelimesinden bahsedeceğim sana. Seni kendime tutacağım. Başkasına ayna tutmak, biliyorsun, risklidir. İnsanların giderek kırıcı ve kıyıcı olduğu şu zamanda kimsenin aynası olmak makbul bir iş değil. Başkasına ayna olan kırılıverir. Herkesi kendine ayna olarak görmek hikmete daha münasip gibi. İhmal ettiğimiz kalplerimiz kırılmaya bahane arıyor. Kâmil olmadığımız için çabucak kırılıp inciniyoruz. Alvarlı Efe hazretlerinin dediği gibi “kemalde noksan imiş / incinen incitenden”. Bu sebepten sana hitap ediyorum, kırılma bana.
Sevgili ayna, tutmak fiili dilimizin anlam yelpazesi geniş kelimelerinden biri. Altmış (60) civarında farklı anlamı ihtiva etmekte. Kelimenin zengin kullanımı deyimlere de yansımış. Onlarca deyimde tutmak fiilinin bulunduğunu görüyoruz. İnsan diliyle ağıt, gönlüyle yas, eliyle ekmek, parasıyla hizmetçi, nefretiyle kin, cesaretiyle kafa tutabiliyor. Alkış, bedel, çanak, defter, güreş, hedef, kan, laf, matem, nöbet, oruç, saat, şahit, taraf, yer, yurt ve zabıt… Bunların hepsini tutmak fiiliyle deyimleştirebiliyoruz. Deyimler o kadar fazla ki acaba hangisi üzerinde dursam? Aslında tam da böyle güç durumlar karşısında “tut kelin perçeminden” denilir; şaka yollu çaresizlik bildiren bir deyimdir.
Sevgili ayna, bana kalırsa “sözünü/yeminini tutmak” tabiri çok önemli, belki en önemlisi. Bu deyim akla evvela ezelî misakı getiriyor. İnsana yakışan sözünü tutması, sözünün eri olmasıdır değil mi? Öyledir elbette ama önemli olan bu vasfı bizim kendimize yakıştırıp yakıştırmadığımız. Hayvan yularından, insan ikrarından tutulur denilmiş. Yularından tutulan hayvan başka yöne sapamadığı gibi insan da verdiği sözün dışına çıkmamalı. Dilimizi tutabilirsek söz bize esir, tutamazsak biz ona. Dilini tutamayan sözünü tutacak, tutmuyorsa tutuşacak. Yok öyle yağma! Misak ile başlayan var olma maceramızda, sözümüzü tutup tutmama imtihanına tâbî tutuluyoruz. Farkında mısın?
Ey ayna, tutulmaların hem en güzeli hem de en çilelisi herhalde aşka tutulmaktır. Aşk sırlarla doludur. Her âşıkta başka bir tecellisi vardır aşkın. Bunu âşıkların hâllerinden biliyoruz. Onlar aşk yolunda yaşadıkları hayretin çok az bir kısmını bize aktarabiliyorlar. Fazlasını söylemeye salahiyetleri yok. Sır tutmak bu yolun olmazsa olmazı. Aksi hâlde ödenecek en hafif bedel darağacı!
İşin doğrusu sevgili ayna, aşka tutulmak şöyle dursun, kendimizi tutmaktan aciziz. Kendimizi tutamıyor ama sudan sebeplerle başkalarını taşa tutabiliyoruz. Taş az gelince topa bile tutuyoruz. Kaynayan kazanın kapak tutmayacağını bildiğimiz hâlde ateşe odun taşımakla meşgulüz. Böyle bir ortamda kedi olalı bir fare tutsak ne olur? Ağzımızla kuş tutsak kime ne fayda? Bereketi küstürdük; tuttuğumuz altın toprak kesiliyor. Ve tuttuğumuz dal elimizde kalıyor çoğu zaman. Oysa insan tuttuğunu koparmak, el attığı her işte muvaffak olmak istiyor. El üstünde tutulmak yetmiyor, kendisine alkış da tutulsun istiyor. Diyeceğim, çok fazla beklenti içindeyiz. “İşini kış tut, yaz çıkarsa bahtına” diyenlere kulak vermeliyiz.
Yalan dünyadayız sevgili ayna. Bal tutanın parmağını yaladığı bir yer burası. Ağzımıza bir zeytin verip altımıza tulum tutanlar var. ”Ayağını sıcak tut, başını serin / Gönlünü ferah tut, düşünme derin” diyorlar; nasıl düşünmeyeyim? Tutulmayan uğru (hırsız) bey’den doğru iken; mazlumun ahı her yanı tutmuş iken, yeminler ve vaatler tutulmaz; ve dahi bir dediğimiz diğerini tutmaz iken, söyle, nasıl düşünmeyeyim? O kadar düşünüyorum ki uyku tutmuyor. Eğer düşünmezsem diyorum; vatan tuttuğumuz, âşiyan ve mesken tuttuğumuz bu yer incinir benden.
Ey ayna, niyetimi hâlis tutmaya çalışıyorum. Çünkü çürük tahta çivi tutmaz, biliyorum. Tıpkı mayasız sütün yoğurt tutmayacağını bildiğim gibi. Gel gör ki insanın bildiği yanıldığına yetmiyor. Bu yüzden az sözümü çoğa tut, beni fazla söyletme! Tutarsan, atasözlerinden bir güldeste sunacağım sana. Atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar. Bu da bir atasözüdür, unutma!
Ağanın eli tutulmaz. Akan su yosun tutmaz. İşleyen demir pas tutmaz. Bunları biliyorsun.
Bir de akarsu pislik tutmaz sözü vardır ki, çalışmanın insanı kötü düşüncelerden koruyacağı vurgulanır. Yani nefsini meşgul et ki o seni işgal etmesin.
Ağustosta yatanı, zemheride büvelek tutar: Bu söz de çalışmakla ilgili. İmkân varken çalış, çabala yoksa başkalarının eline bakıp perişanlık çekersin.
El eliyle yılan tut, onu da yalan tut: Yani kendi işini kendin yapmaya bak. El elin işini türkü söyleyerek yapar.
Ayyar tilki art ayağından tutulur: İşini hile ile yürüten sonunda yakalanır.
Al (hile) ile aslan tutulur, güç ile sıçan (fare) tutulmaz: Zekânı kullanarak senden güçlü olan birini yenebilirsin ve fakat gücünü kullanarak senden güçsüz ama zeki olan birini yenemeyebilirsin. Gücünden ziyade aklını kullan, düşmanı tuzağa çek. Savaşta hile caizdir.
Düşmanın karınca olsa kendini merdane tut: Düşmanını hafife alma ve onu yenmek uğruna mertliğinden taviz verme. Hile fetva yoludur, mertlikse takva.
Yerdiğin oğlan yer tutar: Beğenmeyip yerdiğin bir genç ileride önemli ve başarılı bir insan olabilir. Gençler hakkında yıkıcı yorumlar yapma, yapıcı ve teşvik edici ol. Genç kelimesi hazine anlamına geliyor, biliyorsun değil mi?
Ve ey okuyucu, ben dilimi tutamadım, sen tutuver! Bırak eller ne derse desin. Selin ağzı tutulur, elin ağzı tutulmaz ne de olsa!
Feyyaz Kandemir
2 Yorum