“Değerli bir yazıysa Bilal Can’a ve
Daha saf ve daha sadeyse özü Mustafa Çolak’a”
Yüzünde birkaç kırık söz vardı. Her şeyden öteye benim için yaşama sebebi olduğunu söylemeliydim. Sonra yağmuru aldım elime ve ona uzattım. Kalbine koydu en sevdiğim sözlerimi. O an şehir alacaydı, benim yüreğimde deprem. Hüznünü bıraktı ortaya; ben onu kendime aldım. Üzülmesindi gözleri öylesine güzel. Üzülmesindi benim sözlerimde intihar. Cinayet sebebiydi gözlerinin hüzne bürünmesi. Ben o an bulutlardan çıkarıp hülyalarımı, bir yıldıza kanat takar; mevsimi indirir şehrin göbeğine ve terk ederdim kendimi. Huzuru onda aramak, huzuru gözlerinde bulmak; dünyanın anlamı bu mu olmalıydı benim için?
Hüznümde yaralı bir üveyik; dağlarımda gezinir oysa en güzel. Ve kanatlarında masum bir sevgi. Yeni başlangıç yapardı hem de uçmaya. Uçtu mu senin kalbindi delişmen; yüreğim yüreğinde bin parça. Çarmıha gerilen ben miydim, yüreğim miydi oysa bu yağmurun kıyısında? Senin hatırında yazılan binlerce söz. Ve bir gemiye bindirilmişti umutlarım. Gözlerinde namlu; her söz yakışırdı avuçlarına kelebek.
Hüznüm en çok senin gözlerinden armağandı. Sevdiğim bütün satırları topladım oysa sana söylemek için. Ve sen bir şiirde karanlık yahut en aydınlık mısra kendini anlatmaya. Eğer bir kelime anlatacak olsaydı seni, ben o kelimeye bürünür ve bırakırdım bütün kelimeleri. Alfabe zaten sadrımda kırık; ben kendimde silgi. Yazıp karalıyordum sesine ulaşmayan bütün sözleri; dünyanın anlamı bu mu olmalıydı benim için?
Bir yağmura andıç sözler. Bir deprem uykumda karanlık. Mum alevi; süngüsü takılı kendi deminde. Ki hiç mi belirmedi yüzünde o şaşaa? Rüzgâr senin sevgindi. Esseydi bir gün en çok ben karanlık. Esseydi ilk ben dolanırdım yeryüzünü. Yeryüzü benim aşkımda simsar; kendi sarnıcında ağlak. Ben yaşamaya hiç geldim mi? Senin gözlerinde an oluyordu o en güzel. Senin gözlerinde mevsim oluyordu ben hasat. Ekildim kendimde bir şarkı olmaya. Şarkı olsaydım sana armağandı bütün yazılar, melodiler ve hasret…
Hasretinde yaralı bir kuş olsaydım. Uçsaydım bakışlarından bir başka bahara. Gülüşünü alsaydım kendime tamlasaydım. Sonra yepyeni bir baharla hülyalara dalsaydım… Bir bulut olsaydım artık cennette en güzel. Çünkü ölüm senin gözlerinde güzeldi. Çünkü ben senin gözlerinde bağlardım hayallerimi. Dünya zevksiz, dünya bir an için bunalım; Dünya kahrımda vicdan, dünya cebimde solgun para. Kendi kavlimde kendi anlamlarımı yazdım. Kendi ruhumda yeni satırlara uyandım. Asi bir ceylandım baharlarında özel. Yağmurlar yağardı ve ben şehre inerdim. Arazilerinde bana dair bir barınak mı vardı? Dünyanın anlamı bu mu olmalıydı benim için?
Dedim: şehri değiştireyim yaşamak senin gözlerinde güzel. Dedim: başka baharda hep kirli ellerim; öyleyse kendi sadrımda kendi ruhumu tamlayayım. Yani bütün güzleri senin gözlerinde paryaladım. Bir mevsimdi o an gözlerinde sadrım. Bir mevsimdi o an ruhumda her şey ayan. Kağnımda dudaklarım harabe; mihrabımda hançersiz bir rüya. Şehre insindi bütün kuşlar sesin sesimde iken. Yağmur parçalasaydı kalbimi ve sana erişseydim yudum yudum.
Dünyanın anlamı bunlar mıydı benim için? Yani sen şehrimi böyle geceye zerkeden, yani sen şehri içimde paramparça; bir nevi şehr-i haset, bir nevi kendimde özet. Bırakmalı mıydım, gönlümden gireydi bu aydınlık? Artık benim kalbim taştı; kim kırsa bana rastlardı. Bırakmalı mıydım gönlümden geçseydi gözlerin? Ben bu şehri senin gözlerinde eledim. Yamandı ellerimde âsi bir ceylan. Sözler neydi, yaşam neydi, gözlerim neydi? Buldu saf halini o en karanlık. Buldu yazıldı kendi kasrında esrik.