Şarlo’nun Biri, Bir Gün, Bir Fıkra Anlatır…

Nasreddin Hoca ve Charlie Chaplin, aralarındaki yüzlerce yıllık zaman farkına rağmen evrenselliği yakalayabilmiş iki mizah adamıdır. Tabiidir ki, 20. yüzyılın insanı olan Chaplin için ismini dünyaya duyurmak Hoca’ya göre çok daha kolay olmuştur. Hoca’mızın fıkraları ise Çin’den Orta Avrupa’ya kadar olan coğrafyada biliniyorken, 19. yüzyıldan itibaren tercümelerle batıya doğru ilerleyişini devam ettirmiş, aynı yüzyılın sonuna doğru okyanusun karşı sahillerine de ulaşmıştır. Benjamin Franklin ve Mark Twain gibi isimlerin eserlerin de fıkralarına yer verdiği Hoca’nın, belki de en büyük Amerikalı hayranı, ABD’nin 28. başkanı (daha ziyade meşhur “ilke”leriyle bilinen) Woodrow Wilson’dur.

Başkan Wilson, Paris Barış Konferansı’nda, daha önce açıkladığı ve I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinde önemli etkisi olan ilkelerin çiğnenmesi üzerine ABD-Avrupa ilişkilerini en alt düzeye düşürdüğü izolasyon politikasına geri dönmüştü. Sömürgeciliğin “manda ve himaye”, savaş tazminatının “savaş onarımı” adıyla yine devam ettirilip Wilson İlkeleri’nin açıkça çiğnenmesindeki trajikomikliği Başkan ve dostları, Nasreddin Hoca’nın “Kuyuya Düşen Ay” fıkrasıyla izah etmişti.

Bu olaydan yaklaşık 20 yıl sonra, dünya savaşlarının ikincisinde, yine bir Nasreddin Hoca fıkrası dünyanın içinde bulunduğu durumu açıklamak için kullanılacaktı; bu sefer Charlie Chaplin, nâm-ı diğer Şarlo tarafından.

Sinemanın büyük dâhilerinden biri kabul edilen Chaplin, 1940 yılında, Büyük Diktatör filmiyle büyük bir başarı elde etmişti. Chaplin’in hem başrolünü hem de yönetmenliğini üstlendiği film, ticârî başarısının yanında eleştirmenlerin de övgüsünü kazanmıştı. Yalnız filmin siyâsî mesajı, Chaplin’in başına dert de açmıştı. Almanya’da yasaklanan film, henüz Nazi Almanyası ile savaşa girişmeyen ABD’de, Chaplin’in komünistlikle ithâm edilmesine neden olmuştu. Chaplin ise komünizme sempatisini saklamamakla beraber, durumun biraz abartıldığını düşünüyordu: “Bugünlerde ölüme bile sol ayağınızla adım attığınızda sizi komünist olmakla suçlayabilirler!

Peki, Büyük Diktatör’ün anlattığı hikâye neydi ki, bu kadar olay olmuştu? Filmde Chaplin iki karaktere birden hayat veriyordu: Yahudi bir berber ve Tomania’nın despot lideri Adenoid Hynkel. Yahudi berber, yanlışlıkla ikizi kadar benzediği Hynkel’in yerine geçiyor ve olayların seyri değişiyordu. Filmin özellikle final konuşması, seyircisi üzerinde büyük bir etki meydana getirmişti. Finalde, Hynkel kılığındaki berber, Tomania ordusuna şöyle sesleniyordu:

Askerler! Zorbalara itaat etmeyin. Onlar sizi eziyor; düşüncelerinizi, hislerinizi ve hareketlerinizi planlıyor, sizi koyun yerine koyuyorlar. Sizi aç bırakıp, hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürüyorlar. İnsanlıktan çıkmış, beyni ve kalbi makineleşmiş kişilere teslim olmayın.

Bu siyâsî hiciv komedisindeki karakterlerin isimleri doğrudan Nazi Almanyası’nı işaret etmekteydi: Adenoid Hynkel, Adolf Hitler’den; Herring, Hitler’in en yakınındaki isimlerden olan Hermann Göring’den; Garbitsch ise, meşhur Propaganda Bakanı Goebbels’den ismen ilham almıştı. Bacteria diktatörü Benzini Napaloni de İtalya diktatörü ve faşizmin kurucusu Benito Mussolini’ye telmihte bulunuyordu.

Chaplin filmiyle insanları Hitler’e güldürmeyi ve Nazi tehlikesini henüz tam anlamıyla kavramayan Amerikan kamuoyunu ikaz etmeyi amaçlamış, bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştu. Anlaşılan o ki, 1942 yılı sonlarında eline bir ülkeyi daha ikaz imkânı geçmişti. Zira Türkiye’nin yeni başbakanı Şükrü Saracoğlu, o günlerde (ve bir süre daha) Almanya’nın kesin zaferine inanıyor, dış politikasını da buna göre şekillendiriyordu. Hâliyle Almanya’nın Türkiye büyükelçisi Franz von Papen de, Ankara’nın sözüne en fazla itibar ettiği diplomatlardan biriydi.

Chaplin’in Türk halkına nasıl ve ne kadar ulaşabildiğini, dönemin gazetelerinden gün gün takip edebiliyoruz:

1 Aralık (Kânûnuevvel/İlkkânun/Birincikanun) 1942: Anadolu Ajansı’nın gazetelere servis ettiği habere göre; “Şarlo, Türkiyeye hitaben radyoda bir nutuk söyleyecek”. “Nevyorktaki Türk kültür birliği ile Türk hayırsever cemiyeti meşhur sinema artisti Charlie Chaplin’in Türk halkına hitaben radyoda bir müsahabe yapacağını ifşa etmişlerdir. Radyoda hemen hiç konuşmıyan Chaplin, istisnaî bir surette Türk-Amerikan dostluğundan bahsedecektir.” Haber, aynı metinle Akşam, Vatan, İkdam, Tasviri Efkâr, Cumhuriyet, Vakit ve Son Posta gazetelerinde yer buluyor.

6 Aralık 1942: Gazetelerden yayın bilgileri duyuruluyor; “Şarlo Bugün Türkiyeye hitap edecek”, “Şarlonun Türkiyeye hitaben yapacağı radyo demeci yarınki 6 İlkkânun Pazar günü, -Türk-Amerikan dostluk- programı ismi verilen yayım sırasında verilecektir. Yayım Türkiye yaz saatile 19 dan 19.10 a [bazı gazetelere göre 19.30’a] kadardır. […] Şarli Şaplin doğrudan doğruya Türkiyeye hitap edecektir.” (Akşam, Vatan, İkdam, Tasviri Efkâr, Cumhuriyet, Vakit,  Son Posta, Son Telgraf)

7 Aralık 1942: Lafın tamamı kime söylenir?

Ve beklenen yayın yapılır. Ama sohbetin tamamını tek bir gazete yayınlar. Vatan gazetesi haricinde, Chaplin söyleşisinin haberine yer veren gazeteler kendileri için bir temkin noktası belirleyip, belirledikleri çizgiyi aşmamayı tercih eder. Çoğu ilk sayfada yer alan haberlerin başlıkları; “Şarlo Türkiyeyi ziyaret edecek” (Haber), “Şarlonun dün akşam, radyo ile Türkiyeye yaptığı hitap: ‘Hayatımda işittiğim en hoş hikâye Nasrettin Hocanın fıkrasıdır’” (Son Telgraf), “Şarlonun radyoda Türkiyeye hitabı” (Vakit, 8 Aralık) şeklindedir.

Chaplin’in konuşmasını daha önceden haber veren gazetelerden bir kısmı, Chaplin konuşunca haberi girmeyip kendilerini riske atmamıştı. Zaten gazetelerin esas kaynağı Anadolu Ajansı da haberi geçmemişti. Vakit ve Son Telgraf gibi gazeteler ise zülfiyâra dokunacak noktada durmasını bilmişlerdi. Bu gazetelerde yer alan haberin içeriği şundan ibarettir: Kadın olduğunu anladığımız Türk spiker, Chaplin’i takdim ettikten sonra kendisine Türkiye’deki sevenlerine bir mesajı olup olmadığını sormuş; Chaplin de selamlarını ilettikten sonra ilk fırsatta Türkiye’yi ziyaret etmek istediğini eklemiştir. İki gazete bu sözlerinin ardından, Chaplin’in bir Nasreddin Hoca fıkrası anlattığını söyleyerek haberlerini sonlandırır.

Haber gazetesi ise, Chaplin’e fıkrayı da anlattırır:

Bütün ömrümde işittiğim hikâyelerden en güzeli ve en hoşu Nasreddin Hocanın bir fıkrasıdır. Hikâye şudur: Bir gün Hoca evinde oturup kahvesini içerken komşusu gelip odun kesmek için ormana gideceğini ve eşeğini birkaç saat için ödünç vermesini söyler. Hoca: ‘Eşeğim yok, çocuk onunla pazara gitti.’ diye cevap verdiği esnada hakikatte ahırda olan eşek anırmağa başlar. Komşu: ‘Be Hoca, sen sakalından utanmıyor musun? Ne diye yalan söyledin? İşte eşek ahırda.’ deyince Hoca:

‘Bana mı inanacaksın, eşeğe mi?’ diye cevap verir.

İkdam (8 Aralık 1942 tarihli), fıkrayı nakledip “Şarlo bu fıkradan sonra kısa bir mütalea yürütmüştür.” deyip sözünü sonlandırır; Akşam ise bir adım daha ileri giderek, Chaplin’in fıkradan sonraki mütâlaasını da nakleder:

Evet, sevgili dinleyicilerim; bugün bütün dünyayı aynı sual meşgul etmektedir. Hepimiz insanlara mı inanacağız, yoksa eşeklere mi?…

Chaplin’in bu kinâyeli sorusunda eşeklerden kastının kimler olduğunu ise Vatan’ın ilk sayfasında görüyoruz. Gazetede en yukarıda verilen haberin başlığı; “Şarlo, dünyadan soruyor: İnsanlara mı inanacağız yoksa eşeklere mi?” Gazete lafın tamamını söylemek yoluna gider ve başlığın altına, Büyük Diktatör filminden, Hynkel ve Napaloni’nin yan yana olduğu bir sahnenin resmini koyar. Eh, oklar artık hedefini bulmuştur!

Yalnız pek makbul olmayan bu tarz gazeteciliğin, o gün için bir bedeli olacaktır; Vatan’ın cezasını kesen kararname metni şöyledir:

İstanbul’da münteşir Vatan gazetesinin, memleketin umumî siyasetine dokunacak mahiyette neşriyatta bulunmasından dolayı, Matbuat Kanununun 50nci maddesi mucibince 8/12/1942 tarihinden itibaren iki ay müddetle kapatılmasına İcra Vekilleri Heyetince 8/12/1942 tarihinde karar verilmiştir.

9 Aralık’ta, esas haberi görmezden gelen Anadolu Ajansı, gazetelere kısa bir haber geçer: “Açıkça kışkırtıcı yayımından dolayı Istanbulda çıkan ‘Vatan’ gazetesi iki ay müddetle kapatılmıştır.” Gazetelerin ekserisi haber metnini aynen naklederken, Tasviri Efkâr daha usturuplu ifadeler kullanmayı tercih eder: “Vatan refikimiz iki ay müddetle kapandı – ‘Vatan’ refikimiz Örfî İdare Komutanlığının kararile iki ay müddetle kapatılmıştır.

Bu arada Son Telgraf, radyo yayınını gerçekleştiren spikerin ismini de bulmuştur: “Öğrendiğimize göre, Radyoda konuşan Bayanın ismi Humeyra Yenici’dir. Eski Sadrazam Tevfik Paşanın torunudur. Bayan Humeyra her gün Türkiye saatiyle yedide havadis programının sonunda söz söylemekte ve her Çarşamba Bayanlara mahsus bir Türkçe program vermektedir. Nevyorkta tahsilde bulunan kocası ile beraber bulunmaktadır.” (Son Telgraf, 8 Aralık). Nitekim bir hafta sonra, Yenici’nin, Hollywood aktörlerinden Charles Boyer’i konuk aldığını ve Boyer’in de Türk halkına hitap ettiğini, Son Posta sütunlarından okuyoruz (Son Posta, 14 Aralık 1942).

Başbakan Saracoğlu’nun olaya dair görüşlerini bilemiyoruz. Ancak Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün defterine düştüğü 8 Aralık 1942’ye dair notu “Vatan gazetesinin tahriki ve kapatılması” şeklindedir. İsmet Paşa’nın kendine, o gün için kendine düştüğü diğer not ise kimya dersini hatırlatıyordu. Paşa, o günlerde Avni Bekman’dan kimya dersleri alıyordu. Çankaya Köşkü’nde kurulan kimya laboratuvarını ise, İnönü’nün bu merakını öğrenen ve Ankara ile ilişkilerini geliştirmek isteyen Hitler hediye etmişti. Bu laboratuvar daha sonra İnönü’nün, oğlu Erdal için açtırdığı Ankara (Üniversitesi) Fen Fakültesi’ne bağışlanacaktı.

Gazetenin sahibi Ahmed Emin Yalman ise baskı ve sansür konusunda şerbetli bir gazeteciydi. Vatan, yaklaşık 1 yıl önce de, yine hükûmet politikalarıyla ters düştüğü için kapatılmıştı. Ancak Yalman’ın bu sefer, olayda bir dahli yoktu. Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim isimli hatıratında anlattığına göre; uzun bir yurtdışı seyahatinden dönen Yalman, girilen haberi fark etmemiş ve gazetede yayınlandığında görmüştür. Nitekim bu konuda, “Eğer farkında olsaydım, muhakkak olan riski boş yere göze almaz, resim ve yazının neşrini önlerdim.” diye yazar. Kapatılma meselesinden, Alman Sefâreti ile Başbakan Saracoğlu’nu sorumlu tutar. İşte Yalman’ın bu dikkatsizliği bize, bir Nasreddin Hoca fıkrası etrafında dönen, enteresan bir kesişme noktası bırakmıştır.

Pekâlâ da, bu fıkrada yalan söyleyen Nasreddin Hoca; doğruyu ortaya çıkaran ise eşeği değil mi? Acaba fıkradan yanlış bir ders mi çıkarıyoruz? Aynı yüzyılın iki insanı, hikâyenin hakikatini izah ediyorlar. İlki 1897’de vefat eden, Seyyid Burhaneddin Efendi isminde, Hazret-i Mevlânâ neslinden gelen bir zâtın şerhidir:

Fî-zamanina [zamanımızda] bir fâzıl kimsenin vaaz ve nasihatine kulak tutmayup eğlenürler, bir müzhik [güldüren] kimse olsa onun dürûğ [yalan] ve sohbetine kulak tutup mahzuz [hoşnut] olurlar demek olur.

Diğer izah ise Mark Twain’in. Twain de, Burhaneddin Efendi gibi fıkrayı aktardıktan sonra, kendi açıklamasını getirir:

Bu son fabldan/masaldan alınacak dersi bazı insanlar asla kavrayamayacak. O da şudur:

Bir eşek, her zaman kendini yersiz bir sözle açığa vurur. Bu yüzden eşekler nadiren göz önünde bulundurulmalı ve asla işitilmemelidir.

Herhalde Chaplin’in fıkrayı nereden öğrendiği de böylece anlaşılıyor.

Halil Karataş


              Kaynakça

  • (S. L. Clemens [Mark Twain]), Mark Twain’s Library of Humor, New York 1888, s. 288.
  • Ahmed Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (cilt 1), haz. Erol Şadi Erdinç, İstanbul 1997, s. 455-456.
  • Ahmed Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (cilt 2), haz. Erol Şadi Erdinç, İstanbul 1997, s. 1224-1228.
  • Aziz Nesin, Sanat Yazıları, haz. Esin Pervane-Salih Bora, İstanbul 2011, s. 367-368.
  • Erdal İnönü, Anılar ve Düşünceler 1, İstanbul 2007, s. 138-142.
  • Fikret Türkmen, Letâif-i Nasreddin Hoca (Burhaniye Tercümesi), Ankara 1989, s. 40.
  • İsmet İnönü, Defterler (1919-1973) (cilt 1), haz. Ahmet Demirel, İstanbul 2008, s. 345.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • tired , 11/09/2024

    iyiymiş bu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir