Acısını, bir sanat eserine dönüştürebilenlerden değilim. En azından o acı tazeyken… Bayatlaması gerekiyor bir nebze kalem oynatabilmem için. Taze ekmekle yapılamayan köfte meselesi… (Acı)
***
Yolun tam ortasındayım şimdi. Tuhaf, yamacımdan geçenlerin her biri farklı yerlerindeler yolun. Aynı yerdeyim farklı yerdeki aynı insanlarla. (Yol)
***
Damatris Palace Hotel’de 1623 nolu odada bir Mart günü… Adı eskilere dayanıyor otelin; tâ beş yüzlü yılların sonuna. Tarım tanrıçası Demeter’den esinlenilmiş bir adı var buranın… II. Tiberius ile Maurikios dönemlerinde inşâ edilmiş bir yazlık sarayın yakınında olduğundan otel, sarayın adını almış: “Damatris”. Yaşamakta olanı öldürmede üstüne olmayan insanın, ölmüş olanı yaşatmadaki tuhaf gayretinin bir nişanesi. (Yaşatmak)
***
İnsanlar birçok konuda nasıl bu kadar net olabiliyorlar, bir türlü aklım almıyor. Eric Hoffer’in kulakları çınlasın! Bu hususta Bukowski’ye hak vermekten kendimi alamıyorum: “Dünyanın problemi şu: İnsanların zekileri hep şüphe içerisindeler, aptalları daima kendilerinden eminken” Bu sözden hareket ederek kendime zeki olduğumu mu söylüyorum? Ya Necip Fazıl’ın şu sözleri: “Her şeyden şüphe ediyorduk; her şeyden… Gördüğümüz eşyadan, duyduğumuz sesten, aldığımız kokudan, tuttuğumuz maddeden, her şeyden… Hatta şüphe eden akıldan! O kadar şüphe ettik ki, nihayet şüphesizi bulduk… Ey şüphe eden ahmak, şüpheyi bilseydin imanı anlardın!” Buna göre de ahmak olduğum sonucu mu çıkıyor? Bilemiyorum. Dediğim gibi, bir türlü net olamıyorum. (Bulanıklık)
***
Yol yürümek, acı bir tecrübedir. Buradaki tüm deneyimler, sonradan yaşatma gayemizin malzemeleri olurlar. Gerçek mutluluk, bu malzemeleri yerli yerinde kullanmaya bağlıdır. Bulanıklığı giderici en yerli yerinde oluş ise bedenin toprağa olan ilticasıdır. Yol gidilmiş, acı bilinmiş, birçok şey var olmakla yaşatılmış ve sonunda su durularak bulanıklık halledilmiştir. (Sadet)
Cüneyt Dal
1 Yorum