Ruhun Temsili Dünyası

Beyaz Arif Akbaş’tan, Dostoyevski üzerine önemli bir değerlendirme…

***

Dostoyevski, eserleriyle hayata her daim faklı bir yorum katar. Edward Hallett Carr; Dostoyevski hakkında yazdığı biyografik eserinde Andre Gide’den şöyle bir alıntı yapar, “Bir tanrıyla karşılaşacağımızı sanırız; oysa bir insan; hasta, yoksul, hiç durmadan acı çeken bir insandır dokunduğumuz.” Yazarın meydana getirdiği yapıtların olgunlaşmasını böyle bir atmosfer sağlamıştır. Yine Gide’nin kendisinin aynı konudaki eserine göre o “romanlarında kahramanlarının iç dünyasını, çelişkilerini, dinsel eğilimlerini, bunalımlarını çok etkili bir dille anlatan bir yazardır, Batılı ülkelerin edebiyat ve düşün yaşamını büyük ölçüde etkilemiş, özellikle varoluşçu akımın temel kaynaklarından biri olmuştur. ‘Ruhbilim konusunda bana bir şeyler öğreten tek kişi, Dostoyevski’dir’ diyen Nietzsche de ondan etkilenen önemli bir filozoftur. Dostoyevski’nin temsili dünyası en iyi şekilde Mihail H. Bahtin’in ‘Dostoyevski Poetikasının Sorunları’ kitabında işlenmiştir. Dostoyevski’nin Temsili Dünyası’nı Bahtin’in görüşleri çerçevesinde açıklamaya çalışacağım.

Henri Troyat, Dostoyevski’nin eserlerine konu olan felsefi, ahlaki ve psikolojik tartışmaların, yazarın hayatındaki izdüşümlerini/çıkış noktalarını özellikle çocukluk ve gençlik yıllarını karabasana dönüştüren ‘zalim baba’ figürünün, yazarın hayatı boyunca mustarip olduğu epilepsi hastalığının, Sibirya sürgünün, karısının başka birisine duyduğu imkânsız aşkın (Beyaz Geceler’deki gibi), kumar tutkusunun, dönemindeki Rus edebiyat çevreleriyle arasındaki gelgitli ilişkinin şekillendirdiğini söyler.  Bu yoğun yaşantı deneyimleri yazarın kahramanlarına da temsili bir şekilde yansımıştır. ‘Dostoyevski hakkındaki devasa literatürle ilk defa karşılaşan biri, romanlar, öyküler yazan tek bir-yazar sanatçıyla değil, birçok yazar-düşünürün -Raskalnikov, Mişkin, Stavrogin, İvan Karamazov, Büyük Engizisyoncu ve diğerlerinin- çeşitli felsefi açıklamalarıyla karşı karşıya olduğu hissine kapılır.’ Bahtin’in algısıyla; Dostoyevski’nin sesi oluşturduğu bu kahramanların ya da karakterlerin sesiyle iç içe geçip kaynaşır.

Dostoyevski’deki karnaval öğelerin bu kahramanlarda özerk bir taşıyıcıymış gibi bir temsile dönüştüğü söylenebilir. Örneğin Nietzsche, Dostoyevski’nin 19. ve 20. yüzyılların özünü ve ruhsuzluğunu daha yolun başında sezmesiyle geliştirdiği ‘budala’ kavramının temsilini Mesih (Hz. İsa) karşıtı analizlerini geliştirmekte kullanmıştır. Bundan başka Dostoyevski’nin dünyasını şekillendiren ölüm, korku ve başarısızlık gibi daha başka anahtar temel unsurlarda bulunmaktadır. Kaufmann’a göre; bu Dostoyevski’nin karamsar dünyasını oluşturan bu kavramlar Rilke, Camus ve Kafka’da özel temsili bir dünyaya dönüşmüştür.

Birikim Dergisi’nde Derviş Aydın Akkoç, “Dostoyevski: ‘Yeraltı Adamı’ Üzerine Kısa Bir Deneme” isimli yazısında Dostoyevski’nin dünyası hakkında ilginç bazı noktalara değinmiştir. “Kurulan karakterler Dostoyevski’nin ilk romanından son romanına değin kimi özellikleri açısından neredeyse değişmeden kalmışlardır: Aidiyet duygusu parçalanıp gururu yaralanmış, öznellikleri silinip varlıkları birer fazlalık haline gelmiş, edimleri kötürümleşip yaratıcılıkları hadım edilmiş, ruhları paçavralaşmış karakterlerdir.” Yine Akkoç yazının devamında “Dışlarındaki dünyanın insanlarınca hırpalanmış, aşağılanmış, hor görülmüş, kimi zamansa tersine varlıkları dahi fark edilmemiştir. ‘Fark edilmeyişin’, gurur yarasının, incinmenin, yönsüzlük duygusu ve onun oluşturduğu baş dönmesinin etkisi altındadırlar. Ruhlarına dadanan bu yakıcı duygulardan sıyrılmak arzusundadırlar” diyerek Dostoyevski’nin dünya algısının nasıl bir görünüşe büründüğünü başarılı bir şekilde ifade etmiştir.

Temsili dünya kavramı psikolojik bir algıyı çağrıştıran bir ifadedir. Ve bu temsili dünya tekil karakterlerde bile çoksesli olarak tezahür eder. Gerçekte, Dostoyevski’nin malzemesini oluşturan psikolojik karşıtlıklarla dolu ve son derece bağdaşmaz öğelerden örülmüş bu temsili dünya; muhtelif dünyalar’a ve muhtelif özerk bilinçlere dağıtılarak gelişir. Bahtin’den mülhem bir şekilde söylersek; bu temsili muhtelif dünyalar, sayesinde malzeme kendisinde en özgün ve en sahici olanı, bütünün bütünlüğünü zedelemeden ve onu mekanikleştirmeden, en uç noktaya kadar geliştirebilir. Peki ama bu karmaşık yapı bize sanat yönünden ne kazandıra bilir? Bahtin, benim bu soruma Dostoyevski’den yaptığı bir alıntıyla cevap vermiştir: “Tam bir gerçeklik… insandaki insanı bulmaya çalıştığım için… psikolog diyorlar bana: Bu doğru değil, daha yüksek bir anlamda gerçekçiyim sadece, yani insan ruhunun tüm derinliklerini resmediyorum.” Diyalojik hayatlar süren biz insanların temsil ettiği dünyanın tahayyüllerde çok daha güzel olduğunu düşünüyorum. Dostoyevski, gerçekten müthiş bir romancı…

Beyaz Arif Akbaş


Yararlanılan Kaynaklar: Edward Hallett Carr, (2010), “Dostoyevski”, İletişim Yayınları. Andre Gide, (1998) , “Dostoyevski”, Payel Yayınları. Mihail H. Bahtin, (2002), “Dostoyevski Poetikasının Sorunları”, Metis Yayınları. Henri Troyat, (2004), “Dostoyevski”, İletişim Yayınları. Ziya Meral, (2011), “Nietzsche ve Dostoyevski Karşı Karşıya”, Kaknüs Yayınları. Walter Kaufmann, (2001), “Dostoyevski’den Sartre’a Varoluşçuluk”, YKY. Derviş Aydın Akkoç, (2009), “Dostoyevski: ‘Yeraltı Adamı’ Üzerine Kısa Bir Deneme”, Birikim.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • yunus f. , 03/10/2014

    Dostoyevskiyi cok severim. Ozellikle yer altindan notlar ve beyaz geceler’in damagimda biraktigi tat hala durur. Ilac gibi gelmisti okurken. yazi icin tesekkurler. Keske dosto, Sulhi Ceylan`i bir romaninin bas kahramani olarak islemis olsaydi ve biz de okusaydik, boyle bir sey dusundum nedense. Ceylan,tam onun yazarligina uygun bir kahraman olabilirdi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir