Aynı seyirle devam eden günlerimin bir önceki gece ile klonlaştırılmış gecelerinden birini geçirmekle meşgulüm. Şehrin ordusu gibi dizilmiş apartmanlar, aralarında yer alan kendisinden daha küçük, müstakil evlerin bacalarından çıkan dumanla ise pasa bürünmüş durumda. Bu durum, alttan sokak lambalarının ışık efekti vermesi ile oldukça sinirli görünüyor.
Bilmem kaç katlı bu binalardan birinin 4. katında ufak bir odada cam kenarındaki masada, başım sol elime dayalı, sıkıca tuttuğu kalemle sağ elim “seni” yazdığım bir beyaz kâğıt üzerinde hareket edip durmakta. Başımı sola çevirip baktığımda tek gördüğüm suratı felfecir okuyan bir apartman. İnsanlarda akşam olunca perdeyi çekmek gibi bir anlayışın olmaması merakıma kışkırtıcı darbeler vuruyor. Nerdeyse her akşam kafamdan isimler yakıştırdığım ve ister istemez hepsine birer hikâye uydurduğum, benim için küçük tiyatro sahnesi niteliğinde olan pencereler bu gece de sonuna kadar açık.
Avukat hanım, ofisinde dosya karıştırmakla meşgul. Masa lambasından başka bir aydınlatıcıya ihtiyaç duymayan avukatı, muhtemelen sabah gelen müvekkili mesaiye bıraktı. Çaresizlik belirtileri gösteren avukat eminim şu anda içinden küfrediyor. Böyle bir apartman katını ofis olarak seçmesi nedeni sanırım bu eski yapı için çok fazla bir kira istememeleri. Avukat işini biliyor.
Hemen üst katta yer alan sarışın, güzel olmaya aday bir fiziği ile Necla Hanım -ona bu ismi ben verdim- kendisinden biraz daha kısa, hafif göbekli, tepesi açılmış Hulusi Bey ile bir sofra hazırlığı içerisinde. Masaya konan kadehleri sayarak bu akşam beş kişi olacaklarını tahmin ediyorum. Ortaya konan çiçek, masanın diğer tarafını görmeme engel olsa da hayal gücüm bununla ilgilenmiyor. Üst üste yerleştirilen servis tabaklarının hemen yanına uyumlu peçetelikler yerleştiriliyor. Kaşıklar, çatallar, bıçaklar… Getirilen salata ile masa son şeklini alıyor. Çift şuan eserleri ile gurur duymakla meşgul gibi duruyorlar. Çaprazlarında yer alan Nedret teyze her zaman ki gibi yine balkonda. Daha üst katlarda oturduğundan sokak lambaları için biraz kör bir noktada. Onu görmekte biraz zorluk çekiyorum. Ara sıra bana baktığını hissetsem de bunun karanlığın etkisi ile bir göz yanılması olduğunu düşünüp hiç istifimi bozmuyorum. Aşağıda kavga eden sarhoşların küfürlerle karışık bağrışları Nedret teyze için adeta bir davetiye. Hemen her gece kavga eden bu sarhoşlar, kimi kimsesi kalmamış, TV’yi protesto edercesine olayları canlı canlı görmekten yana olan Nedret teyzemi yorsa da, o bundan şikâyetçi değil. Nedret teyzenin bugün şanslı gününde olduğunu düşünüyorum. Oturduğum binanın hangi katından geldiğini kestiremediğim şiddetli sara çığlığı sarhoşları bile ürkütmüş durumda. Benimle aynı binada oturduğu için göremediğim dolayısıyla hikâyesini yazamadığım bu genç kadın çığlıkları, çok geçmeden sirenleri bu daracık sokakta eski camlarımızı titreten bir ambulansla uzaklaşıp giderken, Nedret teyze için gösteri bitiyor. Biraz daha bekledikten sonra içeri giren Nedret teyzenin o kırmızı sahne perdeleri kapanıyor. Avukatta pes etmiş durumda onunda ışıkları sönmüş.
Necla ve Hulusi çifti tül perdelerini çekmişler.İçerdeki şen şakrak ortamı görmemi zorlaştırsa da perdelerini çekmiş olmaları dolayısıyla muhafaza etmek anlamında ki niyetlerini göstermeleri büyük bir anlayış içerisinde gözlerimi kendi önüme çevirmemi sağlıyor.
Gecenin epeyce ilerlemesi göz kapaklarımla savaş halinde, uyumaya karar veriyorum. Bu gece yine merakına yenik düşen gözlerimi son kez sola doğru çevirip karşı apartmana çeviriyorum. Perdenin arasından yüzünde korkunç bir tebessümle bana el sallayan Nedret teyze mi !!! ? Bende zaten şimdi kalkacaktım!
Eda TURAN