
Mithad Paşa’yı önemli kılan nedir? İkinci Abdülhamid Han’a olan muhalefeti, meşrutiyet taraftarlığı, yenilikçi yapısı mı? Sürgünde boğularak öldürülmesi ve cinayetin Sultan’ın üzerine yıkılması mı?
***
Mithad Paşa kimdir? Neden bu kadar çok tartışılan bir isim olmuştur?
Paşa’nın asıl adı Ahmet Şefik… Ancak biz onu Mithat Paşa olarak biliyoruz. Kendisi, 18 Ekim 1822’de İstanbul’da dünyaya geldi. Çocukluğunu İstanbul’da ve babasının naip olarak bulunduğu Vidin ve Lofça’da geçirdi. Özel eğitim gören Mithat Paşa, 1834’te Divan-ı Hümayün Kalemi’nde görev aldı. İşte Mithad ismi de kendisine burada mahlas olarak verildi. Bu arada Arapça ve Farsça öğrenmeyi ihmal etmedi. 1854 yılında son dönemin ünlü sadrazamlarından olan Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa tarafından Rumeli’de yaygınlaşan isyan ve eşkıyalık olaylarını bastırmakla görevlendirildi. O dönem için kendisine verilen bu görev aslında yerine getirilmesi bir hayli güç bir işti. Bu zorlu görevi başarıyla yerine getiren paşa, Bulgaristan’da düzeni sağladıktan (1857) sonra, Avrupa’nın bazı başkentlerini içeren altı aylık bir inceleme gezisine çıktı. Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa ikinci kez sadrazamlığa geldiğinde Mithad Paşa da, 1861’de vezir rütbesiyle Niş Valiliği’ne atandı. Bu görevdeyken yaptığı başarılı reformlarından dolayı Sultan Abdülaziz tarafından, uygulamaları doğrultusunda genel bir reform programı hazırlamakla görevlendirildi. 1869’da vali olarak bulunduğu Bağdat’ta da başarılı çalışmalar yaptı. Temmuz 1872’de Sultan Abdülaziz tarafından Mahmud Nedim Paşa’nın yerine sadrazamlığa getirildi. Fakat saraydan bağımsız bir tutum izlemesi göreve geldiği makamda ancak üç ay kalabilmesine neden oldu. 1873 başlarında bu kez adliye nazırlığına getirildi. Eylül 1873’te ise Selanik valiliğine atandı ve böylece biraz da olsa merkezden uzaklaştırılmış oldu. 1875’te yeniden adliye nazırı oldu fakat bu kez de Sadrazam Mehmed Nedim Paşa’yla görüş ayrılığına düştü ve yine üç ay sonra istifa etti. İkinci Abdülhamid Han, 17 Aralık 1876’da Mithad Paşa’yı sadrazamlığa atandı. Ancak paşa yine eski tavırlarını takınıp saraya karşı tutumu değişmeyince padişah durumdan rahatsız oldu. Paşa, 5 Şubat 1877’de sadrazamlıktan alındı ve ülkeyi terk etmesi istendi. Bir süre Avrupa’da kaldı, ertesi yıl Girit’e dönmesine izin verildi ve Aralık 1878’de Suriye valiliğine atandı. 1881’de, Sultan Abdülaziz Han’ın şehit edildiği suikasta karıştığı Yıldız Mahkemesi’nde görülen davada ortaya çıktı. Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa ile birlikte sorguya çekilmesi kararını öğrenince korkuya kapılarak kaçtı ve İzmir’deki Fransız Konsolosluğu’na sığındı. Kısa bir süre sonra hükümetin güvence vermesi üzerine teslim oldu. Bu gelişmelerden sonra Mithad Paşa, Taif’e sürüldü. Üç yıl kaldığı sürgün esnasında öldü.
Buraya kadar anlatılan Mithad Paşa’nın devlet adamlığı nasıldı?
Valilik görevlerinde başarılı olan paşa, genel olarak sarayla ters düşen ve parlamenter sisteme yakınlık duyan birisidir. Aslında Mithat Paşa, Tanzimat devlet adamları arasında farklı bir kuşağı temsil ediyordu. Tanzimat dönemi devlet adamları genel olarak ya hariciyeden ya da tercüme odasından geliyorlardı. Yurt dışı görevlerinde bulunuyorlar ve bir yabancı dili iyi derecede biliyorlardı. Ancak paşa ne hariciyeci ne de tercüme odasından gelen birisiydi. Doğru düzgün bir yurt dışı tecrübesi de yoktu. Arapça ve Farsça bilse de Fransızcayı sonraları öğrenmişti ve belli bir seviyedeydi.
Peki, Mithad paşa için “Batı etkisinde” birisi diyebilir miyiz?
Paşa hakkında kaleme alınan yazı ve makalelerde fikir kaynakları açısından doğrudan Batı etkisi taşıyan birisi olmadığı yazılır, çizilir. Yine kaba çizgilerle verdiğimiz hayatında gözden kaçırılan bir husus var. O husus da şudur; takriben elli yaşına kadar Babıâli’de yüksek siyasi görevlerde bulunmamış, hizmet yıllarının büyük bir kısmını daha çok, merkezde veya taşradaki idari görevlerde geçirmiştir. Yani paşanın en zayıf tarafını diplomasi bilgisi oluşturuyordu. Bu konuda son dönem Osmanlı münevverlerinden olan İbnülemin Mahmut Kemal’in tespitleri çok önemlidir. Merhum İbnülemin, Mithad Paşa için; “Pek az söylemek, söylediğini tartmak, her söze inanmamak, her şeyde lüzumundan fazla teenni ve ihtiyat etmek, nefsine pek o kadar itimat etmemek, sade-dilâne hareketlerden sakınmak” şartlarının hiçbirine riayet etmediğini yazar. İbnülemin’in tespitleri aslında bize, paşanın kişiliği ile bilgi veriyor. Bu arada valilik görevinde bulunduğu zamanlarda fikirlerinde sert bir şekilde ısrar eden ve uzlaşmaya yanaşmayan tavırlarıyla dikkat çekiyordu. Bu durum da paşanın, ülkenin içinde bulunduğu genel siyasi meseleler karşısında bir vali bakış açısına sahip olduğu yorumlarına neden oluyordu.
Mithad Paşa’nın bu tavrı ve kişiliği devlet yönetiminde nasıl bir sakınca doğurdu?
Paşa, başarılı bir vali olabilir ama bu tavırlarla sadrazam olması ve devlet yönetmesi düşünülemez. Paşa, zaman içerisinde atandığı üst düzey siyasi görevlerde başarısız olmuştu. Bu başarısızlığın en önemli nedeni de bu karakteridir. Evet, bir Osmanlı valisi olarak atandığı görevlerde başarılı olmuştu. Bu inkâr edilmez. Ancak daha yüksek görevlerde hep başarısız oldu. Genel olarak sahip olduğu fikirler dönem içerisinde yeni ve sakıncalıydı. Çünkü düşüncelerini uygulamaya geçirdiğinde hiç de istediği sonuçları alamadı. Tüm bunların yanında paşa, gayrimüslim ahalinin güvenliğinin sağlanması, sosyoekonomik bakımdan durumlarının iyileştirilmesi ve yönetimde söz sahibi olmaları halinde karma bir genel eğitim sisteminin de yardımıyla Osmanlı vatanseverliği fikrinin hâkim kılınabileceği ve milliyetçilik akımlarının böylece önlenebileceği kanaatini taşıyordu. Zaten bu sebeple valilik yaptığı yerlerde, bir yandan Müslüman ya da Hıristiyan bütün tebaanın eşraf vasıtasıyla yönetime katılacağı, böylece herkesin sahip çıkacağı bir idare tarzının benimsenmesinin teminine çalıştığı da söylenir. Öte yandan faaliyetlerini asayiş, bayındırlık ve maarif olmak üzere üç alan üzerinde yoğunlaştırmıştı.
Devlet işlerinde bir yönetici olarak tarzı nasıldı?
İbnüleminMahmut Kemal, Mithat Paşa’nın devlet işlerindeki hareket tarzını “Fikrince olmaz yoktu, her şey olurdu. Giriştiği bütün işlerde ileriyi geriyi düşünmez, zamanın hükmünü, muhitin gerektirdiğini nazar-ı dikkate almaz, her istediğini yapmak ve yaptırmak isterdi.” diyerek açıklıyor. Bu tarz hareketleri sebebiyle de bulunduğu her yerde sıkıntıya neden oluyordu. Şunu da eklemek lâzım ki paşanın bu tavrı, hem sarayla hem de birlikte çalıştığı insanlarla uyumlu çalışmasını zorlaştırıyordu. Hatta paşanın karakteri, genel olarak kendi tavrında ısrarcı, gururlu ve kibirli bir idareci ve devlet adamı olarak nitelendirilmesine yol açmıştı. Doğal olarak da, valiliklerde veya taşradaki görevlerinde gösterdiği başarıyı devletin yüksek kademelerinde yani nezarette ve sadarette gösterememesine neden oldu.
23 Aralık 1876’daki I. Meşrutiyet Mithad Paşa açısından bir başarı olarak görülebilir mi?
Görülemeyeceği kanaati daha ağır basıyor. Zira onun görevde bulunduğu zaman içerisinde Osmanlı’nın başına büyük felaketler gelmişti. Sonrasında paşa görevden azledilip Sultan İkinci Abdülhamid Han, meclisi kapattı ve idareyi ele aldı. Bu hamleden sonra devletin başını sarmış belalar tek tek çözüldü. Ayrıca tarihçiler tarafından Mithat Paşa’nın eseri sayılan ve hayatı çok kısa olan bu I. Meşrutiyet, başarılı bir uygulama ya da deneme idiyse, neden kısa sürede rafa kaldırıldı? İkinci Abdülhamid Han, onlara istedikleri imkânı sunmuştu. Ama daha ilk harekette 93 Harbi’nin patlak vermesine neden olup Çarlık Rusya’sı ile Osmanlı’nın başını derde soktular. Neticede ordu ve donanma olarak hazır olmayan Osmanlı çok büyük bir mağlubiyet aldı Ruslara karşı ve Ruslar Yeşilköy’e kadar gelip dayandılar. Osmanlı, içine düştüğü bu felaketten Sultan Abdülhamid Han’ın siyasi manevraları ile ancak kurtulabildi. Şunu da unutmamalı ki Mithat Paşa hukukçu değildi, bu işlerden de anlamazdı. Zaten meşruti rejim üzerinde düşünebilmiş birisi de değildi.
Mithat Paşa, tüm eksikliklerine, tecrübesizliğine ve birikim noksanlığına rağmen neden bu işlere kalkıştı?
Mithad Paşa, siyaset tavrı olarak İngilizlerden yanaydı ve su katılmamış bir İngilizlerin hayranıydı. Tabii bu durum tek taraflı değildi, İngilizler de paşayı destekliyorlardı. O dönem dünyanın mukayese kabul etmez derecede en ileri ve üstün devlet olduğunu düşündüğü için, Türkiye’de de İngiltere’dekine benzer bir rejim uygulanırsa, bütün pürüzlerin birden çözüleceğine inanıyordu. Fakat Rüştü Paşa gibi zeki ve merkezî idarede tecrübeli bir devlet adamı değildi. Yılmaz Öztuna, İkinci Abdülhamid Han’ın, not şeklindeki hatıralarında Mithat Paşa için “Öteden beri Meşrutiyet taraftarıydı. Lâkin ismi ve bazı kitaplarda methi işitilmiş bir taraftardı. Hiçbir devletin kanûn-i esasîsini tetkik etmiş ve bu bapta esaslı bir fikir edinmiş değildi. Rehberi Nafia Müsteşarı Odyan Efendi idi. Odyan Efendi ise, o zaman bile bizde en mümtaz hukukşinas değildi. Hele memleketi hiç bilmezdi. Zannederim bu hukuksuzluk, Mithat Paşa ile Taif kalesine kadar beraber gitti.” dediğini yazar. Paşa, bu işlerde o kadar acemi idi ki, oluşturdukları anayasada, imparatorluktaki her milletin kendi dillerini resmi olarak kullanabileceklerini maddesini koymak istedi. Ancak bu garabet madde İkinci Abdülhamid Han tarafından fark edildi ve hemen kaldırıldı, Türkçenin tek resmi dil olduğu zikredildi. Paşanın bir başka garabeti de hükümdarın bütün nüfuzunu ortadan kaldırmak için anayasayı, büyük Avrupa devletlerinin müşterek kefaleti altına koymak istemesiydi. Fakat İkinci Abdülhamid Han yine devreye girdi ve Osmanlı’nın istiklalini ortadan kaldırmaya dönük olan bu maddeyi hemen çıkardı. Kendisinin çok büyük bir devlet adamı olduğu düşüncesine kapılan ve adeta bir megalomana dönen Mithat paşa, Hindistan nazırını ikinci derecede adam sayan ve ancak İngiltere kraliçesi, veliahdı, başvekili ve hariciye nazırı ile şahsını eş tutan bir kişiydi. Osmanlı’yı 93 Harbine sokarken de, savaşa başladıktan sonra İngiltere’nin Osmanlı yanında, Rusya’nın karşısında yer alacağından zerre şüphe etmiyordu.
Davut Bayraklı
1 Yorum