Mekân Üzerine Düşünceler III

xıv.

Mekân nedir? Neresidir? Aitlik hissettiğin yer midir yoksa yaşadığın yer mi? Bunu cevaplarken ve kendimize bir odak noktası belirlerken hep yer isimlerinden yardım alırız. Bir dağ kulübesi, bir ağaç sırtı, bir deniz kıyısı, bir apartmanın çatı katı, bir odanın köşesi, mahallenin herhangi bir yeri, sokağın başı…

Mekân canlı bir varlık gibidir. Kurulur; bu onun için bir doğuştur. Değiştirilir; bu onun için bir yenilenmedir. Yıkılır; bu onun için ölümdür. Tüm bunlar olurken bir hafızanın varlığından da bahsetmemiz gerekir. Mekânın hafızasından. Çay içtiğimiz bir yeri herhangi bir yerden ayıran temel unsur; oradaki yaşanmışlığımızdır. Bu bakımdan, mekânın hafızası onda biriktirdiğimiz anlamla alakalıdır.

İnsan mekânın da kurdudur. Mekânı üretebildiği gibi mekânları ortadan kaldırabilme kapasitesine sahip olması, mekân üzerinde kendini sonsuz güce sahip hissetmesi, mekânı pasifize etmesi, araçsallaştırması ve daha sonra da amaçsallaştırması sonucu mekâna dair anlamda bir kaymaya neden olur.

Mekânlar bizler için bir gölgelik, bu dünya hayatını geçirdiğimiz yurt, ocak, sıcak bir yuva iken bugün kapitalizmin etkisiyle bu anlamdan uzaklaşıp daha farklı manalara bürünmüştür. Mekânlar gün hem görüntüde hem de anlamda değişse de onunla karşılaştığımız herhangi bir metinde veya fotoğrafta belleğimizde “nostaljik” bir tat bırakarak kendini var etmeye devam edecektir.

xx.

Mekân, sadece somut dünyada yer edinen bir olgu olmayıp duyusal/soyut bir dünya ile ilgili anlamlar da içermektedir. Bu da mekânın sınırlarını genişletir. Hem fizik hem de metafizik örüntü içerisinde anlam bulan mekân, birbirine bağlı olgularla anlaşılır olmaktadır.

Önce mekân yaratıldı, sonra onun üzerinde yaşayacak insanlar. Ardından insanların yaşayacağı roller ve olaylar. Bütün bunları bir düzen içerisinde nizam sokan ise zaman.

İnsanoğlunun bütün eylemlerini içine alan geniş bir kavram olan zaman süreklilik arz eden bir biçimde ilerler. Mekân, olayın kaderini belirleyen bir olgu olabilmektedir. Örneğin bir köprü insanı amacına ulaştıran bir unsur iken bir nehir, insanı amacına ulaşması için bir engel teşkil etmektedir. İnsan ise bu zaman ve mekân içinde kendine yer edinmek isteyen ve bir yandan da kendini anlamlandırmak isteyen canlı. Sınırlı ve sınırlı olduğunun bilinci ile metafiziğe uzanan, mekân ve zamanı aşmak isteyen canlı…

Bilal Can

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir