Tasavvufi bir kavram olarak “tecelli” Allah’ın sıfat ve fiilleriyle insanda ve kâinatta belirmesi anlamına gelir. Dervişin kalbinde beliren gaybî bilgiler de bu tecelliye dâhildir ki İbn Arabî hazretleri “tecelliyi”; kalplerde ortaya çıkan gayb nurları olarak tanımlar.
Âlem, Allah için tecelligâh hükmündedir. Çünkü âlemin var olması ve varlığını sürdürmesi Allah’ın tecelli etmesine bağlıdır. Allah bütün varlıklarda o varlıkların derecelerine göre tecelli eder. En tam ve kâmil manadaki tecelli ise insan-ı kâmilde ortaya çıkar ki o da Hazreti Muhammed’dir. Dolayısıyla Efendimiz (s.a.v.) Allah Teâlâ’yı gösteren en kâmil ayna hükmündedir. Ve herkes kendi durumu yani Efendimize (s.a.v) olan yakınlığı oranında Allah Teâlâ’nın marifetine ulaşır.
***
Nietzsche “Hayatın bütünü o harika mutlaklığı ve çok anlamlılığı içinde insan nasıl yaşar da soru sormaz, sormanın hırsı ve zevki içinde titremez.” der. İnsan olmak biraz da soru sormakla ilgilidir. İnsan, doğru soruyu sormak için hayatı boyunca binlerce soru sorar. Tüm soruların asıl amacı o asıl soruya ulaşmaktır. Çünkü kişi soru sormaya başladığı an gördüğüyle yetinmediğini, eşyanın arka planını merak ettiğini ortaya koyar. İşte yolculuk yani insan olma yolculuğu da böyle başlar. Bu yolculukta asıl amaç yolu bitirip hedefe varmak gibi görünebilir ama esaslı bir soruyu sorana kadar binlerce soru sormakta hedeflerden biridir. Belki de varış noktası yoktur. Neden olmasın!
***
Hayat şiirsel bir duruş olmalı sanki… Şiirsel bir evren ki kişinin kalbidir, kendini tavaf ederken gördüğü harikulade halleri dillendirmek için mısralara tutunmak ise hayatın kalbi… Kendinin tavafında hiçliğini idrak etmek ve tekrar şiire tutunmak… Şiire tutundukça kalbinin burçlarını bir bir yıkmak. Ve insan-ı kâmil’in kalbini tavaf etmeye başlamak… Ve şiirin kendini okuması… Her şiir kendini okur aslında, şair bir etikettir şiirin üzerinde, benliğin kişinin üstündeki etiketi gibi…
***
Feridüddin-i Attar hazretleri Mantıku’t Tayr kitabında bir âşıkın halini şöyle anlatır: “Aslan yürekli, düşmana üstün gelir yiğit bir er vardı. Tam beş yıl bir kadına âşık oldu. O güzel kadının gözünde bir tırnak ucu kadar ak vardı. Adam ona baka baka doyamıyordu, ama bir türlü de kadının gözündeki o akı göremiyordu. Adam iyice âşıktı, kendinden geçmişti âdeta. Bir müddet sonra adamın aşkı azalmaya başladı. Kadına olan aşkı azalınca kadının gözündeki akı gördü ve dedi ki: “Gözündeki bu ak da ne zaman peydahlandı?” Kadın dedi ki: “Bana olan aşkının azalmaya başladığı zaman! Gözüme tam o zaman ak düştü.”
***
Fonda Leonard Cohen çalıyor; “Dance me to the end of love” “Dans et benimle aşkın sonuna dek”
Sulhi Ceylan
3 Yorum