İbn Arabî hazretleri Tunus’tayken kalben bir kaside yazıyor. Ama bu kasideyi kâğıda dökmediği gibi başka birine de okumuyor. Daha sonra İşbiliye’ye (İspanya’da bir şehir) dönüyor ve hiç tanımadığı bir adamın kendi kasidesini sokakta okuduğunu görüyor. Hayretler içinde kalan İbn Arabî kasideyi okuyan kişiye kasidenin şairini sorduğunda İbn Arabî cevabını alıyor. Şaşkınlık üstüne şaşkınlık…
***
Gökhan Arslan bir şiirinde şöyle der: “artık paylaşılmayan rüyalar varsa aramızda, bu şehrin / ayakları denize varmadan kırılmış demektir. ve sırtlanlar / inmiştir başının omzumda bırakmadığı boşluğa.”
Bunca sene sonra anladım ki herkes her şeyi yapabilir. Bunu olumsuz manada söylüyorum. En güvendiğim, dünyada yıkılsa yine de o değişmez dediğim insanlardan neler gördüm neler! Sonuçta herkes her şeyi yapabilir diyorum. Ve üstüne basa basa bunu olumsuz manada söylediğimi tekrarlıyorum.
***
İnsana şah damarından uzak olan, yine insan tarafından şah damarından uzakta yer biçilen her şeydir. Bu cümleyle, insanın her şeye şah damarından yakın olduğunu söylemek istiyorum. Çıkış yolum ise Allah’ın kullarına şah damarından yakın olduğunu belirtmesi ve bizim bu durumun farkındasızlığında yaşayabilmemiz. Öncelikle bu durumun bir sorun olduğunun ve insanın bu kadar basit olmaması gerektiğini kişinin kendine itiraf etmesi gerekiyor. Sonra ise bu durumdan kurtulmak için zihnimiz üzerindeki ipoteklerin kaldırılması gerek. Bu ipoteklerin en büyüğü ise yine kişinin kendi zihnine koyduğu ipotektir. Edilgenlikten etkenliğe geçişten bahsediyorum. Kendi kanatlarımızla uçmaktan yani…
***
Geceleri yatağınızda duvarların sızlamasını dinlediniz mi hiç? Sopsoğuk bir sesle yakarışlarını? Ya da kendinizin hapsolduğu çıkmazda geçmişinize bir kapı açılıp “keşke”lerinizi dinlemek zorunda kaldınız mı? Bütün bunlar anlattığım şekilde olmamış olabilir ama her insan keşkelerinin çocuğudur biraz da. Bana hayat ne diye sorsanız; yarım kalmışlık derim sanırım. Edebiyat tarihi de yarım kalmış kitaplardan âzade değildir. Yazarının vefat etmesi ya da başka nedenlerle tamamlanamamış kitaplar da hep bir eksiklik bırakır üzerimizde ve acaba devamı nasıl olurdu diye düşünmeden edemeyiz. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” ve “Aydaki Kadın” adlı romanı, Heredot’un “Herodot Tarihi”, Gustave Flaubert’in “Bilirbilmezler” romanı, bir düello sonucu ölen Puşkin’in “Mısır Geceleri” romanı ve Aziz Thomas Aquinas’ın “Summa Theologiae” adlı felsefi kitabı yarım kalan kitaplardan sadece birkaçı… Belki de yarım kalmak insana ve insanın dokunduğu her şeye özgü bir hal, ne dersiniz?
Sulhi Ceylan
6 Yorum