Kelimelerden Dili, Dilden Bir Milletin Tarihini Okumak

Mark Skousen, “Modern İktisadın İnşası” alt başlığıyla dilimize çevrilen “İktisadî Düşünce Tarihi” adlı eserinin giriş kısmında şunları söyler: “Modern iktisat tarihinin, en iyi tarihî romanlara taş çıkartacak hoş bir hikâyesi vardır. Hikâyenin konusu, insanın zenginlik ve refah arayışı ile sıradan insanın ihtiyaçlarına en iyi cevap verecek ekonomik modeli bulma uğraşıdır.” Konusu kısmına diyecek bir şeyim yok ancak “en iyi tarihî romanlara taş çıkartma” payesi bence başka bir alana ait olsa gerek. Bahsi geçen kitapta iktisat biliminin geçmişi, Adam Smith’den Friedman’a iktisatçıların özel hayatlarına da -kaynaklar ve görsellerle- değinilerek açıklanır. Ancak itiraf etmeliyim ki bu eğlenceli ve bilgi yüklü, hacimli kitap bende, İngiliz Edebiyatı Profesörü Elliot Engel’in “Oscar Nasıl Wilde Oldu?” adlı kitabı kadar merak uyandırmamış, etki bırakmamıştır. Dolayısıyla “en iyi tarihî romanlara taş çıkartma” rütbesi, bana sorulacak olursa, kelimelerin kökeni özelinde edebiyat tarihinin hakkıdır.

Kendini, Charles Dickens uzmanı olarak ifade eden Prof. Engel, söz konusu kitabında İngiliz Edebiyatı’nın, çığır açmış on dokuz büyük yazarının hayatını, “okullarda öğrenemediğiniz yaşamları” temasıyla farklı başlıklar altında anlatmış. 15. yüzyılın usta kalemi Geoffrey Chaucer’dan 20. yüzyıl şairi Robert Frost’a uzanan bu serüvende dikkatimi çeken, şahısların az bilinen öykülerinden çok yazarın satır aralarına iliştirdiği tarihsel bilgiler ve kelime kökenlerine dair çarpıcı malumat oldu. Öyle ki bu bilgiler, İngilizce özelinde bu dili konuşan İngilizlerin ve diğer toplumların tarihlerine, yaşayış ve düşüncelerine dair şaşırtıcı ayrıntılar barındırıyordu. Böylelikle kelimelerin bir dili ve o dili konuşan milletlere dair hususiyetleri ne denli ele verdiğini hayretle gördüm.

Tümcelerin toplamı dildir.

Kelimeler; kavramlara, düşünce, duygu, durum, olay veya olgulara biçtiğimiz bedenlerdir. Bir bakıma ruha benzetebileceğimiz manayı sıkıştırdığımız et ve kemiktir onlar. Mutlak olarak soyut olan bir şeyi, günlük hayatımızda kullanıma sunmak için daha az soyut olan bir şeyle, kelimelerle karşılarız. “Kaygı” kelimesinin, kaygı halini sembolize eden bir ifade olduğu gibi… Dilin sunduğu benzersiz imkânlarla da tarihe bağlı bir gelişimle kelimeler tümceleri, tümcelerse dili oluşturur. Wittgenstein’ın da meşhur eseri Tractatus’de dediği gibi: “Tümcelerin toplamı dildir.” Bu oluşum süreci, öylesine heyecan verici bir serüvendir ki… Bir kelimenin, tabiri caizse bir psikanalist gibi kökenine inmek, o kelimenin mensubu olduğu dil ve o dili konuşan millet hakkında sanıldığından çok fazla fikir bahşeder insana. Tarih, din, sosyoloji, felsefe gibi birçok alana kaçınılmaz olarak temas edilen bu yolculukta kelimeler, birçok karanlığı aydınlatacak güce sahiptirler.

Pelerinin Dışına…

Söz gelimi “escape” (kaçmak) kelimesi, 14. ve 15. yüzyıllar İngiltere’sindeki halkın güvenlik zafiyetinin ne derecelere ulaştığını şaşırtıcı şekilde ele vermektedir. Prof. Engel’in belirttiğine göre bu kelimeyle, Chaucer’ın şiirlerinde karşılaşıyoruz. Hikâyesi ise ilginç: O dönem Hristiyan hacıları, kapüşonlu bol bir pelerin türü giymeyi tercih ederlermiş. Hacı kafilelerinin sıklıkla yaşadığı haydut baskınlarının bu seçimle ilişkisi varmış elbette. Şöyle ki; bir haydut hacılardan birini yakalamaya çalışsa dahi bu pelerin öylesine bolmuş ki hacı/hacı adayı, pelerinden sıyrılarak kurban olmaktan kurtulabilirmiş. Bu durumda haydudun kârı sadece bol bir pelerin olurmuş. Escape kelimesi, bu manada ex (dışına) ve capus (pelerin) kelimelerinin birleşiminden oluşmuş. E tabiî böylesine tehlikeler atlatılarak varılan Canterbury’de haccın Hristiyanlar için bir tatile, eğlenceye dönüşmesi de anlaşılabilecek bir şey. Bugünkü “holiday” (tatil) kelimesinin tam manasıyla “holy day” (kutsal gün) olarak idrak edildiği günlermiş o günler.

Box Office

İngilizceye tek başına yaklaşık 3 bin yeni sözcük kazandırdığı (kimi eleştirmenlerce bu sayı 10 hatta 20 bin olarak da beyan ediliyormuş) öne sürülen Shakespeare’in konu edindiği ikinci yazıda, tiyatronun o dönemki ayrıntıları ve günümüze uzanan o dönemden kalma adet, kavram ve usullerden bahsediliyor. Misal olarak tiyatroya gelenlerden ücret tahsilinin ne şekilde yapıldığı verilebilir. Buna göre kapıda elindeki kilitli kutuyla duran elemanın çilesi, dikkate değer; zira o zamanların büyük madeni paraları, üç beş kişi ödemesini yaptığında küçük kutuyu dolduruyormuş. Durum böyle olunca eleman, kutu dolar dolmaz perde arkasındaki kapısı kitli bir odaya koşup kutuyu boşaltıp kapıyı tekrardan kilitleyip geri geliyormuş. Peki, kutu neden büyük yapılarak bu ameleliğin önüne geçilmiyormuş? Çevre sakinlerinin çoğu katiller, soyguncular ve fahişelerden müteşekkilmiş ve büyük bir para kutusu elbette bu yörede dikkatleri celp eder, hırsızlığa davetiye çıkarırmış. Ama kimse küçük bir para kutusu için hırsızlık suçu gibi bir riske girmezmiş. O günden bugüne kalarak da sahne gerisindeki o kilitli odanın adı “box office” (kutu ofisi) olarak kalmış; her ne kadar günümüzde oraya “bilet gişesi” desek de.

Writer (yazan) mı Author (yazar) mu?

Kadınsanız ve 18. yüzyıl İngiltere’sinde yaşıyorsanız, üstüne üstlük bir de edebiyat hevesiniz varsa durum, zannettiğinizden daha vahim ve ciddi bir halde demektir. Çünkü o dönem erkeğini ilgilendiren siyaset, din ve toplum gibi konulara mukabil kadın, gayet silik bir varlık olarak duruyordu. Bir başka deyişle bir erkek her ne kadar kötü yazsa da author (yazar) olarak nitelendirilebiliyorken iyi yazan bir kadın ancak writer (yazan) olabilirdi. O da kadın olduğu bilinmemek şartıyla… Nasıl mı? Aslında gayet basit; kitabın üzerine erkek adı yazarak… Böylelikle okurlar, kitabın bir erkek tarafından yazıldığını düşünüyorlardı ve böylece hiçbir sorun kalmıyordu. Buna, Jane Austen gibi nice dev kadın yazar misal olarak verilebilir. Çünkü “author” kelimesi, “authority” (yetki sahibi, otorite) kelimesinin kısaltılmış haliydi ve bir kadın asla yetki sahibi olamazdı. Yine Engel’in belirttiğine göre meseleyi tarihten günümüze ele alırsak kaynaklarda, “bir edebî yapıtın babası” unvanıyla sıklıkla karşılaşırız ancak “edebî yapıt doğurmak” gibi bir ifadeyle henüz teşrif olamamışızdır. Zaten yazı ve edebiyat öylesine eril bir uğraştı ki kalemin İngilizce hangi uzuv adının kısaltması olarak neden “pen” kelimesiyle ifade edildiği bunu en güzel şekilde özetliyor.

Güç ya da Hüner

İngilizlerin tarihinde 18 yaşında tahta çıkıp 63 yıl 7 ay süreyle tahtta kalarak en uzun hüküm süren (en azından II. Elizabeth’e kadar durum böyleydi) Kraliçe Viktorya gibi katı ahlak ve din kurallarını uygulayıcı, cinsellik üzerinde baskı kurucu bir tip olsa da birtakım hususlar vardı ki milletlerinin kodlarına kazınmışçasına dillerinde hâlâ yaşamaktadır. Buna örnek olarak İngilizcedeki –er ve –ist eklerinin kalıplaşmış kullanımları gösterilebilir. Belirtildiğine göre İngilizcede bir fiil –er ile isimleştirilmişse bu, genellikle zorlu ve şiddetli bir işi anlatır. Bu yüzden labour (emek) labourer (emekçi), murder (cinayet) murderer (cani) olarak kullanılır. Buna mukabil –ist takısı, fiil isimleştirmede bilgece bir görev üstlenerek özel bir yeteneği, hüneri, uzmanlık alanını ifade eder. Dent (diş) kelimesi bu yüzden dentist (dişçi) olur ya da perfect (mükemmel) perfectionist (mükemmeliyetçi). Anthropology’nin anthropologist olarak kullanımını da bu kapsamda değerlendirebiliriz. İyi ama cinsel manada rape (tecavüz) kelimesinin rapist (mütecaviz) olarak kalıplaşmış olmasına ne demeli?

Başa dönecek olursam Mark Skousen bana darılmasın ama “en iyi tarihî romanlara taş çıkartma” payesi, kelimelerin incelenmesi özelinde edebiyat tarihinin hakkıdır.

Cüneyt Dal

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Gelin Evi , 16/04/2018

    Cüneyt Dal denemeciliği, dilin en girift mahzenlerinde dolaşarak, post modern okumalar ışığında yeni tefekkür pencereleri açmakla kalmıyor, aynı zamanda lirik bir söylence izleğinin peşinde hümanist yaklaşımlar sergileyerek, en ince nüanslara kadar epik bakış açısından kopmadan egzistansiyalist bir okumayla sürrealist çözümlemelerin reel sürecini çok iyi bir şekilde ifade ediyor.

  • Author M. , 16/04/2018

    Adam güzel yazıyor. Edebifikir okurları olarak bu adama baskı kurmalı, daha fazla yazması hususunda ısrarcı olmalıyız. Kaleminize sağlık Cüneyt bey.

  • A.B. , 16/04/2018

    Ali YURTGEZEN Hocamın “evin mahremi olmak” eserini okurken dilin zamanın söz üstadları tarafından asıl kullanıldığı ve kelimelerin neleri simgelediği çok güzel işlenmiş. Bugün nasıl kullanıldığı ve neleri işaret ettiği konusunu yazmayacağım buraya sadece tarihsel olaylarla neler değişmiş o noktaya odaklanmanızı yazacağım. Dil tarihsel süreçte gelişiyor, değişiyor ve en çok da edebiyat etkileniyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir